Bölüm 19

1.9K 207 8
                                    

Ölüm eğer böyle bir şeyse yumuşaktı ve çiçek gibi kokuyordu. Özellikle de baskın bir papatya kokusu.

Önce bilincim yerine geldi. Ama etraf hala karanlıktı. Avuçlarıma değen tanıdık çarşafları hissedebiliyordum. Yatağımı çok sevdiğim için belli ki annem tabutuma yatak çarşaflarımdan birini sermişti. Ya da cennete gitmiştim ve buralarda yabancılık çekmeyeyim diye beni her kim buraya getirdiyse yatağımı da yanıma almama izin vermişti. Malum bende yer yadırgaması denen şeyden vardı. Duymaya başladığımdaysa birileri "Sanırım uyanıyor," demeye başladı. Sesler nedense tanıdıktı. Anlaşılan meleklerin sesleri de insanlarınkine benziyordu. Gözlerimi açıp nasıl bir yerde olduğumu görmek istiyordum. Melekler insan sesinde konuşmaya devam ediyordu. Sonra Tommy "Elindeki oyuncağı bana ver," dedi. "O bana ait." Tommy mi? O da mı benimle birlikte buraya kadar gelmişti. Ne de olsa ailem yolcu etme işini hep abartır. Başka bir tanıdık ses "Çenenizi kapayın çocuklar," diye söylendi.

"Sessiz olmayacaksanız odadan çıkın."

"İyi ama o bana aitti. Neden benim olan şeyi alıyor."

"Hayır, senin falan değil. Annem bunun hepimizin olduğunu söyledi. Hatta isterse Jack bile oynayabilir. Öyle değil mi Jack. Lütfen evet de."

"Tatlım, o henüz bir bebek. Bu yüzden sana cevap veremez."

"Niyeymiş?"

"Çünkü konuşamıyor."

Sonunda gözlerimi açmaya başardım. Etrafta bir sürü endişeli göz vardı. Annem "Tanrıya şükür," diyerek ağlamaya başladı ve babama sarıldı. Sonra hep birlikte başıma eğilip "İyi misin tatlım?" diye sordular. "Bizi tanıdın mı?"

Başımı sallayıp ellerimle beceriksizce bedenimi kontol ettim. Evet, her şey yerindeydi ve hayır, ölmemiştim.

Annem "Neden kimseye haber vermeden ortalıktan kayboldun?" diye sordu kızgınlıkla. "Bizi ne kadar korkuttuğunun farkında mısın?"

Tam bir şeyler geveleyecektim ki babam annemi omuzlarından tutup "Şimdi olmaz," dedi. "Biraz daha dinlenmesi lazım."

Annem "Pekala," dedi. "Susuyorum ama şimdilik."

Babamsa "Kendini nasıl hissediyorsun?" diye sordu. "Senin için bir doktor çağırdık. Birazdan burada olur. Ona ne hissediyorsan söyle ki o da sana yardımcı olabilsin."

Yine başımı salladım. Görmeyi bekledigim kişi odada yoktu. Yaşadığım dehşetin görüntüleri aklıma gelirken tüm bunların hayal olup olmadığını bile bilmiyordum. Kollarımda çizikler vardı. Peki her şey gerçekse buraya kadar nasıl gelmiştim? Ve nasıl olur da hala hayattaydım?

Herkes dışarı çıktığında kendimi sessizleşen odanın içinde yaşlıca bir adamla başbaşa buldum. Adam ellili yaşlarında görünüyordu. Saçlarında yer yer siyahlık olsa da geneli beyazdı ve boynuna büyük çerçeveli bir gözlük asmıştı. Sanırım kendisi beni muayene edecek doktor oluyordu.

"Merhaba Alice," dedi doktor, olduğundan neşeli görünmeye çalışarak. Odamın kapalı kapısına baktığımda ardında anne ve babamın kulaklarını kapıya yaslamış bedenleri duruyordu. Ailemin beni doktorla başbaşa bırakmaktan anladıkları bu kadardı. "Benim için yatakta oturur pozisyona geçebilir misin?"

Başımı sallayıp dediğini yaptım.

"Bu hareketi yaparken canın yandı mı?"

Bu defa da başımı olumsuz anlamda iki yana salladım. Doktor elindeki küçük not defterine kısaca bir şeyler yazdı.

"Peki konuşabiliyor musun? Yaşadığın şoklardan dolayı bir süre geçici dilsizlik yaşayabilirsin. Ama bu gözünü korkutmasın. En kısa zamanda eski sağlığına kavuşacaksın."

Cadı ve AvcıWhere stories live. Discover now