5 ☆

28.4K 942 132
                                    

How should I thank you for this amazing story-banner Rabhia? Love youuu. Thank youu. <3

5 ϟ

Tutma kısmının yumuşak oluşuna rağmen kalem, elime değdikçe sebebini hala çözemediğim bir şekilde yara olan kısımları acıtıyordu. Daha önce rüyamda futbol oynadığımı görüp bacağımı duvara geçirdiğim bile olmuştu ama kendimi tırnaklamak? Benim için bile sıra dışıydı.

Önümdeki kağıda yüzümü buruşturarak baktım. Telafi sınavına girmeye 'hak kazanmak' için tiyatro, edebiyat, resim, spor, müzik, tarih kulübü ya da mezuniyet grubundan iki tanesini seçmem gerekmişti. Kötünün iyisini bulmak bir hayli zordu özellikle de seçimim yeni bir edebiyat sınavıyla ödüllendirilecekken.

Çünkü hazin bir sonu olan ve her işe burnunu sokan cücenin birebir kopyası olan abim, öğretmeni aramıştı. Daha sonrasındaysa babamın okula gelip kadınla görüştüğünden neredeyse emindim. Sema Hoca da tabi ki, 'iyi hal ve tavır sergilediğim sürece bana yardımcı olabileceğini' belirtmişti ve ben de şimdi buradaydım. Bir avuç insanla birlikte, tüm okul dağıldıktan sonra aslında bir ödül olan cezamı, kullanılmayan bir sınıfta çekiyordum ve diğer haftaların şu anki kadar kolay geçmeyeceğinin de farkındaydım.

İçimden kadına bir hayli pis kelimeler sayarken "Senin suçun Almira," diye mırıldandım. Keşke başka bir kulüp seçseydim. Sosyal aktivite, sosyal aktiviteydi sonuçta. Ne yaptığın önemli miydi ki?

Gerçi, Edebiyat'a girmek zorunda olduğumu zaten biliyordum, kadını deli etmeden uysal davranıp kendim seçmiştim yani. İkinci kulüp içinse hiçbir fikrim yoktu en başta. Bir insanın müziğe, spora, yazmaya ne bileyim hiçbir alanda yeteneği nasıl olmazdı?

"Mezuniyet kurulu ne iş yapıyor?" diye soruşturup en işsiz kulübün o olduğuna kanaat getirdikten sonra ikisini seçmiştim ve şimdi aptal edebiyat kulübü üyeleri –herkes bir nedenden dolayı cezaya bırakılmıştı- henüz başkan seçmediğimiz için kitap okurken ben de telafi sınavımı çözüyordum.

Tamam, ilkinden daha iyi geçeceği kesindi. Ben kısmen daha iyi hissediyorum en azından.

Özgür gittikten sonraki ilk ay bir kabusu yaşamak gibiydi. Her bir düşüncenin beni canlı canlı yaktığını, dibe çektiğini, her geçen saniyenin benden parçalar çaldığını hissetmiştim.

İkinci ayımsa kabusun içinde kabus görmekle özetlenebilirdi.

Ama zaman öyle ya da böyle geçiyordu ve ben şimdi buradaydım işte.

Araba Sevdası'nın, Recaizade Mahmut Ekrem'e ait olup olmadığını soran bir soruyu çözüyordum ve bu sınav benim edebiyat yazılılarındaki trajikomik standardım için fazla iyi geçiyordu.

Başımı kaldırıp sınıfa bir göz attım. Dediğim gibi, genellikle cezaya bırakılan tipler vardı ve neredeyse kimse, gerçekten önündeki kitabı okumuyordu ama bana arkasını dönmüş olmasına rağmen cam kenarındaki sarışın kızın sırayla bütünleştiğini görebiliyordum. Her ne okuyorsa bir hayli sürükleyici olmalıydı ve ben bu duyguyu uzun süredir tatmıyordum ama düzeleceğime dair umudumu kaybetmemiştim.

Ne diyebilirim ki? Hayal kurmak bedavaydı sonuçta, değil mi? Geri gelecekti. Yaşıyordu, biliyorum işte. Aksini söyleyenler umrumda bile değildi.

Berke "Yardıma gerek var mı?" diye fısıldayınca omuz silktim. Senden kopya alacağıma boş kağıt veririm salak. Tabi yine de düşünceli olman güzel ve bunu sana eski sevgilimin tembihlediğini de biliyorum. Yani şey eski-eski sevgilim. Her neyse.

Kağıdı Sema Hoca'nın önüne bırakıp bir şey demesine mani olarak hemen kendimi sınıftan dışarı attım. Melis'le Nehir kapının karşısında oturmuş, sohbet ederken, geldiğini hala fark etmedikleri beni bekliyorlardı. Derslerin yirmi beş dakika önce bittiği gerçeğinin altını çizmeme gerek var mı?

Kayıp Sayfalar | İz Serisi #2Where stories live. Discover now