Panzehir

1K 87 15
                                    

PANZEHİR

''Johanna Mason? Orada mısın?'' der Blossom Radiant. Kimseden ses çıkmamaktadır. Ailesi hemen Johanna'ya döner. O da bunu bildiği için tepki veremez. Fakat ne kadar bunun olacağını bilse de, şaşırmasına engel olamamaktadır. Sessizlik bir süre daha devam edince, Johanna'nın önündekiler ve arkasındakiler ondan giderek uzaklaşır ve önüne bir yol açılır. Blossom ona garip bir gülümsemeyle gelmesini işaret ederken, barış muhafızları tehditkar bir şekilde hareketlenirler. Johanna onların kendisini sahneye sürüklemesine izin vermeyecek kadar gururludur. Başını dikleştirir ve önünde açılmış olan yolu takip ederek sahneye doğru ilerler.

Sahneye çıkan merdivenlere varınca Blossom ona elini uzatır. Johanna ise kadının yüzüne bile bakmadan mikrofona doğru ilerler. Ondan şimdiden nefret etmektedir. Ne olur ki başka bir isim çekse? Duygularının hiçbirini yüzüne yansıtmadan, ifadesizce ona bakan mıntıka halkını süzer. İçeriden kardeşlerini seçer. İkisi de aynı onun gibi ifadesiz ve garip bakmaktadır; sanki neler olduğunu daha anlamamış gibidirler.

Sonsuzluk gibi gelen bir süreden sonra Blossom Radiant ona sorular sormaya başlar.

''Merhaba... Nasılsın?'' Johanna duygularını yüzünde saklasa bile, sözlerinde saklayamaz.

''Nasıl hissetmeliyim?'' Kadın hala yüzündeki o aptal gülümsemeden kurtulamamıştı.

''Biraz heyecanlı olabilirsin... Bu çok normal!'' Johanna kadının daha çok konuşmasına izin vermeyerek lafları ağzına tıkar.

''Daha çok bir ceset gibi hissediyorum. Bu normal mi?''

Kadın bir süre afallar, barış muhafızları da tekrar huzursuzca kıpırdanır. Kalabalığı süzerken, bir an Luna gözüne çarpar, ve konuşmaya ihtiyaç duymadan iletişim kurmaya başlarlar. Luna önce kaşlarını hafifçe kaldırıp indirir, başını sallar ve gözlerini barış muhafızlarına diker. Johanna ne demek istediğini anlar. Uyum sağlamalıdır. Yoksa ölümü için arenayı beklememe ihtimalleri olur. Durması gerekmektedir.

Yüzüne dünyada görülmüş en sahte gülümsemeyi yerleştirir. Ama Blossom Radiant, onun sohbet edilecek bir tip olmadığını anlamıştır. İşi fazla uzatmadan bir isim daha çeker. Johanna'nın hiç tanımadığı, hatta görmediği bir oğlan sahneye çıkar. Ondan bir veya iki yaş küçüktür. Onu umursamaz. Blossom, veda konuşmasını yaparken mıntıka halkını son bir kez daha süzer. Gitmektedir. Yıllardır hazırlandığı olay sonunda gelmiştir. Ama hiçbir şey hissetmemektedir. Toplanma öncesi içinde olan heyecan ve endişe, tamamen yok olmuştur. Artık düşünecek daha önemli şeyleri vardır.

Sonunda konuşma biter. Johanna'yı düşüncelerinden ayıran şey, kadının uzun parmaklı ve tırnaklı elini omzunda hissetmesi olur. Sahneden, son kez ailelerini görebilecekleri yere doğru yola çıkmışlardır.

Sonunda doğru yolu bularak büyük ağaçlığa vardım. Uzun süredir koşuyordum, çok uzun olmasa da artık her saniye bana uzun geliyordu, ilacın etkisi iyice artmıştı. Hiç beklemeden en büyük ağaca çıkmaya başladım. Çıkarken bir iki dal kırdım ve kendime sayısız lanet okudum. Ve bunun sonucunda lanetler birkaç dakika boyunca kulaklarımda yankılandı. Ama bir tesellim vardı. Bitiyordu. Ne kadar sürede etki göstereceğini bilmesem de, panzehir beni kurtaracaktı. Sonunda normale dönecektim.

Ağı görür görmez üstüne zıplayarak oturdum ve çantadan panzehri çıkarmaya koyuldum. 'Gürültü' yapmaması için çantanın fermuarını yavaşça açarken, Saber için bir top patladı ve olduğum yere çakıldım. Kulağımda o tiz, rahatsız edici ses vardı yeniden. Onun dışında bir şey duymuyordum. Buna daha fazla dayanamazdım. Hemen çantadan enjektör benzeri şeyi çıkardım. Böyle şeylerde çok becerikli olmasam da, panzehrin tamamını kolumdaki damara enjekte ettim. İlk başta biraz acısa da, sonrasında hiçbir şey hissetmemeye başladım. Tüm vücudum tepeden tırnağa uyuşmuştu, kendimi ağa bıraktım. Bir anda sanki morfin almışım gibi her şey yeşile, maviye, kırmızıya dönmeye başladı. Ve beynim, tekrar o saçma sapan fikirleri üretmeye başladı.

71. Açlık OyunlarıWhere stories live. Discover now