(7) Kaçmak İçin Çok Mu Geç?

En başından başla
                                    

Lisa’nın anahtar kartıyla özel bir sistemle korunan kapıların arasında geçtikçe çığlık ve yalvarma seslerine kulaklarımı kapatmak istedim. Bazı kapıların üzerindeki sayılar kırmızı boyayla yazılmıştı ve bunlardan daha çok ses çıkıyordu. Siyah sayılı kapılarda genelde sayıklama gibi seslerden başka bir şey çıkmıyordu. Bir doktor kırmızı sayılı odalardan birinden çıktı. Kapı aralığından içeriye bakmak için kafamı uzattığım an kapıyı hızla arkasından çekmişti. İçeride olanları göremedim fakat doktorun beyaz önlüğüne sıçrayan kan lekeleriyle başımı hızla başka tarafa çevirdim. Ona daha fazla baksaydım düşüp bayılmam an meselesiydi. Lisa doktora küçük bir selam verdikten sonra kolumu tutarak yürümeme yardım etti.

Nihayet bir kapının önünde durduğumuzda boynundaki yaka kartını çıkardı. Kapının sol tarafındaki güvenlik sistemine kartı okutunca kapı açılmıştı. Siyah sayılı 739 no. kapıdan içeri girdiğimizde ilk dikkatimi çeken yatakta bağlı bir şekilde yatan yaşlı bir adamdı. Elleri yatağın her iki tarafından kemer kelepçeyle bağlanmış ve bir kemanisi andıran uzun, ince parmakları titriyordu. Ayak bileklerinden de aynı şekilde yatağa mühürledikleri adamın hali içler acısıydı. “Merhaba Lincoln.” Lisa adama tebessüm ederek köşedeki dolabı açtı. İçinden bazı tıbbi ilaçlar çıkartırken bende adamı incelemeye devam ettim.

Altmışlı yaşların ortasında görünen ihtiyar adamın ne suç işleyip de buraya düştüğünü merak ettim. Beyaz saçları döküldüğü için yanlardan tek tük duruyordu. Kırışıklara ev sahipliği yapan geniş alnı, kalın kaşlarını çattıkça daha çok kırışıyordu. Siyah gür kaşlarının altında cam gibi parlayan soluk mavi gözleri bir yırtıcının gözleri gibi delice etrafını inceliyordu. Zayıf teni prangalarla bağlı olduğu yatak gibi solgun ve aldığı hızlı nefesleri onun için yetersiz gibiydi.

“Sen?” Gözleri beni bulduğunda yorgun sesini işitmiştim. “Taşıyıcı ve değerli kalbi,” dedikten sonra rahatsız edici bir şekilde kahkaha attı. Sesindeki alayın sebebini anlayamamıştım.

Gözleri temkinli bir şekilde bize sırtı dönük olan Lisa’yı bulduktan sonra tekrar bana baktı. “Yaklaş Taşıyıcı,” diye fısıldadığında beni hiç görmediği halde taşıyıcı olduğumu nasıl anladığını merak ettim.

Neden yaptım bilmiyorum ama ona doğru küçük adımlar atarak yatağının yanında durdum. Yaşlı olması ondan korkmama engel değildi, tek güvencem yatağa bağlı olmasıydı. Ona iyice yaklaştığımda uzun uzun yüzümü inceledi. “Taşıyıcı ölürse kalpte ölür, o yüzden isteseler de şu anda seni öldüremezler,” diye fısıldadığında gözlerimi irice açtım. Sanki bana bir şeyler anlatmaya çalışıyordu.

Ona bunu sormak istesem de yaşlı gözleri yazdıklarımı okuyamayacak kadar yorgun bakıyordu. Bana acırmış gibi bakarken, “Sen ölürsen kalp işlerine yaramaz, o yüzden kalbi aldıklarında hayatta olman gerekiyor,” diye kısık bir sesle konuştuğunda sertçe yutkundum. Yani birileri kalbimi almaya çalıştığında bunu beni öldürmeden canlı canlı mı yapması gerekiyordu? Suikastçım bu bilgiyi biliyor muydu? Sanmıyorum çünkü ilk karşılaştığımız o gece kalbimi oracıkta sökmek istemişti. O bıçak darbesiyle daha göğüs kafesimi açmadan ölürdüm. Sanırım o da bilmiyordu öldüğümde kalbin bir işine yaramayacağını. Bunun için önceden hazırlanmış bir soğutucu veya kalp bedenden söküldüğünde onu bir süre daha yaşatacak özel bir cihaz veya dondurucu olması gerekiyordu.

Yaşlı adam gözleriyle Lisa’yı gösterdi. “İnfazcılara güvenme çünkü onların senin için farklı planları-“ demişti ki Lisa yanımıza gelince sustu. İnfazcılara güvenme derken Lisa’ya bakması beni korkuttu. İnfazcılardan bahsederken odadaki tek infazcı Lisa olduğu için onu göstermiş olabilir. Böyle düşününce daha iyi hissediyordum.

ÖTANAZİ OKULU(Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin