(6) Gece Yarısına Saatler Kala.

197K 11.6K 18.5K
                                    

“Tüm ışıklar söndüğünde bir ışık aradım. Fakat gördüğüm tek ışık; penceremde yansıyan ay ışığı ve göğsümdeki bıçağın parıltısı.” 


Kulağımda anlamsız bir çınlama vardı daha çok monitör sesi gibiydi. Kalp atışlarımın çıkardığı ses ya da farklı bir şeydi. Emin değilim çünkü algılayamıyorum. Gözlerimi açmak istedim fakat kirpiklerim büyük bir isyandaydı. Bilincim yavaş yavaş kendine gelmeye başladığında son olanları hatırlamaya başladım. Odamdaydım sonra bahçeye çıktım ve yerde biri vardı. Gölge’nin beni azarladığını hatırlıyorum daha sonra... Aman tanrım saldırıya uğramıştım. Gözlerimi ışık hızıyla açtıktan sonra elim korkuyla boynuma gitti. Boynumda yumuşak bir çıkıntı fark edince bunun bir pamuk olduğunu anladım. Kanamayı durdurmak için yapıştırdıkları bir şey olmalıydı. Ellerimi yattığım yatağa bastırarak yatakta oturdum. Meraklı gözlerim etrafımda küçük bir gezintiye çıktığında revirde olduğumu gördüm. Sol kolumun damar yoluna bağlı bir serum vardı. Dudaklarımda açık yeşil bir oksijen maskesi olduğunu gördüm. Beyaz hastane önlüğü üzerindeydi. Küçük, mavi desenleri olan bir önlüğü bana giydirmişlerdi. Omuzlarıma kadar gelen çarşafı kaldırarak üzerime baktım. Önlüğün göğüs kısmı neredeyse yok gibiydi. Çıt çıtları önde olduğu için göbeğime kadar açıktı. Neyse ki göğüslerimi kapatan bir örtü vardı. Kalbim ve sol göğsümün hemen üstüne yapıştırılmış yuvarlak renkli bantlar monitöre bağlıydı. Kalbimin çıkardığı düzenli ritimleri monitörde görebiliyordum. Kablolara dokunmadan gömleğin çıt çıtlarını yapıştırarak göğüslerimi kapattım. Doktorda olsa kimsenin göğüslerimi görmesini istemiyordum. Acaba buraya nasıl gelmiştim. Gölge beni kurtarmış olabilir mi?

Kapı açıldığında üzerinde beyaz önlük olan bir doktor ve hasta ziyaretine gelmiş gibi günlük kıyafetleriyle gelen Lisa’yı gördüm. Elindeki dosyayla yatağımın yanında duran doktora baktım. Tahminen yirmili yaşların sonunda biriydi. Kısa kestirdiği kahverengi saçları ve ela gözleriyle uyumlu bir gömlek giymişti. Uzun ve ilgi uyandırıcı bir yüz tipi vardı. Hafif kirli sakalı diğer doktorlara nazaran daha rahat giyindiğini gösteriyordu. Tişörtünün üzerine giydiği beyaz doktor önlüğü ütülü ve düzenliydi. Uzun boyuna göre daha zayıf bir bedeni vardı. Bir bütün olarak kesinlikle yakışıklı bir beyefendi diyebilirim. Aklıma istemsizce Osmanlı zamanında çarşıda boy gösteren zabıtlar geldi. Ölüm okulunda bir doktoru öyle elinde kitaplarla etrafındaki genç kızlara kur yaparken hayal edince bir anda kıkırdadım. Çok fazla kitap okumanın dezavantajları ama gülmekten kendimi alıkoyamıyordum.

Bir anda hastasını gülerken gören doktorun kaşları merakla yukarı kalktı. “Ölümden dönen bir hastayı gülerken görmek ilginç,” dedi. “Sakıncası yoksa bunun nedenini öğrenebilir miyim?” Büyük bir dikkatle beni inceleyen doktora yaratıcı hayallerimden bahsetmeyi kesinlikle düşünmüyorum.

Omuz silktiğimde fazla ısrar etmedi. Elindeki dosyaya tekrar göz gezdirip bana baktı. “Nasıl hissediyorsun?” Benden cevap bekleyen doktor benimle alay ediyor olmalıydı. Emin olmak için gözlerimi kısarak onu izledim fakat hayır, şaka yapıyor gibi bir hali yoktu.

Konuşamadığımı bilmiyor.

Onu daha önce burada gördüğümü hatırlamıyorum. Sanırım buraya yeni gelmişti ve anlaşılan benim hakkımda bir şey bilmiyordu. İkinci kez omuz silktiğimde bu sefer kaşlarını hafifçe çatmıştı. “Omuz silkmekten başka bir şey bilmez misin sen? Örneğin sana sorulan sorulara cevap vermek gibi?” Bana laf sokması yeniden kıkırdamamı sağladı. Acaba konuşamadığımı ne zaman anlayacaktı.

Hoşnutsuz bir şekilde başını iki yanına salladı. “Kaçıncı blokta kalıyorsun sen? Boynunda kelepçe de yok bir çeşit deli olmalısın.” Bana yaptığı benzetmeyle kahkaha attım. Şu anda kesinlikle onun gözünde bir deliydim. Ayrıca blok demişti sanırım beni buradaki mahkûmlardan biri sandı.

ÖTANAZİ OKULU(Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin