Bu düşünceleri beni gülümsetirken alt dudağımı yalayıp söze başladım. "Hoseok, ideallerin doğrultusunda bu denli çalışman takdire şayan. İyi yerlere geleceksin bunu görebiliyorum. Öğretmenin yanından ayrılmış olsa da ailen, arkadaşların ve ben de yanındayız. Sana yardımcı olabileceğim herhangi bir şey olursa ben her zaman buradayım."

Söylediklerimle kocaman gülümsemiş ve sessiz kalmıştı. Bir insanın gülümsemesi nasıl bu kadar eşsiz olabilirdi, tanrım! Kafeteryaya vardığımızda iki kahve almış ve kütüphanenin yolunu tutmuştuk. Hoseok konuşmaya başlamıştı. "Yoongi, sen tanıdığım diğer arkadaşlarımdan daha farklısın. Diğerleri benimle hep bir rekabet içerisindeler ve inan zerre samimiyetleri yok. Ama sen oldukça samimi ve cana yakınsın. Etrafına farklı bir enerji yayıyorsun benim gördüğüm kadarıyla ve ben bu enerjini sevdim. "

Ben bu söyledikleriyle utanırken o, kütüphaneye girmemizle sandalyesine oturmuştu. Ben de yanında yerimi aldığımda ona döndüm. "Teşekkür ederim Hoseok. Sende de oldukça farklı bir aura var ve ben de onu sevdim. Arkadaşız o halde?" Gülümseyerek elimi uzatıp gözlerine baktım. O da gülümsediğinde elini uzatıp elimi sıktı. "Arkadaşız." İkimiz de gülümseyerek önlerimize dönüp sıcak kahvelerimizi yudumlayarak çalışmamıza devam ettik.

-

Yorucu bir 3 saatin ardından ikimiz de aynı anda pes edip kütüphaneden çıkmıştık. Şimdi ise sırtlarımızda çanta ile parkta evlerimize doğru yürüyorduk. Gerçi benim evim uzaktı, okuldan çıktığım gibi metrobüse binerdim ancak Hoseok ile fazladan biraz daha zaman geçirmek adına onunla yürümeyi seçmiştim. Onun yanında olmak şu koca günde bana gayet iyi hissettirmişti.

Evi okula yakındı ondan dolayı yürüyerek gidip geliyordu. Boş olan parkta yürürken duraksadım, bir sokak lambasının aydınlattığı yerde. Hoseok benim durduğumu fark edip durmuştu. Yüzlerimiz birbirine dönükken konuşmak adına ağzımı açtım ancak ne diyecektim bilmiyordum. Onunla oturup daha çok sohbet etmek istiyordum. "Hoseok biraz burada oturalım mı?" Dediklerimi sorgulamadan başını sallamış ve "Olur tabi." demişti.

Gülümseyerek çimenlere geçip bağdaş kurarak oturduğumda o da oturdu. Pekala, şu an hangi konu hakkında konuşmalıydık biri bana söylemeliydi çünkü herhangi bir fikre ev sahipliği yapmıyordum. Aklıma gelen ilk şeyle söze başladım. "Hoseok kendin hakkında konuşsana, tanıyalım birbirimizi. Mesela ortak arkadaşlarımızla nereden tanışıyorsunuz?"

Hoseok çantasını yanına bırakmış dirseğini bacağına dayayıp çenesini de eline yaslamıştı. "Olur, anlatayım." Gülümseyip yüzünü seyrederek çimenlerle oynamaya başladım. "Ben lisedeyken Taehyung ile sınıf arkadaşıydım ve oldukça yakındık. Hala öyleyiz ve arkadaşlığımız çok iyi. Üniversiteye geçtikten sonra da ayrılmadık. Jimin ise babamın yakın bir dostunun oğlu. Oradan tanışıyoruz. Namjoon ile de garip bir şekilde bir konserde tanışmıştık. Seokjin ve Jungkook ile tanışmam da sevgilileri sayesinde oldu. Sen onlarla nereden tanışıyorsun?"

Hoseok pür dikkat yüz hatlarımı incelerken yutkunmadan edemedim. İzlenmenin verdiği utanmayla başımı eğerek konuşmaya başladım. "Jungkook ile çocukluk arkadaşıyız. Seokjin ile okulumuzun bir konferansında tanıştık. Namjoon ile tanışmam Seokjin sayesinde oldu. O gece de gördüğün gibi Jimin ve Taehyung'u ilk olarak orada gördüm. Bu şekilde benim tanışma hikayelerim."

Başımı kaldırıp sonunda ona baktığımda gülümsediğini gördüm. Geceyi bir güneş gibi aydınlatmıştı. İnci taneleri gibi dişleri karanlıkta parlıyor, kalp şeklindeki dudakları iki yana kıvrılarak sizlere muhteşem bir görsel şölen sunuyordu. Hayatımda ilk defa gülümsemesi bu kadar güzel olan birine rastlıyordum. Bu gülümseme için bir ömür feda edilebilirdi.

"Yoongi! Daldın gittin. Neden böyle utandın sen? Tanrım çok tatlı gözüküyorsun!" Resmen şakıyarak söylediği bu sözler beni kendime getirmiş, derin bir şekilde öksürmeme sebep olmuştu. Hoseok ise telaşlanarak sırtıma birkaç kez vurup çantasından su dolu şişesini çıkarıp bana uzatmıştı. Öksürüğüm geçtiğinde şişeyi alıp kafama diktim, suyun yarısını üzerime dökmüştüm tabi.

Sonunda kendime geldiğimde teşekkür edip oturuşumu dikleştirdim. Hadi ama Min Yoongi, sen kendi cinsinden hoşlanan bir erkektin ancak Hoseok böyle olmayabilirdi ve bu davranışların oldukça saçma görünüyordu. Acilen bunu kesmeli ve kendine gelmeliydin. Lisede böyle değildim, üniversiteye geçince bana ne olmuştu bilmiyordum. Lisedeki kötü çocuk gitmiş yerine utangaç ve 'tatlı' Yoongi gelmişti.

Aklını başına devşir Min Yoongi.

Boğazımı temizleyip Hoseok'a baktım. "İyiyim, teşekkür ederim tekrar. Aklıma geçen gün konuştuğum bir kız arkadaşım gelmişti de ondan dalıp gitmişim. Üzgünüm." Söylediklerimi bir süre sonra kavrayan Hoseok'un canlı yüz ifadesi solup gitmiş yerini boş bakışlar almıştı. Çok geçmeden başını aşağı yukarı sallamıştı anladım dercesine.

Biri beni durdurmalıydı. Acilen, çok acilen hem de. Söylediklerime kırılmış mıydı yoksa ben mi abartıyordum bilmiyordum. Bildiğim şey acilen çenemi kapamam gerektiğiydi. Çantasını sırtlandığında ayaklanmıştı. "Ben gideyim artık. Annem endişelenebilir, şarjım olmadığı için ulaşamıyor da." Saçlarını karıştırıp gözlerini etrafta gezdirerek söylediğinde ben de ayaklandım.

"Yarın görüşürüz. Kendine iyi bak Yoongi, iyi geceler." Yüzüme dahi bakmadan söyleyip arkasını dönüp yürümeye başlamıştı. Ben ise öylece olduğum yerde kalakalmıştım.

İsmim bence Min her şeyi batıran Yoongi falan olmalıydı. Ne güzel konuşacaktık, ben onu izleyecektim, o bana gülecekti, mutlu olacaktım. Hay dilimi eşek arıları soksaydı.

Sinirle kendimi çimenlere atıp kollarımı yanlara atarak uzandım. Gözlerimi sinirle kapayıp derin soluklar almaya başladım. Sakin olmalıydım, bana kırılmamıştı. Sadece annesi merak etmesin diye erken gitmek istemişti. Hepsi bu kadardı. Evet olanlar sadece bunlardı.

Doctors | SopeWhere stories live. Discover now