Bölüm 28 (Final)

2.9K 271 115
                                    

Ona git dediğime ya da bunu ima ettiğime inanamıyordum. Yemeğin geri kalanı herkesin, oğlanların bile, sessizliğe gömülmesiyle geçti. Ben önümdeki tabakla oyalanırken Will'in ani kalkışı yerimden sıçramama neden oldu.

"İzninizle," dedi sert bir ifadeyle ve salonu terk etti. Peşinden koşmak, yakasına yapışmak ve tüm bunlara neyin neden olduğunu sormak istiyordum. Ella benden önce davranarak tıpkı Will gibi izin istediğinde onu teselli etmeye gideceğini biliyordum. Muhtemelen benim bir pislik olduğumu, bu çiftlikte istediği kadar kalabileceğini söyleyecekti.

Biraz önceki güç gösterimden zerre kalmadığında gözlerim dolmuş bir şekilde anneme masayı toplamasında yardım ettim. Onun buradan gitmesini istemiyordum. Tanrım, Ella'yla bile olsa onu bir daha görememek beni deli ediyordu.

***

Geçen günlerin her biri bir diğerinden farksızdı. Ruhum adeta kıyameti koparacak, Will'in elinde küçük çantasıyla "Her şey için teşekkürler Bay Taylor," diyişini bekliyordu.

Diğer yandan ölüm sessizliğine bürünmüştüm. Ablam ve Will bahçede dolaşırken, birlikte yemek yerken, akşamları aynı koltukta yan yana otururken tıpkı bir gölge gibiydim. İçimdeki öfkenin yerini derin bir üzüntü kaplamıştı. Bu yüzden artık ampüller patlamıyor, kapılar kendiliğinden açılıp kapanmıyordu. Onun yerine annemin evde beslediği bütün çiçekler kuruyup solmuş, mutfaktaki kurutulmuş bitkiler ise küf tutmuştu. Buna yaşadığım üzüntünün neden olduğunu biliyordum ancak böyle olmasını istemiyordum.

Yatağıma uzanmış ve boş gözlerimi yere dikmişken odamın kapısı açılınca Will'in geldiğini sanarak heyecanlandım. Ama gelen annemdi. Dikleşmiş vücudum tekrar büzüldü. Annem endişeli bir ifadeyle gelip yanıma oturdu.

"Sen çok güçlü bir cadısın," dedi aniden.

Artık inkar etmeye niyetim yoktu. Evet, ben bir cadıydım. Tıpkı annem gibi.

"Benim de çok üzüldüğüm zamanlar oldu," diye konuşmaya devam etti annem. "Hiç birinde bir dal parçası bile kurumamıştır. Senin iki katın yaşındayım tatlım. Ama senin yarın kadar bile güçlü değilim."

"Saçmalama anne," dedim bakışlarımı sonunda yerden kaldırıp anneme çevirerek. "Sen harika bir şifacısın."

"Öyleydim," dedi ve kahkaha attı. "Sen bütün işe yarar bitkilerimi kurutana dek."

Böyle diyince ben de gülümsedim.

"Sorun ne?" diye sordu annem var oluşumuzla ilgili konuları bırakıp daha insani duygulardan bahsetmeye başlayarak. "Son zamanlarda çok kötü görünüyorsun."

Kendimi daha fazla tutamadım. Güçlü bir cadı olmaktan annesinin dizinde ağlayan küçük bir kız çocuğuna dönüşüyordum. "Sorun Will," dedim sesim titreyerek. "Anne, onun beni sevdiğini sanmıştım."

Annemin omzuna yaslanıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Odanın içi camdan dolan gün ışığıyla aydınlanırken ben ağlamaya başlayınca öfkeli bir rüzgar içeri doldu.

"Belki de bazı şeyler göründüğü gibi değildir," dedi annem saçlarımı okşayarak. Ona tam ne bildiğini soracaktım ki babam kucağında Jack'le odaya daldı.

"Hani nerde Alice? Alice'i göster Jack."

Jack avuçlarını birbirine çarparak benim olduğum tarafı işaret etti. Babam Jack'i kucağıma bırakarak "Bebekler her zaman insanı neşelendirir," dedi.

Ona doğduğumdan beri bebek baktığımı hatırlatmak yerine Jack'i kucakladım.

O akşam odamda Jack'le oyalanırken annemden sonra odama hiç beklemediğim biri geldi. Ya da günlerdir beklediğim biri.

Cadı ve AvcıWhere stories live. Discover now