Hızlı adımlarla bahçeden çıktığımda taksi bulana kadar yürümeye karar verdim. Serin hava en azından biraz olsun mantığımı yerine getirirdi. Getirmesi gerekiyordu çünkü bağıran vicdanım ve sızlayan kalbim beni mantığımdan uzaklaştırıyordu.

Yarım saatlik yolu bir saate nasıl çıkardığını bilmediğim şoföre parayı uzattıktan sonra hemen arabadan indim. Midem bulanıyordu ve kusmak istiyordum. Hem de o aptal taksiye!

Sakinleşmek için düzenli nefesler alarak bahçeye girdim ve çok az kişinin olduğunu gördüm. Herkes dersteydi, dışarıda olanlar ise şu an içimdeki ders kırma isteğini eyleme geçirenlerdi. Yine de içimde bu isteği düşünmemeye çalışarak okulun içine girdim ve doğruca sınıfa yürüdüm. Dersin ortasında içeri girmek pek yaptığım ve sevdiğim bir şey değildi ama şu an kafamın dağılmasına ihtiyacım vardı. Yavaşça kapıya vurarak açtım.

"Girebilir miyim?" dediğimde sırtı dönük olan öğretmen bana doğru döndü. Daha önce görmediğim genç bir adamdı.

"Tabii gel," diyerek eliyle işaret etti. "Seni ilk defa görüyorum, sanırım tanışmadık."

"Evet, sanırım." diye mırıldandım.

"Gökay Tüzün, yeni rehberlik öğretmeninizim. Geçen gün de derse gelmiştim ama sen yoktun galiba." dediğinde sıkıntıyla başımı salladım. Sonunda yerime geçmem için işaret ettiğinde koşar adım sırama geçtim. Nehir yoktu. Gözlerim sınıfta dolanırken Buğra ve Ege'nin de olmadığını görüp ofladım. Sınıf oldukça yabancı geliyordu bana. Onlar dışında ne arkadaşım vardı ne de iletişime geçtiğim biri.

"Evet, bize kendini anlatmak ister misin?" dediğinde boş gözlerle karşımdaki genç öğretmene bakmaya başladım. Buğday teni ve kahverengi gözleriyle klasik Türk insanı gibi görünse de daha farklı bir havası da vardı. Sanırım yakışıklı olduğundan olabilirdi.

"Hayır." dedim kısık sesle. Sınıftan uğultu yükseldiğinde hoca da gülümsedi.

"Çok açık sözlüyüz sanırım," diyerek sandalyesini bırakıp masanın üzerine oturdu. Oldukça genç görünüyordu. Belki Yağız'dan bir iki yaş büyüktü ya da yaşıtlardı. "Ama ben seni tanımak istiyorum."

Derin bir nefes alarak yayıldığım sırada kendimi toparlayarak oturdum. Sınıftakiler gülerek bizi izliyordu.

"Adım Armin Soner. Okula bu sene kayıt oldum." diyerek sustum. Ama beklenti dolu gözlerle bana bakıyordu.

"Beni seni tanımak istemiştim," diyerek ayağa kalktı. "Ayrıca eminim ki sınıf arkadaşların da tanımak istiyordur, bu sene geldiğine göre."

"Sanmıyorum." diye mırıldandım. Zaten canım sıkkındı. Neden sürekli sıkıştırıyordu ki?

"On ikinci sınıfların genel sorunu sanırım," diyerek gülümsedi ve sınıfa göz gezdirdi. "Hayatınızdaki en önemli şey sınavınız oluyor. En azından hangi bölümü istediğini söyle Armin."

"İstediğim bir yer yok," dedim buz gibi çıkan sesimle. Artık sıkılmıştım. "Sınava çalışmıyorum da ve şu an olan bilgilerimle barajı geçebileceğimi biliyorum. Yeterli."

"Hayallerin yok mu yani?" diye sordu başını iki yana sallayarak. Sınıftakilerin çoğu alayla bizi izliyor, diğerleri de başka şeylerle uğraşıyorlardı.

"Yok!" dedim sesimi yükselterek. Bu kadar üzerime gelmesi canımı sıkmıştı. "Ben yokmuşum gibi dersinize devam edebilirsiniz. Gerçekten."

"Birincisi," diyerek gülümsedi. "Karşındakinin kim olduğunu unutma ve sesini yükseltme. İkincisi, ders tam anlamıyla bu. Öğrencileri tanımak."

Güven Bana*Yeniden Yayımda*1-2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin