X: Keçileri Evcilleştiriyor

351 12 0
                                    

X: Keçileri Evcilleştiriyor

Bunu izleyen beş yıl boyunca başımdan olağandışı bir olay geçtiğini söyleyemem, önceki gibi gündelik işlerin seyri değişmeksizin aynı biçimde, aynı yerde yaşadım; bir yılın ihtiyacını önceden karşılamaya yetecek ölçüde zaman ayırdığım yıllık arpa ve pirincimi ekme, üzümlerimi kurutma işlerinin ve günlük olarak tüfeğimle ava çıkmamın yanı sıra uğraştım tek iş nihayet bitirebildiğim bir kano yapmaktı. Böylece yaklaşık iki metre genişliğinde ve bir buçuk metre derinliğinde bir kanal kazarak kanoyu aşağı yukarı yarım mil ötedeki koya kadar götürdüm. Baştan suya nasıl indireceğimi hiç hesaba katmadan son derece büyük yaptığım için ne suya götürebildiğim ne de suyu onun yanına getirebildiğim ilk kanoyuysa gelecek sefer kulağıma küpe olsun diye oracıkta bırakmak zorunda kalmıştım. Sonuçta bir sonrakinde, bunun için uygun bir ağaç bulamamama ve suyu kanonun bulunduğu yere getirebilmek için, söylediğim gibi yarım milden hiç de az olmayan bir mesafe olmasına karşın, en sonunda bunun yapılabileceğini kestirdiğimden bir an olsun pes etmedim ve neredeyse iki yıl bununla uğraşsam da sonunda denize açılacağım bir sandala sahip olma umuduyla emeğimi hiç esirgemedim.

Ama küçük periaguam bitmiş olmasına karşın büyüklüğü, ilkini yapmaya başladığım zaman kafamda canlandırdığımla pek uyuşmuyordu; bununla uzaklığı aşağı yukarı kırk mili aşan kara parçasına gitmeye kalkışmaktan söz ediyorum; bu defa da sandalın küçüklüğü o tasarıma son vermeme yetti ve bunun üstünde daha fazla durmadım. Artık bir sandalım olduğundan bir sonraki tasarım, adanın çevresinde bir gezinti yapmaktı, çünkü daha önce anlattığım gibi bir kez karadan giderek adanın öbür tarafında bir noktaya varmıştım ve o küçük yolculuk sırasında yaptığım keşifler beni sahilin diğer bölümlerini de görme konusunda epeyce heveslendiriyordu; artık bir sandalım da olduğuna göre adanın çevresinde yelken açmaktan başka hiçbir şey düşünmüyordum.

Bu amaçla her şeyi ihtiyatlı bir biçimde ve kafa yorarak hesaplayarak, sandalıma ufak bir direk yerleştirdim ve ambarımda sakladığım, gemiden kalma epeyce miktardaki yelken parçalarından bir de yelken yaptım.

Direğimi çekip yelkenimi gerdikten ve sandalımı da denedikten sonra epeyce iyi yol alacağını anladım; ardından sandalımın her iki ucuna, içine erzakımı, gerekli malzemeyi ve cephane gibi şeyleri koyabileceğim, bunları yağmurdan ya da dalgalardan koruyacak ufak dolap ya da kutularla, içine kuru kalması için tüfeğimi koyabileceğim uzun bir girinti, üstüne de bir sürgü yaptım.

Şemsiyemi kıç tarafındaki basamağın üzerine, bir sundurma gibi başımın üstünde duracak ve beni güneşten koruyacak biçimde, yelken direği gibi sabitledim ve dereden asla fazla uzaklaşmadan, denizde küçük yolculuklara çıkmaya başladım. Küçük krallığımın çevresini görme merakıyla sonunda asıl gezintimi yapmaya karar verdim ve buna uygun olarak da gemime iki düzine arpa ekmeği somunu (kek demem daha doğru), bir toprak kap dolusu kavrulmuş pirinç (epeyce fazla tükettiğim bir yiyecekti), küçük bir şişe rom, bir keçinin yarısı ve sonrasında keçi vurmak için saçmayla baruttan oluşan erzak ve cephanemi koyarak daha önce gemicilerin sandıklarında bulduğumu söylediğim iki gocuğu da birini altıma, ötekini de gece üstüme sermek için yanıma aldım.

Bu yolculuğa çıkışım Kasım'ın 6'sında saltanatımın mı desem tutsaklığımın mı, hangisini yeğlerseniz artık, altıncı yılındaydı ve tahmin ettiğimden çok daha uzun sürdü, çünkü adanın kendisi fazla büyük olmamasına karşın yine de doğu tarafına vardığımda, kimisi suyun altında, kimisi üstünde, iki fersah kadar denize uzanan büyük kayalıklarla karşılaştım; bu kayalıkların ötesinde yarım fersah ya da biraz fazlası bir mesafede uzanan sığ bir kumluk alan bulunuyordu ve bu yüzden de bu noktayı geçmek için açıktan uzunca bir yol kat etmem gerekiyordu.

Robinson CruoseHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin