24|Karanlık

805 95 70
                                    

Kapalı kapılar, kapkara gece, karanlığa bürünmüş bir ruh... Hem güneşten hem insanlardan kaçan pespembe saçlarına rağmen simsiyah kalmış Lacy... Tüm dertlerini ay ışığına bakarak unuturken artık onu da görmemek için perdelerini sonuna kapatan Lacy... Artık tamamen yalnız kalan ve kaderine çaresizce bırakılmış Lacy... Yatağında yüzüstü yatarken ellerini saçlarında gezdirdi. Başını okşayacak kimse kalmadığı için kendi kendini teselli etmesini acınası bulmuştu. 

Gözyaşları yastığa bir bir akarken yüzünü odasına çevirdi. Kendi odasında geçirdiği son geceydi. Yastığa sıkıca sarıldı. Hiçbir zaman birine bu kadar sarılmak istememişti, dolabından sarkan beyaz elbiseye yüzünü buruşturarak bakarken. 

Hiçbir zaman evlilik hayali olmamıştı. Belki bir çocuğunun olup onu yetiştirmeyi istemiş olabilirdi fakat bir adamla evlenmeyi düşünmemişti. Özellikle Andrea gibi babası yaşında, önceden başka bir kadını sevip ondan bir kızı olan bir adamla evleneceği hiç aklına gelmezdi. Yarın istemediği bir adamı hayatına dahil edecekti. 

Lacy, kralı savunmasız  bırakırken düşündüğü tek şey krallığı artık ağabeyleri ile yönetebileceğiydi. Üçü birlikteyken krallığı kraldan daha iyi yönetebileceklerine inanıyordu. Lacy, kral onlara karışmadığında üç kardeş neler başarabildiklerini, birbirine nasıl kenetlendiklerini krala göstermek istemişti. Ona ihtiyaç duymadıklarını, onsuz çok daha iyi bir krallığın olacağını... O ikisine bu denli inansa da Fedor ve Ares, Lacy'ye güvenmiyordu. Fedor onu bir tehdit olarak görürken Ares'in gözünde Lacy yalancının biriydi. 

"Özür dilerim, iyi biri olamadım." dedi Lacy yüzünü yastıkla tekrar kapatırken. Daha çok bastırıp nefes almamayı diledi. Tüm sevdikleri yanından bir bir giderken hiç tanımadığı insanlara kucak açmak zorunda kalacaktı. İnsanlar onun evlenip krallıktan gideceğini düşünüyorlardı ama o babası tarafından sürgün ediliyordu.

Kapısı tıklatılırken korkuyla başını kaldırdı. Karanlıkta kimin geldiğini seçmeye çalıştı. ''Lacy? Uyuyor musun?'' Lacy, Olivia'nın tüy kadar yumuşak sesiyle burnunu çekip gözyaşlarını sildi. ''Hayır, uyumuyorum. İçeri gelecek misin, şimdi lambanın ışığını yakarım.'' Lacy yatağından kalkarken Olivia kapıyı kapatıp gözlerinin karanlığa alışmasını bekledi. Lacy çok geçmeden lambanın ışığını yakıp biraz açarken beyaz elbisenin yanında duran Olivia'ya döndü. Yatağından kalkıp geldiği dağınık ama bukleleri düzenli duran gece karası saçlarından ve giydiği ipek kumaş geceliğinden anlaşılıyordu.

''İyi misin Lacy, neden hâlâ uyumadın?'' dedi Olivia, Lacy'yi yanına çekerek yatağına oturdu. ''Ares... O da uyumuyor. Fedor'un durumunu da iyi görmüyorum, dün kralın odasında bazı şeyler yaşanmış.''

''Ağabeyim sana bunları mı anlatıyor?'' dedi Lacy küçük bir sinirle. Olivia ağabeyinin eşi ve bu sarayın prensesiydi, elbette bu olaylardan haberi olmalıydı fakat Lacy içten içe onu kıskanmıştı. Ağabeyini başka biriyle paylaşmak istemiyordu. Olivia afallasa da gülümseyerek elini Lacy'nin saçlarının üstüne koydu. ''Ares'in huysuz prensesi... Ağabeyin bana bir şey anlatmasa bile kızarmış göz altların çok şey anlatıyor bana.'' Olivia Lacy'nin saçlarında elini gezdirmeye başladı. Lacy'nin içi titrerken yutkunup şefkatli dokunuşlara izin verdi.

Lacy başını önüne eğdi. Bu beyaz elbiseyi giydiğinde Olivia kadar güzel olur muydu? Başka bir diyarda ailesi olmadan yaşayabilecek miydi? Andrea'yla mutlu olabilecek miydi? Olivia çenesinden tutup Lacy'nin ona bakmasını sağladı. ''Yarın Kral Andrea'nın küçük kızı da nikahta olacakmış.'' Üvey kızına karşı iyi bir anne olabilecek miydi? ''Heyecanlı mısın, kızını ilk kez göreceksin. Bu senin için çok zor elbette, biliyorum...''

''Zor değil.'' dedi Lacy sözünü keserek. ''Bir çocuğa annesi değilken annelik etmek zor değil. Asıl zor olan Kral Andrea.'' Gözünden bir yaş akmadan önce derin bir nefes aldı. ''Ben onu istemiyorum Olivia.'' Olivia tekrardan elini Lacy'nin saçlarına götürdü. ''Biliyorum prensesim...''

