“Evden sonra doktora gideceğiz Şule. Doktordan randevu aldım.” Şaşkınlıkla ona döndüm.

“Ne ara aldın acaba?” cevap vermeden omzunu silkti.

“Sen az önce bana inatçı mı demiştin? Katır inadı var sende resmen. İki gün sabredemedin.” Göz ucuyla bana bakıp tekrardan omzunu silkti ve fısıldayarak konuştu.

“Bana cücük dediğine say.” İstemsizce güldüm bu haline ve yine Ali abinin anlattığı hikaye aklıma geldi. Küçükken Ali sünnet olurken Ali abi dalga geçmek için sürekli cücük gibi seninki dermiş. Ali de inadına açıp göstererek, cücük değilim ben deyip durmuş. O zamandan beri de dilinde kalmış Ali abinin. Bunu duyduğumdan beri benimde ne dilimden düşüyordu ne de aklımdan çıkıyordu. Unutamıyordum bir türlü, hele de Ali abinin anlatışını hiç unutamıyorum.

“Öylesin işte.” kıkırdayarak söylediklerimden sonra daha çok kaşlarını çattı ve gözlerime bakarak ağırca konuştu.

“Öyle miyim sahiden?” iması ile hızla aynadan arkaya baktım. Pislik. Yine konuyu ne yapıp edip değiştirmişti. Hiçbir şey demeden önüme döndüm ve yolu izledim. Çapkınca güldüğünü görebiliyordum. İşi buraya getirmek zorunda mıydı sanki? Haftalardan sonra ilk defa böyle bir ima da bulunmuştu ve utancımın yanında içimde garip bir kıpırdanma oluşmuştu. Karnıma sarıldım. Sadece fazla mesai yapan hormonlar. Üç canı taşımanın bazı bedelleri illa ki olacaktı. Aşermek gibiydi işte. Aptal Şule. Ne aşermesi? Getirme aklına aşermeyi. Getirme. Yoksa gece uykuna bile sebep olacak.
Aklıma sürekli farklı farklı yiyecekler getirirken yolu tamamlamıştık. Eski ev gibi bir yerdi burasıda. Yine şehirden uzakta ve herkesin kolaylıkla bulamayacağı bir yerdeydi. Ama ormanın ortası değildi en azından ve daha fazla evler vardı burada. Biraz daha kalabalık olduğu sokaklardan da belliydi aslında. Kocaman bir site gibi bir yerdi burası. Kendine ait güvenliği de vardı. Ama Ali’nin bununla yetinmeyeceğine de emindim. Evin etrafını yine güvenliklerle donatırdı.
Öbür eve göre daha büyük bir kapıdan içeri girdik ve Ali hemen köşe de arabayı durdurmuştu. Evin bahçesi de büyük bir düzene girmeliydi. Bunun içinde iyi bir bahçıvan gerekliydi. Etrafa dikkatlice bakarak arabadan çıktım. Kocaman bir bahçesi vardı ve burası sadece ön bahçeydi. Ortada ufak bir süs havuzu vardı ve arabalar için göbek yapılmıştı. Sanırım sol kısımda da garaj vardı. Belimde ki elle yürümeye başladım.

“Evin işleri bittikten sonra bahçeye de el atacağız. İyi bir düzene ve temizliğe ihtiyacı var. Uzun süredir de kullanılmadığı için iyice yıpranmış çiçekler. Gel ilk önce arka bahçeye gidelim oradan sonra eve gireriz.” Tamam deyip, yönlendirdiği tarafa yürümeye başladım. Bir taraftan da evin girişine bakıyordum. Aşağı doğru birkaç basamak vardı. Gerçekten farklıydı burası. Kocaman çatısı vardı bir kere ve köşkleri andırıyordu. Büyük ihtimalle çatı katı vardı buranın. Sevinmiştim buna.
Bahçe yolunu geçtikten sonra evin önünde ki gibi aşağıya doğru merdivenler vardı. Ön bahçesi yukarı kısımda kalmış oluyordu yani. Arka tarafa geçtiğimizde büyülenmiştim. O kadar büyüktü ve o kadar genişti ki, çocuklar için rahatlıkla oyun parkı yapabilirdik buraya. Hatta…

“Kış bahçesi mi yapsak?” heyecanla konuşmamla Ali belimi daha çok kavradı ve usulca gülümsedi.

“Bu bahçeyi ilk gördüğümde benimde aklıma ilk bu gelmişti. İleri de ağaçların arasında kocaman bir boşluk var. Tam kış bahçesine uygun.” Sözlerinden sonra daha dikkatli bakmaya başladım ve deniz kenarına yaklaştım. Öncekine göre kum yoktu burada ve sahil tarzında değildi. Denize girebilmek için merdivenler vardı ve aşağıda sahil kısmı oluşturulmuştu. Bu bir yandan iyi olmuştu aslında. Bu kısma bir çit çekildiğinde çocuklar için bir tehlike arz etmezdi ve tek başlarına o kısma geçemezlerdi.

DÜRÜST YALANCI: KISADIR AŞKIN BOYUWhere stories live. Discover now