IV : Adadaki İlk Haftalar

882 23 3
                                    

IV: Adadaki İlk Haftalar

Uyandığımda güneş çoktan yükselmişti, hava açıktı ve fırtına dinmişti; yani deniz önceki gibi öfkeyle kabarmıyordu. Fakat beni en çok şaşırtanı, geminin gece deniz yükseldiğinde yattığı yerden doğrulmuş ve neredeyse daha önce sözünü ettiğim dalganın beni çarpıp da yaralanmama yol açtığı kayanın yakınına kadar sürüklenmiş olmasıydı. Bu da bulunduğum kumsala yaklaşık bir mil uzaklık demekti ve gemi dik konumda göründüğünden en azından bana fayda sağlayacak bir şeyler kurtarabilmek için güvertesinde olmayı diledim.

Ağacın üstündeki evimden aşağı indiğimde yeniden çevreme bakındım ve gördüğüm ilk şey, sağda, iki mil kadar uzağımda, rüzgâr ve denizin karaya fırlattığı sandal oldu. Ona ulaşmak için kumun üzerinde epeyce yürüdüm; fakat aramızda bir boğaz ya da su geçidi vardı; böylece o an için geri döndüm; mevcut koşullarda varlığımı sürdürmeme yarayacak bir şeyler bulma umuduyla gemiye gitmek daha öncelikliydi.

Öğle saatlerinden az bir zaman sonra deniz çarşaf gibi olmuş ve sular öyle uzağa çekilmişti ki geminin çeyrek mil yakınına kadar sokulabildim. Orada acımı tazeleyen bir şeyin farkına vardım; açıkça gördüm ki eğer gemide kalsaymışız hepimiz kurtulacakmışız; başka bir deyişle, hepimiz sağ salim kumsala çıkabilirmişiz ve ben de, şu anki gibi her tür rahatlıktan uzak ve kimsesiz biçimde bir başıma, sersefil kalmayabilirmişim. Bu düşünceyle yeniden gözlerime yaşlar hücum ettiyse de artık bunun bir yararı olmadığından, eğer becerebilirsem gemiye çıkmaya karar verdim. Böylece havanın aşırı sıcaklığı yüzünden giysilerimi çıkarıp suya daldım. Fakat gemiye yanaştığımda güverteye nasıl çıkacağımı bilememek hâlâ en büyük sorunumdu, çünkü karaya oturduğundan ve suyun da epeyce üstünde olduğundan elimin yetişip tutunabileceği hiçbir yer yoktu. Çevresinde iki kez yüzdüm ve ikincisinde daha önce neden göremediğime şaşırdığım ön zincirlerden sarkan küçük bir ip parçasını fark ederek büyük bir güçlükle ona tutundum ve ipin yardımıyla geminin üst güvertesine tırmandım. Orada geminin dışa doğru bel verdiğini, ambarına epey su dolduğunu fark ettim, ama yana doğru bir kayanın ya da kumluğun ya da daha doğrusu toprağın üzerine öyle bir yatmıştı ki kıç tarafı havaya kalkarken baş tarafı da neredeyse suyun içine girecek kadar aşağı eğilmişti. Bu sayede kıç tarafı tümüyle serbest ve kuruydu; ilk işimin, neyin zarar görüp neyin sağlam kaldığını araştırmak olduğu anlaşılmıştır sanırım. Öncelikle geminin bütün erzakının kuru kaldığını, su değmemiş ve yenilebilecek durumda olduğunu gördüm. Ekmek dolabına gidip ceplerimi peksimetle doldurdum ve yitirecek zamanım olmadığından öteki eşyalara bakınırken bunları yedim. Büyük kamarada, koca bir yudum aldığım ve sayesinde beni bekleyen şeyleri göğüsleyebilmem için yüreklendiğim birazcık rom da buldum. Artık işime yarayacağını tahmin ettiğim şeyleri doldurmak için bir sandaldan başka hiçbir şey istemiyordum.

Hiçbir şey yapmadan oturup olmayacak bir şeyi dilemek boşunaydı ve bu da beni hemen harekete geçirdi. Gemide, hiç kullanılmamış birkaç sırık, iki üç büyük kereste ve bir iki yedek seren direğimiz vardı. Bunlarla işe koyulmaya karar vererek her birini dağılıp gitmesinler diye iple bağlayıp kaldırabildiklerimi güverteden aşağı fırlattım. Bu iş bittikten sonra geminin yanına indim ve bunları kendime çekerek her iki ucundan dört tanesini bir sal biçiminde birbirine bağladım ve iki üç küçük tahta parçasını çaprazlamasına koyup üstünde yürüyebildiğimi gördüm, ama tahtalar çok hafif olduğundan fazla ağırlığa dayanamazlardı. Böylece çalışmayı sürdürdüm ve bir marangoz testeresiyle seren direklerinden birini üç eşit parçaya bölüp büyük bir zahmet ve ıstırapla bunları da salıma ekledim. Fakat gerekli şeyleri sağlama umudu beni, başka bir durumdayken yapabileceklerimin çok ötesine geçmem için yüreklendirmişti.

Robinson CruoseHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin