Av

1.2K 93 7
                                    

AV

Tuhaf kuş cıvıldamalarıyla uykumdan uyandım. İlk önce her yerimi kontrol ettim. Tek parça olduğumdan emin olmalıydım. Sağıma, soluma baktım. Sağ elimdeki acı sonunda tamamen geçmişti. Kalktığımı gören Lily, gözlerini örmekte olduğu ağdan ayırdı.

"Günaydın." dedi. Ben de karşılık verdim. "Günaydın." Bir süre ortalığa bakındıktan sonra ayağa kalktım.

"Ben yemek bulmaya gidiyorum. Kahvaltında o ağları yiyemeyiz, değil mi? Ayrıca, çok da susamıştım. Nedense dün içtiğim az miktarda su, bana bir gece bile yetmemişti. Lily'nin de sürekli yutkunmakta zorluk çekmesinden oldukça susadığı anlaşılıyordu. İkimiz de bir süre daha su içmesek, kötü şeyler olabilirdi.

"Bu kadar erken mi gideceksin?" diye sorduğunda, "Ne kadar erken gidersem, o kadar az kişiyle karşılaşırım." diye yanıtladım. Çantamı sırtıma alıp ağaçtan neredeyse seke seke inmeye başladım. Arkamdan "İyi şanslar. Dikkatli ol!" diye bağırdı. Cevap vermeden ormanın içlerine doğru ilerledim. Su öncelikliydi, çünkü göl gibi yerlerin çevresinde mutlaka bir iki kuş olurdu.

Orman oldukça sessizdi. Kuşlar bile uyuyor olmalıydı, ya da sadece dışarı çıkmak istememişlerdi. Her ihtimale karşı elime baltaların birkaçını alıp yürümeye öyle devam ettim. Bir yandan da fazla ilerleyip sığınağın yerini unutacağımdan korkuyordum. İlerledikçe sessizlik bozulmaya, insan sesleri kuş seslerine karışmaya başladı. Sesler gittikçe artıyor, ama ben hiçbirşey bulamıyordum. Susuzluğum da giderek artıyordu. Yürümekten sıkılmış, memnuniyetsiz bir tavırla beni yardım etmeksizin izleyen sponsorlara ve akıl hocama döndüm.

"Şu an bir iki şişe su hiç fena olmazdı." Sessizlik. "Hadi ama, dün birini profesyönelce öldürdüm, hak etmiyor muyum?" Hiçbirşey gelmiyordu. Zaten pek umutlanmamıştım da.

Gözlerimi gökyüzünden ayırmama rağmen, hala onlarla konuşuyordum.

"Sizi memnun etmek imkan..." Konuşmayı az ileriden gelen bir sesi duyunca kestim. Hatta ses değil, sesler. Yalvaran, bağırmaya çalışan bir sesin yanında katillerinin sesi de duyuluyordu. Ses çıkarmadan sesin geldiği yöne doğru gittim. Sonunda neler olduğunu gördüm. Kariyerler, cılız görünen, tanımadığım bir çocuğu yakalamışlardı. Satin, çocuğu bir ağaca yaslamış- hatta yapıştırmış- tutuyordu, Lance ve onun yanında olduğundan çok daha iri gözüken Saber arkada beklerken Claymore haraçla konuşuyordu.

"Çalmaya çalıştığın şey bu muydu?" Elinde bir parça ekmek tutuyordu. "Sana mıntıkanda kariyerlerden erzak çalmamın gerektiği öğretilmedi mi yoksa?" Çocuk hala karşı koymaya çalışıyordu. Ama nafileydi.

"2, onu neden hemen öldürmüyorsun?" diye sordu Satin. Claymore ise sanki herkesin cevabını bildiği bir soru sorulmuşçasına kaşlarını kaldırdı ve korkutucu görünen kılıcını kınından çıkardı. "O zaman eğlenceli olmaz." Doğru söylüyordu, böylesi hem onlar hem de seyirci için çok daha "eğlenceliydi".

Çocuk korku içinde kıvranırken, diğer kariyerlerden coşku dolu sesler çıkıyordu. Kendilerini oyuna oldukça kaptırmışlardı. Claymore

"Nereden başlayalım?" diye sorunca Saber ve Satin hepbir ağızdan bağırmaya başladı.

"Kafasını kes! Sonuçta ekmeği çalma fikri oradan çıktı!"

"Hayır, boynunu kes, veya bileklerini! Biraz kan görelim!" Sanki bu oyunlara denk gelen kariyerler, diğerlerinden de acımasız ve sadist gibiydi. Çocuk artık kaderini kabullenmiş, sessizleşmişti. Kız, başını en arkada sessizce duran Lance'e çevirdi.

"Sen ne diyorsunuz 4?" Lance pek düşünmeden, biraz da sıkıntıyla cevapladı. "Karnından kılıcı geçir. Çabuk bitsin."

Bu fikir diğer kariyerlerı güldürdü. "İstersen onu serbest bırakalım, ne dersin?" dedi Satin alaycı bir tavırla. Saber kendine göre yavaşça, ama başkalarına göre can yakıcı biçimde Lance'in koluna vurdu. "Sana ne oldu 4? Dün böyle değildin!" Demek Lance de birkaç insan öldürmüştü. Hem de kariyer stiliyle. İyi ki Lily'yi yanıma almamıştım.

Claymore, diğerleri gibi kahkaha atmak yerine yüzüne çarpık bir gülümseme yerleştirdi ve kurbanına döndü.

"İyi izle süt çocuğu. Seyirciye bir şölen yaşatacağım." Sonra Satin'e bir komut verdi. "Şunun ağzını aç." Kız, hiç zorlanmadan deneni yaptı. Belki güçlü olduğundan, belki de haraç direnmediğinden.

Claymore ise hiçbir acı hissetmeden, son sözlerini bile sormadan, kılıcı çocuğun ağzının içinden geçirdi.

Yüz ifadesi bile değişmemişti, bu nasıl olabilirdi? Yaptıkları şey iğrençti ve bundan zevk alıyorlardı. Lance diğerlerinin aksine haraca arkasını dönmüş, bakmamaya çalışıyordu. Diğerleri cesedin üstündeki işe yarar şeyleri alırken, Claymore ona küçümseyen bir bakış attı. Çocuğun cesedinden kanlar akarken top patladı.

Beni görürlerse, böyle öldürmeleri mümkündü. Onlara karşı koyamazdım, hele de dört kişilerken.

Kendime engel olmadan boydan boya titredim ve gerisingeri koşmaya başladım.

<><><><><><><><><><><><><><><><><><><>

BU BÖLÜM BİRAZ KISA OLDU, ÜZGÜNÜM. AMA SIRADAKİ BÖLÜM BUNDAN UZUN OLCAK.OKUDUGUNUZ İCİN SAOLUN

71. Açlık OyunlarıWhere stories live. Discover now