Hoseok ile parktan çıktıktan sonra biraz yürümüş ardından şu an bulunduğumuz İtalyan kafesine gelmiştik. Hoseok karşımda tüm zarafetiyle oturmuş; boydan boya camla kaplı olan yanımızdaki duvardan, sokaktan geçip giden insanları seyretmeye başlamıştı.

O bir Rönesans tablosunu andırırken ben bu şaheseri incelemekle meşguldüm. Başını, baktığı yönden çevirmeden konuştu. "Kendimi bir randevuda gidi hissediyorum. Bu normal mi yoksa böyle düşündüğüm için ayıp mı etmiş olurum?"

Tanrım, ne diyordu bu çocuk?!

Kalbim depara kalkmış gibi hızla atarken yutkunarak boynumu kaşıdım. Sanırım biraz utanmıştım ve biraz mükemmel hissediyordum. Doğrusu hiç randevuya çıkıyormuşuz gibi hissetmemiştim. Ancak onun bu söyledikleri çok hoşuma gitmişti ve Hoseok'u helalim gibi görmeme sebep olmuştu.

Kesinlikle Hoseok'u sahiplenmek istiyordum.

Saçmalıyordum fakat tanrı aşkına, beni delirtiyordu. Ayrıca Hoseok'un bu flörtöz tavırları da dikkatimden kaçmamıştı. Bugün sanki ayrı bir özen göstermişti kendine. Öyle ki mankenleri kıskandıracak kadar yakışıklı görünüyordu.

"Ayıp etmiş olmazsın, normal bence düşündüklerin. Hem bir gün belki gerçek bir randevuya çıkarız neden olmasın?" Ben lafımı sonlandırırken garson sanki bu anı bekliyormuş gibi bir anda yemekleri masamıza yerleştirmeye başladı, ve Hoseok da öksürmeye.

Ben endişeyle ona bakarken o, yanındaki küçük şu şisesini alıp içmişti. Kendine geldiğinde gözlerini benden kaçırarak peçeteyle ağzını sildi. "Başlayalım yemeğe. Afiyet olsun." Üstelemeden anında çatal bıçağını almış lazanyadan yemeye başlamıştı.

Ben ise dilimi iç yanağıma bastırarak gülümsedim. Bu herif çok hoşuma gidiyordu.

Ben de çatal bıçağımı çıkarıp leziz görünen lazanyamdan yemeye başladım. Sıcacık ve güzeldi. Soğuk çaydan yudumlanırken Hoseok'un bana baktığını gördüm.

Bu davranışları beni şüpheye düşürüyordu. Ona farklı duygular beslememe sebep oluyor, beni kendisine daha çok hayran bırakıyordu.

-

"Hoseok bu sanki çok bol geldi bana."
Kabinden çıkmış yürüyerek, giydiğim gömleğin uzun kollarına bakıyordum. "Hayır şaşkın şey, uzunluğu gayet iyi. Moda denen şeyi bilmez misin? Ben çok beğendim sana çok yakıştı." Aynanın karşısına geçtiğimde arkamdan gelen Hoseok'a baktım. O ise aynadan bakarak beni süzüyordu. "Öyle mi dersin? Sen beğendiysen mutlaka alıyorum o zaman."

Gülümseyerek kolumdan tutup beni kendine çevirdi. Gömleğin yakalarını arkadan düzeltmeye başladı. Bu hareketi yüzüme yaklaşarak yapmıştı, bense kalbimin artık bu maraton koşuşlarına alışmıştım. Bebek teni gibi yumuşacık görünen teni beni zor durumlara koysa da dayanabiliyordum.

"Şey, teşekkür ederim. Günüm seninle çok güzel geçti. Bunu sık sık yapalım olur mu?" Söylediklerimin ardından Hoseok'un adem elmasının hareketlendiğini gördüm. Yüzü yüzüme çok yakındı ve gözlerime bakıyordu.

Sakin ol minik kalbim.

