62. BÖLÜM

12K 829 66
                                    

Boş hastane koridorunda bom boş duvara bakıyordum. Saatlerdir içerideydi annem. Kalbim ufaktan tekleyince derince bir nefes çektim içime. Anne kelimesini kullanmak, daha doğrusu bunu kendi anneme kullanmak o kadar farklıydı ki! Sanırım uzun bir süre bunun etkisinden çıkamayacaktım. Doya doya anneme sarılacak olsam da bir süre kendime gelemeyeceğim kesindi. Yıllarım gitmişti. Kolay olması beklenemezdi.

“Abi, Şule Hanım’ı bir ara istersen. Saatlerdir defalarca aradı. Hamile kadın, meraklanmasın.” Cemal’in uzattığı telefona birkaç saniye boş boş baktıktan sonra elime aldım ve kısaca sonra arayacağıma dair mesaj attım. Şu anda konuşacak bir durumda değildim. Annemi de alıp yola çıkarken arayıp, durumdan haberdar ederdim. Bakışlarım tekrardan boş duvarı bulurken koridorun başında adım sesleri duyuldu ve hızlıca bakışlarımı oraya çevirdim. Doktor geliyordu. Sonunda bir haber çıkacaktı.
Hemen ayaklandım. Allahtan İngilizce konuşabiliyordu doktor da anlaşabiliyorduk. Bizden kimse Rusça bilmiyordu çünkü.

“Öncelikle geçmiş olsun, ağır darbe izleri var bedeninde, bolca dinlenmesi gerek. Ama daha önemlisi vücudunda tehlikeli dozda narkoz var. Yani narkoz bağımlısı olmak üzere.” Kaşlarım çatıldı derince. Bu ne demekti şimdi?

“Anlamadım?”

“Bir tür uyuşturucu yani. Narkoz çeşitleri vardır. İnsanları uyuşturmak için de zararlı olan narkoz kullanılabiliyor. Uzun süre belli aralıklarla kullanılınca buna bağımlı hale gelmiş hasta. Bu da hem fizyolojik hem de psikolojik olarak zarar veriyor. Yani bir süre halüsinasyonlar görmeye, hayal kurmaya, kendi kendine konuşmaya başlayabilir. Bunun için tedavi görmesi gerek acilen. Yoksa narkoz almadığı zamanlarda da ufak krizler geçirebilir.” Elim kendiliğinden yumruk olurken başımı sallamakla yetindim sadece. Neler yaşamıştı yıllarca? Ben annesizlikten yakınırken o yıllarca o şerefsizin işkencesine maruz kalmıştı. Benim yüzümden hem de. Beni kurtarmak için. O it hepimizi mahvetmişti. Hayatımızı elimizden istediği gibi alıp oynamıştı.

“Görebilir miyim?” kafasını usulca salladı.

“Dediğimi unutmayın lütfen. En kısa sürede tedaviye başlamalı. Ben bazı sakinleştirici ilaçlar vereceğim ama. Bir süre idare edecektir hastayı. Tekrardan geçmiş olsun.”

“Teşekkür ederiz.” Kafasını sallayıp yanımdan giderken bende uzun koridoru yürümeye başladım. Geçmişi hiçbir şekilde kapatamayacağım kesindi artık. Ne kadar çabalarsak çabalayalım, ne yaparsak yapalım bir şekilde karşımıza çıkacaktı. O yılları unutmak asla mümkün olmayacaktı. Ne kadar birbirimize kavuşmuş olsak bile değişmeyeceği bir gerçekti.
Odaya girdiğimde annem direk bana döndü. Gözleri tanıdıktı ama bakışları yabancıydı. Ben neredeyse otuzuma gelmiştim ve daha kapatacağımız çok yolumuz vardı. Usulca gülümsedim, o da karşılık vermişti. Gülümserken gözlerinin kenarı da kırışmıştı. Karşımda yaşlanmış Asya duruyordu sanki. Koyu renk saçlarının arasında beyazlarda çıkmıştı. Gözleri, elleri kırışmıştı. Ve kırgın, yorgun bakıyordu. Yutkundum usulca ve yanına geçtim.

“Nasıl hissediyorsun kendini?” uzunca gözlerime baktı. Hiç gözlerini kırpmadan hem de. Sonra da elini uzattı usulca yüzüme, bende yaklaştım biraz ona.

“Seni o kadar uzun zamandır hayal ediyordum ki, gözlerini, bakışlarını, konuşmanı… Her şeyini. Tam istediğim gibi yağız bir adam olmuşsun. Çok yakışıklısın. Belli güçlüsünde. Gözlerinden bile belli.” Gözleri doldu sonra. Ama yine de konuşmasına devam etmişti.

“Ah benim biricik oğlum, şu anda bana o kadar hayal geliyorsun ki inanamıyorum bu olanlara. Sanki birazdan yine uyanacağım, yine her şey eskisi gibi olacak gibi geliyor. Karşımda olmana inanamıyorum. Sonunda seni görebildiğime inanamıyorum.” Yüzümde ki avucunu öptüm ve derince kokladım. Aynı şeyleri hissediyorduk demek ki.

DÜRÜST YALANCI: KISADIR AŞKIN BOYUWhere stories live. Discover now