XVII: İsyancıların Ziyareti

326 7 0
                                    

XVII: İsyancıların Ziyareti

Bununla birlikte hiçbir kano gözükmeyince gelecekleri korkusu da kısa zamanda silinip gitti; Cuma'nın babası da oğlu gibi, eğer gidersem onun halkından yararlanabileceğime beni temin edince, anakaraya yapacağım yolculuğa ilişkin eski düşüncelerimi yeniden gündeme aldım.

Ama İspanyol'la yaptığım ciddi bir sohbetin ardından, gemileri battıktan sonra o tarafta canlarını kurtaran ve sonuçta vahşilerin arasında barış içinde, ama temel ihtiyaçlardan yoksun, hatta hayatta kalma açısından bakıldığında oldukça acıklı bir yaşam süren hemşerileriyle Portekizlilerden oluşan on altı kişi daha olduğunu anlayınca düşüncelerimi azıcık askıya aldım. Ona yolculuklarının bütün ayrıntılarını sordum ve Rio de la Plata'dan Havana'ya giden, çoğunlukla deri ve gümüşten oluşan yüklerini orada boşaltıp, bulabildikleri her tür Avrupa malını geri getirmesi buyrulan bir İspanyol gemisinde olduklarını; gemide başka bir enkazdan kurtardıkları beş Portekizli denizci olduğunu, gemileri battığında kendi adamlarından beşinin boğulduğunu ve kendilerinin de sayısız tehlike ve felaketler atlattıktan sonra açlıktan ölmek üzereyken her an yenilip yutulmayı bekledikleri yamyamların kıyılarına ulaştıklarını öğrendim.

Yanlarında, barutlarının ve mermilerinin büyük bir kısmı denizde ıslandığından ve kuru kısmını da karaya ilk çıktıklarında yiyecek bulmak için harcadıklarından, artık işe yaramaz halde birkaç silah olduğunu söyledi.

Orada başlarına ne geleceğini düşünüp düşünmediğini ve kurtulmak için herhangi bir plan yapıp yapmadıklarını sordum. Bu konuyu epey tartıştıklarını, ama bir sandalları, sandal yapacak aletleri ve erzakları olmadığından planların hep gözyaşları ve ümitsizlik içinde sona erdiğini söyledi.

Benden kaçışla ilgili bir teklif alsalardı nasıl karşılayacaklarını ve burada olsalardı bunu başarıp başaramayacağımız hakkında ne düşündüğünü sordum. En çok da bana ihanet etmelerinden ve yaşamım onlara bağlıyken güvenimi kötüye kullanacaklarından korktuğumu hiç çekinmeden söyledim, çünkü minnettarlık insanın doğuştan gelen bir erdemi olmadığı gibi, insanlar zorluklarla karşılaştıklarında çıkar umdukları zamanların aksine sözlerinden döner. Onların kurtuluşuna aracılık edip sonrasında beni Yeni İspanya'da tutsak etmelerinin benim için çok kötü olacağını, herhangi bir ihtiyaç ya da kaza sonucu oraya düşen bir İngiliz'in kurban edilmesinin kaçınılmaz olduğunu ve papazların acımasız pençelerine düşüp Engizisyon karşısına çıkarılmaktansa, vahşilere teslim edilip diri diri yenmeyi yeğleyeceğimi söyledim. "Ayrıca," diye ekledim, "Ötekiler de burada olsalar, o kadar kişiyle, güneydeki Brezilya ya da kuzeydeki İspanya sahiline hepimizi götürmeye yetecek büyüklükte bir barka yapabilirdik." Fakat ellerine silah verdiğimde onlar da karşılığında beni zorla kendi halklarının arasına götürürlerse gösterdiğim iyi niyeti kötüye kullanmış olur ve durumumu eskisinden de beter hale getirirlerdi.

Büyük bir açıkyüreklilik ve incelikle, epeyce sefil koşullarda yaşadıklarını ve bundan dolayı da son derece makul olduklarını, kurtuluşlarına katkıda bulunacak bir insanı kaba bir biçimde kullanma düşüncesinden uzak duracaklarına inandığını ve eğer istersem yaşlı adamla birlikte onlara gidip bu konuyu görüşeceğini ve yeniden geri dönüp bana yanıtlarını getireceğini, onlara yemin ettirip kumandanları ve kaptanları sıfatıyla kesin biçimde benim yönetimime gireceklerine dair anlaşma yapacağını, bana karşı dürüst olacakları ve benim kabul ettiğim bir Hıristiyan ülke dışında hiçbir yere gitmeyecekleri üzerine İncil'in ve tüm kutsal şeylerin üzerine yemin ettireceğini, sağ salim benim niyetlendiğim ülkenin topraklarına ayak basıncaya dek tümüyle, kayıtsız şartsız benim buyruklarıma uyacaklarını ve bana onlardan bu doğrultuda kendi imzalarını taşıyan bir anlaşma getireceğini söyledi.

Robinson CruoseHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin