11 ☆

19.8K 774 102
                                    


"Fırtınanın gücü ne olursa olsun, eğer yağmura saygın varsa; seni bekleyen bir gökkuşağı mutlaka vardır." -Alfred Capus

11 ϟ

Nedendir bilmem, çocukluğuma ait en mutlu anım, evimizin gözüme o zamanlar korkunç görünen merdivenlerinden artık bir parçam haline gelmiş sakarlığım sayesinde yuvarlandığım ilk gün olarak kalmıştı bende, gizliden gizliye.

Ciddi bir olay değildi açıkçası. O merdivenden arada sırada hala yuvarlanıyordum ve açıkçası en iyi düşmelerim listesinde ilk beşe bile girmiyordu bu. Dikiş atılacak bir durum dahi söz konusu olmamıştı ama küçücük hastane odasında ellerimi tutan ve endişeyle beni izleyen annem ve babam, uyumayayım diye bana tuhaf şeyler anlatıp kendi ağladığı halde beni güldürmeye çalışan abim, kısacası ailem hemen yanı başımdayken mutsuz olmak, beyin sarsıntısı geçirmiş olsam bile çok zordu açıkçası.

Uykusuz ve düşünceli gözler pür dikkat kesilmişlerdi bana. Ne de olsa doktorun emri kesindi, Almira'yı o gece uyutmak falan yoktu, her ihtimal düşünülecekti!

Gece boyunca annemle babam bir kez olsun seslerini yükseltmemişlerdi birbirlerine, belki de hasta olduğum için ayrıcalık tanımışlardı o gece bana, hiç kavga etmemişlerdi. Ve her şey, aslında kusurlarıyla gerçek hale gelen ve inatla düşlemekten vazgeçmediğim o, mükemmel, hayali aileyi anımsatıyordu.

Bunu tahmin etseydim daha önce sakarlığımı konuştururdum, diye bile düşünüyordum hatta. Eh, yine de bunun kalıcı olarak bir işe yaramayacağını o zamanlardan seziyor olma ihtimalim vardı.

Çünkü o ana sıkı sıkı tutunmak, sonsuza kadar orada, o zamanda yaşamayı düşlediğimi biliyordum. Uzun sürmeyecekti, iyi olduğuma inandıkları an birbirlerine olan nefretlerini kusmaya devam edeceklerdi.

Tahminlerim çok uzak bir zaman dilimini kapsamıyordu doğrusu.

Çünkü, sonra ne mi oldu?

Aydınlamasını istemediğim gökyüzü açık maviye büründü, güneş doğdu ve tek geceliğine halının altına süpürülen tüm pürüzler gün ışığında güçlenerek geri döndüler.

Yan odadan gelen bağırma sesleri, kırılan ev eşyaları, Ayaz'ın beni sakin tutmaya çalışması ve her şeyi çok daha korkunç kılan, gözyaşlarımla şiddetlenen, müthiş bir baş ağrısı...

Dengemi kaybettiğim hissi ve ne olur barışsınlar, birbirlerini sevsinler, normal aileler gibi olalım, içerikli dualar...

Gerçek olansa ağrıkesicilerin asla yerini bulup uyuşturamayacağı bir acı, cevapsız kalan dualar...

Evde geçirdiğim bir sonraki gece daha çok bir kabusu andırıyordu. Küçük bir kız için, anne ve babasının birbirlerini sevmediklerini anlamak belki de onun tüm dünyasını yıkacak bir depremdi, hele ki ne olduğunu henüz anlayamayacak yaştaysa...

Şimdi de ne kadar ilginçtir, Özgür'ü gördüğüm ilk andan itibaren başımdaki ağrı daha da keskinleşiyordu. O anı yaşıyordum. Ağrı o zamankinin bir gölgesiydi, onun devamıydı. Sanki hastaneden odama döndüğüm gecedeydim, yan odadan gelen sesler sona ersin diye dua ediyordum sadece, başka çarem yoktu ki o zamanlar.

Dayanamıyordum.

Ayaz'ın canını yaktığı düşüncesine katlanamıyordum. Ama şu an engel olabilme şansım vardı. Onu daha fazla acıtamazdı, çünkü gitmesini istiyor olsam bile onu seviyordum. Yüzüne bir yumruk ben de geçirmek istiyordum ama canının acıdığını düşününce bayılacak gibi hissediyordum.

Psikoloğa gitmem pek hayırlıydı bence, babam burada olsa onu tebrik etmek isterdim. Ciddi anlamda her yanım farklı bir şey yapmamı söylüyordu.

Kayıp Sayfalar | İz Serisi #2Where stories live. Discover now