''Bilemezsin. Sen ağabeyimle, çocukluk aşkın ile evlendin. Hayatındaki tek aşkınla evlendin sen Olivia. Beni anlaman imkansız. Üstelik seni ne pahasına olursa olsun seven, sahiplenen ve saygı duyan birisi ağabeyim.'' Bir şövalyenin Olivia'ya yaklaşmak düşüncesine kapıldığında ağabeyinin öfkeden nasıl gözünün döndüğünü hatırladı. Andrea böyle bir durumda Ares gibi hareket eder miydi?

''Belki haklısın, senin gibi hissedemem ama ben de çok sevdiğim insanları geride bırakarak evlendim Lacy. Zamanı geldiğinde böyle bir şeyin olacağını biliyordun. Andrea veya bir başkası, elbet bir gün ailenden uzaklaşacaktın.'' Lacy ağladığı için kendine sinirlenerek gözyaşlarını sildi. ''Anlamıyorsun Olivia, ailemi bırakmak değil yaşlı bir adamla evlenmek beni endişelendiriyor.''

''Olivia?'' Kapının dışından duyulan sesle ikisi de sesin geldiği yöne döndü. ''Ares? Neden uyumadın?'' Ares, Lacy'den izin alarak odasına girerken yavaşça kapıyı kapattı. Lacy'ye hâlâ kızgındı. Olivia'ya doğru adımlayıp önünde durdu. Elini ona doğru uzatırken ''Geç oldu, uyuyalım mı prensesim?'' dedi nazikçe. Olivia utangaç gülümsemesiyle Ares'in elini tutarken Lacy ağabeyini kıskanmıştı.

''Senin prensesin benim!'' Ares'in yüzü düşerken ona bakmadan cevap verdi. ''Sen artık bir kraliçesin. Nasıl davranacağını bilmesen de bu gerçeğe alışmalısın. Artık benim prensesim değil, Kral Andrea'nın eşisin.'' 

''Düğünü durdurmayacak mısın?'' Ares sinirle gülerek ona döndü. Lacy, ilk kez ağabeyinin günlerce uykusuz kalmış gözlerinin nasıl kızardığını gördü. Göz altları her zamankinden daha çok belliydi. Gözlerinde hiçbir his yoktu, Lacy ona baktığında sadece yorgun olduğunu görüyordu. ''Ben daha kız kardeşimi durduramıyorum Lacy. Andrea'yı nasıl durdurmamı bekliyorsun? 'Kral hastalanmadan önce sana bir söz verdi ama ben seninle, krallığımın yok olma ihtimaline rağmen, savaşıp kız kardeşimi seninle evlendirmem.' mi demeliyim ona?''

Lacy kaşlarını çattı. ''Kral hasta mı? Ölmemiş miydi?'' Ares, Lacy'nin söylediklerine inanamıyordu, büyük bir hayal kırıklığı ile baktı ona. ''Söylediğim onca sözden bunu mu anlıyorsun? Ben kız kardeşimi yaşlı bir adama nasıl emanet edeceğim, diye düşünürken sen sadece kralın yaşayıp yaşamadığını mı düşünüyorsun?'' Lacy'ye doğru bir adım atıp gözlerinin içine baktı. ''Nerdesin prensesim?'' diye fısıldadı o gözlere bakarak uzun zamandır aradığı bir şeyi bulmaya çalışır gibi.

''Ben prensesimi istiyorum. Gözlerinde güneşi saklayan prensesim... Ben senin güneşin ilk ışıkları gibi olan sapsarı ve batışında gökyüzüne dağılan turuncu gözlerini seviyorum. Kızıla dönüp kıyameti yaşatma bana. Ben eski Lacy'yi istiyorum.'' Gözünü yakan yaş yanağından akıp giderken ''Bana prensesimi geri ver.'' dedi fısıltıyla. 

Olivia, Ares'in elini tuttu, tutar tutmaz Ares ona dönmüştü. ''Odamıza gidelim, ister misin?'' Ares başını sallarken ''Lütfen Olivia'm.'' dedi. ''Lütfen beni buradan götür. Lacy'nin yüzüne daha fazla bakamam.'' Olivia elini onun yanağına götürdüğünde Lacy ağabeyinin ağlıyor olduğuna inanmak istedi. Çocukluğunun güçlü kahramanı ona yenik düşmüştü. 

Olivia, Ares'i odadan çıkarırken son kez kapıdan Lacy'ye baktı. ''Ağabeyin son olanlardan dolayı çok mutsuz ve yorgun hissediyor, Lacy. Onu anlayışla karşıla lütfen, onun için de senin evliliğin çok zor. Yarın için iyice dinlen, olur mu?'' Olivia gülümseyerek kapıyı kapatırken Lacy tekrar kendi yalnızlığında kalmıştı. 

Artık kapılar ona daha çok kapatılmıştı, gece daha karanlıktı. Ruhu zaten siyaha boyanmaya alışmış ve yok olmuştu. İki kat daha karanlık, iki kat daha yorgundu. Hisleri, bedeni, gözyaşları... Ağabeyi tüm yorgunluğunu Lacy'nin bedenine bırakıp çıkmıştı sanki kapıdan. Tüm yorgunluğu üstlenip kendini yatağına bıraktı.

Bölüm Sonu

Sizce bölüm nasıldı?

Bu bölüm karakterler hakkındaki düşünceleriniz:

Ares?

Lacy?

Olivia?

Sizi çok çok öpüyorummm



Lacy ~ Masalsı Gerçekler SerisiWhere stories live. Discover now