"Bunu sık sık yapalım Yoongi. Gerçekten." Gözleri yüzümde gezinirken bir aralık dudaklarıma kaydı. Saniyelik olmuştu çünkü mağaza görevlisi aramıza girmişti. Geldiğimizden beri dibimizden ayrılmıyordu bu kadın ve bu sinirlerimi bozmuştu. İki dakika baş başa kalamıyorduk Hoseok'la!

Hoseok gözlerini kapatıp çatık kaşlarla tekrar açtı. Kadın en çok benimle ilgileniyordu ve Hoseok bunu fark etmişti, öyle ki kadına kötü bakışlar atmaktan geri çekinmiyordu. "İstediğiniz pantolonun bedenini getirdim bayım."

Hoseok bir şey demeden kadının elindeki pantolonu aldı ve geri çekildi. Kadın bu süre zarfında bana bakıyordu ve Hoseok'un kadını boğazlaması an meselesi bile değildi. "Teşekkür ederiz siz gidebilirsiniz gerisini biz hallederiz."

Hoseok kadını yanımızdan kovar gibi söykedikten sonra kolumdan tutup beni kabine doğru çekiştirmeye başladı. "Hoseok iyi misin?" Az önce giyindiğim kabinin önüne geldiğimizde duraksadık ve Hoseok bana döndü. "İyiyim. Kabine girip gömleği değiş ve ben çık demeden çıkma. Ben de şu yan kabinde pantolonu deneyeceğim zaten. Tamam mı?"

Tanrım! Hoseok beni delirtmeye çalışıyordu. Bildiğiniz kıskanmıştı.

Bekletmeden cevapladım. "Emredersiniz Bay Jung." Gülerek kabine girdim o da ardımdan başka bir kabine girmişti.

-

"Hoseok neredeyse kadını boğazlayacaktın. Ne yaptı ki kadın? Sadece telefon numaramı istedi." Gözlerimden yaşlar gelirken katıla katıla gülüyordum. Hoseok kadının üstüne bağırmıştı ve yüzü kıpkırmızı olmuştu, ben ise keyifle onları izlemiştim.

Ellerimizde aldığımız kıyafetler, akşam vakti evlerimize yürüyorduk. Ben aklıma Hoseok'un o halleri gelince gülüyor, Hoseok ise hatırladıkça sinirleniyordu. Kadının laubali ve bana yakın davranmaya çalışan tavırları onu çıldırtmıştı.

Hoseok kıskanmıştı düpedüz ancak bunu inkar ediyordu, ben ise diretmeye yemin etmiştim. "Hoseok ileride sana bunu hatırlatacağım. Beni personel kadından kıskandığını sürekli olarak dile getireceğim. Tanrım bayılmak üzereyim! O hallerin çok komik ve tatlıydı Hoseok-ah."

Hoseok döndüğümüz yolun kenarında durmuş ve bana bakmıştı. "Yoongi! Sana kıskanmadım diyorum, sadece tavırları hoşuma gitmedi. Müşterilerle böyle ilgilenilmez."

Mızmız bir çocuk gibi kollarını birleştirip kafasını başka yöne çevirdiğinde kahkaha attım. Ben gerçekten iyi hissetmiyordum.

Ona bakıp derin bir nefesle ciğerlerimi doldurdum. "Pekala. Ben yine de kıskandığını düşüneceğim. İyi akşamlar Hoseok-ah."

Sırıtarak yüzüne yaklaşıp Jung Hoseok'un pamuktan bile daha yumuşak yanaklarına dudaklarımı bastırdım. Vücut ısımın giderek arttığını söylemek mümkündü.

Utanmıştım ancak iyi ki yapmıştım. Aceleyle geri çekilip Hoseok'a başka bir laf etmeden yürümeye başladım. Tepki vermiyordu.

Yürüyordum. Kalbimin göğüs kafesime işkence ettiği şu dakikalarda, hoşlandığım adamı öpmenin verdiği utanç ve mutlulukla eve yürüyordum.

Doctors | SopeWhere stories live. Discover now