(1) TANITIM.

652K 18.6K 17.2K
                                    

Korkuyla etrafıma baktım. Bu korkum öncekilere benzemiyordu, nefesimi kesiyordu. Arkamdan tehlikeli bir şeyin varlığını hissettiğimde, hızla arkama döndüm. Hiç bir şey yoktu. Derin bir nefes alacağım esnada, duvarda gördüğüm gölge ile nefesim boğazımda kaldı. Tam karşımdaki duvarda, kendi gölgemin yansımasının yanında bir gölge daha vardı. Fazlasıyla uzun ve korkutucu bir gölge. Nefes alışlarım hızlandı, bedenim titriyor ve terliyordum.

Arkamda biri vardı.

Nefesini saçlarımın arasında hissettiğimde, dehşete düşmüş gibiydim. Hareket edemiyordum, bacaklarım yere çivilenmişti sanki. Usulca başımı çevirmeye kalkıştığımda, onun soğuk sesini duydum.

"Yüzümü görenlere neler yaptığımı bilmek bile istemezsin." Ölüm meleğinin kanat çırpma sesini duyduğumda, onun kim olduğunu anlamıştım.

Kimsenin yüzünü dahi görmediği tehlikeli bir suikastçi. Kurbanına acımayan bir katil. Avını en vahşi şekilde öldüren bir avcı. Kurbanlarının acısından zevk alan bir sadist. Kalbinde merhamet barındırmayan, affı hiç olmayan bir canavar. Onu hiç görmemiştim, zira onu görenlerde hiç yaşamıyordu. Kim olduğu? Yaşı? Yüzü? Adresi? ve onunla ilgili bir çok soru işareti vardı. Herkes onun hakkında bir şeyler anlatırdı. Avını öldürmeden önce nasıl canice parçaladığını, aldığı bir işi tamamlamadan asla durmayacağını, ve Azrail'in vücut bulmuş hali olduğunu söylerlerdi.

Ölümsüz olduğunu söyleyenler bile vardı. Amerikada o bir efsaneydi, yaptığı katliamlar kulaktan kulağa hızla yayılmıştı. Onun bir adı yoktu. Herkes onun hakkında farklı şeyler söylesede, tek bir konuda hepsi hemfikirdi.

O ölümü parmak uçlarında taşıyan Gölgeydi.

Ve şimdi Gölge benim için gelmişti.

Omuzumdan sertçe tutarak beni kendisine çevirdi. Ona bakmadan hızla gözlerimi sıkıca kapattım. Sırtımın soğuk duvara çarpması bile gözlerimi açmamı sağlamamıştı. Ona bakmam yasaktı, ölmek istemiyordum. Nefesinin sıcaklığını yüzümde hissederken, burnuma gelen amber kokusu ciğerlerime doluşmuştu. Boynumda soğuk bir metal hissettiğimde, nefesimi tuttum.

"Senden ne istediğimi biliyor musun? dilsiz kız." Kulaklarımda yankı yapan fısıltısı, hırçın dalgaların kayaya çarpması gibiydi.

Sıkıca kapattığım gözlerim, gözyaşlarımın akmasına engel olamamıştı. Ne istediğini biliyordum. Tıpkı babam gibi o'da kalbimin peşindeydi. Taşıdığım hastalıklı kalp o kadar değerliydi ki, herkes onun peşindeydi. Okuldaki mahkumlar bile kalbimi söküp almanın planlarını yapıyorlardı. Hayatımda daha önce hiç görmediğim mafyalar, suikastçiler, katiller ve daha bir çok tehlikeli insanların hepsi kalbimi istiyordu.

Kalp hastası bir kızın kalbine sahip olmak istiyorlardı....çünkü taşıdığım kalp onlar için paha biçilmezdi.

Başımı olumlu anlamda salladım. Bıçak olduğunu düşündüğüm soğuk metal, boynumdan göğsüme indi. Gömleğimin düğmelerinden birinin koptuğunu farkettiğimde, dudaklarımı birbirine bastırdım. İkinci, hatta üçüncü düğmemde yerle buluşmuştu. Soğuk bıçak südyenimin açıkta bıraktığı sol göğsümün üstünde durdu. Dudaklarımdan bir hıçkırık firar ettiğinde, kalbim ağrımaya başlamıştı. İlacımı kullanmalıydım, bir krizin eşiğine doğru hızla yürüyordum. Keskin bıçağın sivri ucu göğsüme bastırıldığında, ağlamam şiddetlendi.

Onu itmiyordum, dokunamıyordum bile. Biliyordum çırpındıkça daha fazla acı verecekti bana. Keskin bıçak hala kalbimin üstündeyken, onun davudi sesini duydum.

"Taşıdığın hazinenin ne denli değerli olduğunun farkında değilsin değil mi?"

Gözlerim sıkmaktan ağrımıştı, ama açmaya cesaretim yoktu. Gözyaşlarım hızla süzülürken, yavaşça cebimde taşıdığım kalem ve not defterimi çıkardım. Gözlerimi açmadan hızla bir şeyler yazmaya çalıştım.

"Lütfen beni öldürdükten sonra kalbimi al, acı çekmek istemiyorum."

Çünkü o kurbanlarının acısında beslenirdi.

Bir kalp ne kadar değerli olabilir ki? benim kalbim ölüm kokuyordu.

ÖTANAZİ OKULU(Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin