13.bölüm

112K 2.5K 173
                                    

Multimedia: Temsili Yağız&Armin

Keyifli okumalar :) 

İki saate yakın bir zamandır odamda tek başıma oturuyordum. Bir iki kere Baran gelip beni sinir etmiş ama daha sonra pes edip gitmişti. Onun dışında hep yalnızdım. Yatağımın içine girip yorganımı da başıma kadar çekmiş bir şekilde yatıyordum. Beyaz ve mavi tonlarının hâkim olduğu eski odamı inceliyordum. Çok değil bundan birkaç ay önce, burası benim gerçek odamdı. Saatlerimi geçirdiğim hatta hiç dışarı çıkmadığım odam... Şimdi ise yabancı gözlerle inceliyordum. Elimde olmadan Yağız'ın evindeki odamla karşılaştırmaya başladım. Pembe ve beyaz renkleriyle dolup taşan odamla... Yağız hangi renkleri sevdiğimi bilemediği için her kız pembe ve beyazı sever diye öyle yaptığını söylemişti. Aslında pembe tonlarından nefret ederdim ve beyazın masumiyetine inanmayı bırakalı da çok olmuştu. Belki siyah ve mavi olabilirdi benim renklerim. Hayatın zifiri karanlığını temsil eden siyah ve hâlâ umudun ve özgürlüğün var olduğunu simgeleyen mavi... İşte bunlardım ben tam anlamıyla. Hayattaki kötü insanlarla tanışıp karamsarlaşacak kadar siyah ve kendi benliğime tutunmayı umut edecek kadar mavi... Ama yine de ona istemediğimi söylemedim. Esir olduğum evdeki odanın renkleri o kadar da önemli değildi. Her şey yanlışken onun doğru olması beklenemezdi zaten. Bazen, yanlışlar arasında doğruyu ararken Eymen'i düşünüyordum. Çoğunlukla da nasıl biri olduğunu. Ondan geri kalan zamanlarımda da ailemi düşünüyordum. Eymen'i arkalarından bırakarak neden kaçtıklarını mesela... Hangi aile çocuğu kötü işlere bulaştı diye ondan kaçıp giderdi ki? İkinci bir çocuğu olan aile... Yani bana öyle söylemişlerdi en azından. Ben daha dört yaşındayken,on bir yaşındaki ağabeyim uyuşturucunun ve tüm karanlık işlerin yapılabileceği iğrenç mekanlarda bulunmaya başlamış. Daha çocukken ondan yaşça büyük insanların arasında kendine bir yer edinmiş. Benim cesur ve güvenilir ağabeyim için bu o kadar da zor değildi anlaşılan ama aklı başına geldiğinde, öyle yerlerden kopmak için cesur ve güvenilir olmak yeterli olmuyormuş işte. Eymen kopamamış. Onu bırakmamışlar ve babam onu kaçırmak istediğinde ise tüm pislik ailemize de sıçramış ve dört yaşındaki hayat dolu kızlarını kurtarmak için tek oğulları olan Eymen'i arkalarında bırakarak Ankara'ya kaçmışlar. Kaçmışız. Ben de gitmiştim onlarla. Hatırlamasam da ben de onu ardımda bırakmışım. Bazen merak ediyordum aslında. Acaba hiç, Eymen neden gelmiyor diye ağlamış mıydım? Yoksa anne ve babam gibi, onu İstanbul›un büyüklüğünde daha çok kaybolmasını hiç önemsemeden gitmiş miydim? Eymen'i düşünmeye dalmışken odamın açılan kapısını fark etmem oldukça geç oldu ve gözlerimi diktiğim beyaz duvardan kendimi zorlayarak bakışlarımı kapıya çevirdim.

 "Şu arkadaşın bir saat önce gitmiş olmasına rağmen tekrar geldi ve... Lütfen aşağıya gelip beni kurtar." dedi Yağız odamı incelerken. "Kız hiç susmadan konuşuyor. Senin suskunluğuna alıştıktan sonra çenesi düşük bir kızla uğraşmak çok zor geldi açıkçası." 

"Yağız?" dedim söylediklerini duymazlıktan gelerek. 

"Efendim?" dedi bana doğru dönerek. Yatağımın ucunda dikilmiş, ne soracağımı bekliyordu. "Sence küçükken Eymen neden yok diye sormuş muyumdur"? diye sordum gözlerinin içine bakarak. Şu an ne derse ona inanacak gibiydim. Benim için farklıydı. Ege gibi... Ama ikisine hissettiğim duygular da farklıydı aslında. 

"Bu nereden çıktı Armin?" dedi kaşlarını çatarak.

"Hiç. Merak ettim. Yani düşünsene şu an onu hatırlamıyorum ama küçükken hatırlıyordum değil mi? Sonuçta her gün gördüğüm ağabeyimdi. Belki bir anda unuttum ama... Ben onu nasıl unuttum Yağız?" dedim gözlerimi hızlı hızlı kırparak. Ağlamamaya çalışıyordum ama Yağız'a bakarken bunu başarmak çok zordu. En çok onun yanındayken ağlamak geliyordu içimden. En çok ona savunmasız kalıyordu benliğim. 

Güven Bana*Yeniden Yayımda*1-2Where stories live. Discover now