Korkulan Kişi

1K 75 8
                                    

KORKULAN KİŞİ

Zaman gerçekten de hızlı geçiyordu. Öyle ki, artık zamanın aktığından bile şüpheleniyordum bazen. Bunun nedeni sıkıntı veya yalnızlık olabilirdi. Çok uzun zamandır -Lily öldüğünden beri- kimseyle dostça sohbet etmemiştim. Arena benim gibi bir insanı bile bu tarz şeylere muhtaç ediyordu.

Sığınağımı bırakmış, yenisini aramaya koyulmuştum. Sakince ve acele etmeden, telaş yapmadan yürümeye devam ettim ormanın içinde. Susayınca termostan biraz su içtim. Güneş batmaya başlayınca küçük bir ateş yakıp vurduğum kuşu pişirdim ve yarısını yedim. Kanadının yüzeyi tamamen yanmış olsa da karnımı doyurmuştu. Artık fazla kanamayan alnımdaki yara izini hatırladım. Onu suyla biraz temizledim. Ardından yoluma devam ettim. Artık sığınak konusunda fazla seçici olmadığımdan uzun sayılmayacak bir arayıştan sonra kalacak bir yer buldum.

Bu yer küçük bir ağaç kovuğuydu; önünde küçük bir göl vardı ve çevresi ağaçlarla çevriliydi. Sık ağaçların arasında oluşan küçük, daire biçiminde boş bir alan, bana hareket etme imkanını tanıyordu.

Kovuğun içine girdim. ve kimsenin beni göremeyeceği bir köşesine çekildim. Bu sefer 'kapı' sayılan yerini örtmeme gerek yoktu, kimse buraya sığacağımı düşünmezdi. Hem ayrıca bunu yaparsam çok dikkat çekerdim. Kapıyı örtmediğim sürece bu kovuk diğer kovuklardan farklı görünmüyordu.

Mükemmel olmasa da idare edilecek bir sığınak bulmanın rahatlığıyla derin bir nefes alıp verdim. Oturup kovuğun içini inceledim. İnceleme kısa sürede bitti, kovuk oldukça küçüktü. Oyunların ilk gecesinde olduğu gibi, tam önümde bir kamera vardı. Fakat artık ondan çekinmiyordum, hatta onu orada bulduğuma şükrettim. Yalnızlık başıma vurmuştu. İki çift laf edebileceğim, beni cevap vermeden dinleyecek tek varlık oydu. Bu düşünceyle yaptığım şeyin mantıksızlığına aldırmadan kamerayla konuşmaya başladım.

''Sence bu günlerde fazla mı duygusal oluyorum?'' Yanıt gelmeyince devam ettim. ''Ne zaman biri ölse, içim bin bir duyguyla dolup taşıyor. Beynim birbirinden güzel konuşmalar yaratıyor. Yani, o kariyer kıza söylediklerim...'' Yüzümü etkilenmiş bir ifade aldı. ''Onları ben değil de başkası söylemiştir... Konuşmayı seven biri de değilimdir aslında.'' Bu doğruydu. Ne zaman kritik bir olay yaşansa, en az bir iki saniyeyi düşünerek geçiriyordum. Sanırım böylesi, hepsini bir anda düşünmekten iyiydi.

Konuşmaya devam ettim. ''Keşke bu konuşmaları diğer insanlar da duysa. Takdir ederlerdi.'' Kamera susuyordu. ''Ama çok uzunlar. Anlatmaya kalksam herkes sıkılır.'' Kameradan ses çıkmadı. O an bütün seyircilerin deli olduğumu düşündüğünü biliyordum. Onlar, bir gece bile dostsuz kalamayan kişilerdi; buradaki yalnızlığa dayanamayacaklarından, beni yargılamaları benim için sorun değildi.

Yanıt vermeyen biriyle muhabbet etmek de bir süre sonra sıkıyordu. Bir süre duraksadıktan sonra ''Ne oldu kamera?'' diye sordum hesap sorarcasına. ''Yoksa sen de mi beni terk ettin?'' Cevap gelmemesi pek şaşırtıcı değildi. Yüzümü buruşturdum. ''Senden de bu beklenirdi zaten.'' dedim ve bakışlarımı kameradan ayırdım. Çenemi omzuma yaslayıp gözlerimi kapadım. Biraz dinlenmenin iyi olacağını düşünmüştüm. Fakat gözlerimi kapadıktan bir iki saniye sonra, bir hışırtı duydum.

Bütün arena, bana rahat vermemek için planlı çalışıyor gibiydi. Kurşun gibi ağır olduğunu hissettiğim gözlerimi zorlanarak açtım ve her şey onun suçuymuşçasına (ki öyleydi) kameraya çirkin bir bakış attım. Ardından hışırtının nereden geldiğini anlayabilmek için yan döndüm. Kafamı, sadece gözlerim dışarıda olacak biçimde kovuktan çıkardım. Etrafta kimse yok gibi gözüküyordu. Fakat ağaçlar hareket ediyordu. Artık bu işaretin ne anlama geldiğini biliyordum. Twinner geliyordu. Her yerdeydi, fakat diğer haraçlara bana gözüktüğünden fazla gözüktüğüne şüpheliydim. Aynen düşündüğüm gibi, tam karşımdaki ağaçtan indi ve boş, daire biçimindeki alana düştü. Ne yapacağını izlemeye karar verdim.

71. Açlık OyunlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin