(9) Tarafını Seç Taşıyıcı!

217K 11.3K 23K
                                    

“Geriye dönme şansı olsaydı, beni hiç tanımamayı dilerdi. Henüz bunu bilmiyordu.”



İnsan öldüremediği şeyi uyutmalı. Aklındaki düşünceleri, kalbindeki yaraları ve omuzlarındaki yükü uyutmalı. Hepsini bir çırpıda öldürüp onlardan kurtulamıyorsa onları uyutmalı. Kapatmalıydı zihnini, gem vurmalıydı kalbine ve silkmeliydi omuzlarını. Kısacası hepsini uyutmalıydı. Fakat bu bir çözüm değildi ne yazık ki. Öyle bir an geliyordu ki korktuklarımızın uyanışı hiç beklemediğimiz bir anda gerçekleşiyordu. Derin uykuda olan tüm korkularım esneyerek uyanmıştı. Güneş doğmuştu ve ben kafamı yerden kaldıramıyordum. Saçlarımı yüzümün iki yanına çektim. Sanki itaatkâr bir köle gibi güneşin doğuşunu selamlıyordum. Oysaki kafamı yerden kaldıramayacak kadar çok korkuyordum güneşten. Dizimin üstüne kıvrılmış ve sarı pulları güneşte parlayan zehirli bir canavar vardı. Belki de itaatkâr olduğum güneş yerine o da olabilirdi. Güneşin yakıcı ışığını çıplak ensemde hissediyorum. Yılan tıslıyor ve gözlerini benden ayırmıyordu. Tam arkamda ise farklı bir düşmanım vardı. Belki de hepsinden daha kötü ve korkunç. Güneş, yılan ve bir seri katil arasında sıkışıp kalmıştım. Etrafım tamamen sarılmıştı ve ben hangisi daha ölümcül diye düşünüyordum.

Üçünü birbiriyle kıyaslarsam sanırım yılan tarafından öldürülmeyi tercih ederdim.

Gölge’nin adımları tam arkamda durdu. O kadar yakınımda durmuştu ki bacakları sırtıma değiyordu. Korkuyla nefesimi tuttum çünkü üç düşmanım da aynı anda beni bulmuştu. Biri tam arkamda bana üstten bakışlarını atıyor, diğeri önümde çatallı dilini çıkartıp tıslayarak beni süzüyor ve bir diğeri de tam yukarıda beni yok etmek için kafamı kaldırmamı bekliyordu. Ve ben oturduğum yerde kafamı eğerek aynı anda üçüne boyun bükmüştüm. Gölge, “Gözlerini sıkıca kapat küçük melez ve kendini hazırla çünkü canın çok yanacak!” dediğinde soluğumu tutarak gözlerimi sıkıca kapattım. Neyden bahsettiğini bilmiyordum fakat canımın yanacağını söylerken ciddiydi.

Ansızın bacağımda hissettiğim inanılmaz ağrıyla avazım çıktığı kadar bağırdım. Onun, “Nasıl bir dilsiz böylesine yüksek sesle çığlık atabilir ki?” diyen homurtusunu duydum. “Dilsiz insanların çığlığı da olmaz,” derken sesi fazla düşünceli çıkmıştı. Bu konuda kafasını kurcalayan bir şeyler olduğu çok açık.

Bacağımda sonu gelmeyen acı yüzünden gözlerimi sonuna kadar açarak acılar içinde inledim. Canım o kadar acıyordu ki yeniden ağlamaya başlayarak bacağıma baktım. Gördüğüm kan donduran görüntüyle deli gibi çırpınıp geriye gitmeye çalıştım. Fakat onun soğuk elleri omuzlarımı kavradı. “Bayılmak istemiyorsan kapa gözlerini!” Onu dinlemediğim için sesi kızgın geliyordu fakat acım dehşet ötesiydi.

Bıçağını yılanın tam kafasına fırlatmıştı. Asıl sorun yılanın kafatasını delip geçen bıçağın bacağıma saplanmasıydı. Yılanın kafası bıçak ve bacağım arasında sıkışıp kalmıştı. Yılan ölmüştü ama kuyruğu hâlâ hareket ediyordu. Sürekli bacağıma çarpan ölü hayvanın kuyruğu ürpermeme neden oluyordu. Daha kötü olansa dizimde oluk oluk kan akıyordu. Güneşin kızgın ışıkları, korkunç kırmızı sıvı, elleri omuzlarımda olan suikastçı ve dizimde ölü bir yılan vardı. Bundan daha kötüsünü yaşayamazdım. Midem bulandığı esnada gözlerimi sıkıca yumdum. Ellerini omuzlarımdan çekince rahat bir nefes aldım. Acıyan dizimden dolayı hıçkırıklarla ağlıyordum. Zaten en iyi yaptığım şey her şeye ağlamaktı.

Bacağıma dokunan elleriyle irkildim. “Bu biraz acıtacak,” dediğini duyduğumda bıçağın sertçe bacağımdan çekildiğini hissettim.

Dişlerimi sıkarak acının hafiflemesi için beklemeye başladım. “Bu bir Taipan yılanı,” diyerek bana bilgi verdi. “Boyu 2,5 metreyi bulabilen bu yılanların bir ısırığındaki zehri yaklaşık 44 insanı öldürebilecek güçte. Dünya üzerindeki en tehlikeli üç yılandan biri ve önsezileri inanılmaz çalışır. Eğer bıçağı sadece onu öldürecek bir yavaşlıkta atsaydım bıçağın ona yaklaştığını hisseder ve seni ısırırdı. Yara alacağını bilerek atış hızımı arttırdım.” Bana açıklama yapmasını beklemiyordum. Fakat söylediği şeyler beni hem korkutmuş hem de kasıtlı olarak beni yaralamadığı için rahatlatmıştı.

ÖTANAZİ OKULU(Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin