VIII: Durumu Gözden Geçiriyor

402 11 0
                                    

VIII: Durumu Gözden Geçiriyor

Adanın tamamını görmeye can attığım için dereden yukarıya, oradan da çardağımı inşa ettiğim yere gittiğimden ve orada da tam denize açılan bir yer bulduğumdan daha önce söz etmiştim. Şimdi ise adanın o tarafındaki kıyıya kadar gitmeye karar vermiştim; bu yüzden tüfeğimi, nacağımı, köpeğimi ve her zamankine göre daha fazla miktarda barutla saçmayı yanıma alıp, erzak olarak da iki peksimetle büyük bir salkım üzümü torbama koyarak gezime başladım. Çardağımın bulunduğu vadiden geçerken batıda denizi gördüm ve hava oldukça açık olduğundan uzakta belli belirsiz bir kara parçası da dikkatimi çekti; bunun bir ada mı yoksa kıta mı olduğunu söyleyecek durumda değildim, ama batıdan batı-güneybatı yönünde epey bir mesafede uzanan, epeyce de yüksek bir kara parçasıydı; uzaklığı tahminimce on beş yirmi milden aşağı değildi.

Buranın İspanyol sömürgelerinin yakınında yer alan ve belki de aralarına düşseydim şimdikinden çok daha kötü koşullarda olacağım, vahşi yerlilerin yaşadıkları Amerika'nın bir parçası olması gerektiği dışında dünyanın neresinde yer aldığını bilemiyordum; böylece artık her şeyin hayırlısını buyurduğuna inanmaya başladığım Tanrı'nın takdirine boyun eğdim; yani zihnimi bununla yatıştırdım ve kendimi oraya gitmek gibi semeresiz düşüncelerden uzaklaştırdım.

Ayrıca konu üzerinde biraz düşününce, bu kara parçası İspanyol sahili olsaydı muhakkak o taraftan gelen ya da o yöne giden birkaç gemi göreceğimi düşündüm, ama değilse İspanyol topraklarıyla Brezilya arasında kalan vahşilerin sahili olmalıydı ki orada yamyam ya da insan yiyiciler, ellerine düşen herhangi bir insanoğlunu öldürüp yemekte tereddüt etmeyen vahşilerin en berbatları yaşıyordu.

Bunları aklımdan geçirerek telaşsız bir biçimde ilerliyordum. Adanın o tarafının benim bulunduğum yerden daha güzel olduğunu fark ettim; çiçekler ve çimlerle bezeli açıklıklarla çayırlar vardı ve pek güzel ağaçlarla doluydu. Bir sürü papağan gördüm ve mümkünse birini yakalayıp evcilleştirmek, konuşmayı öğretmek geçti aklımdan. Epeyce uğraştıktan sonra bunu becerdim de, sopayla vurup düşürdüğüm bir papağan yakaladım ve iyileştirdikten sonra eve götürdüm, ama konuşmayı öğretmem birkaç yıl aldı; yine de en sonunda bana küçük adımla seslenmeyi öğrettim. Yeri geldiği zaman bunu izleyen kazayı anlatınca önemsizliğine karşın pek eğleneceksiniz.

Bu yolculuk beni epey oyaladı. Aşağı kesimlerde yabani tavşan olduklarını sandığım hayvanlarla tilkilere rastladım, ama daha önce gördüğüm bütün türlerden epeyce farklıydılar; birkaçını öldürdüysem de onları yemekle uğraşmadım. Yiyeceğe ihtiyacım olmadığından maceraya girmeme de gerek yoktu; özellikle de şu üçünü, yani keçileri, güvercinleri ve kaplumbağaları sayarsak, üzümleri de eklediğimizde Leadenhall Pazarı bile benden daha iyi bir masa donatamazdı ve epey içler acısı bir durumda olmama karşın yine de yiyecekten yana sıkıntı çekmediğim, tersine bol, hatta leziz yiyeceklere sahip olduğum için büyük bir şükran duymakta hiç de haksız sayılmazdım.

Bu yolculuk esnasında günde iki milden fazla yürümedim hiç, ama neler keşfedebileceğimi görmek için o kadar çok dönüş yapıyordum ki geceyi geçirmeyi kafaya koyduğum yere son derece yorgun varıyordum ve o zaman da ya bir ağacın üzerine yerleşiyor ya da hiçbir yabani yaratık beni uyandırmadan yanıma sokulamasın diye bir ağaçtan diğerine çevremi kazıklarla çeviriyordum.

Denizin kıyısına vardığım anda kaderimi, adanın en kötü yerinde başlatmış olduğumu görerek şaşırdım, çünkü kumsal sayısız kaplumbağayla doluydu; oysa öbür tarafta bir buçuk yılda yalnızca üç tane bulmuştum. Ayrıca kimini daha önce gördüğüm, kimini ise hiç görmediğim ve penguenler dışında adlarını bilmediğim, çoğunun eti iyi olan sayısız deniz kuşu da vardı.

Robinson CruoseHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin