•Bölüm 3•

2 1 0
                                    

Yaklaşık yarım saat sonra Finn içeri geldi. Bense koltukta yayılmış televizyon izliyordum. Elimde ise büyük boy bir pizza kutusu vardı.

''Jack! Az önce çok tuhaf ve korkunç bir şey oldu.'' Dedi nefes nefese. Gözleri yerinden fırlayacakmış gibi bakıyordu. Endişeliydi. Ciddi bir problem olduğunu anladım.

''Ne oldu? Yine kanalla mı ilgili? Bana takmamamı söyleyen sendin. Bende takmıyorum işte. Fikrini değiştirecek bir şey mi oldu?'' dedim gayet rahat bir şekilde. Kafasını iki yana sallayarak cevapladı, ''Hayır, kanalla uzaktan yakından alakası yok. Daha çok korkunç bir şeydi. Hala etkisinden çıkabilmiş değilim.''

''E ne oldu anlatsana o zaman? Meraktan çatlayacağım.'' Üzerimdeki pizza kutusunu kapatıp sehpaya bıraktım. Ah! yine ellerim ketçap mayonez olmuştu.

''İnanamayacaksın belki ama... kamerada çok tuhaf bir görüntü yakaladım.'' gayet ciddi görünüyordu. ''Birisi vardı. Hem de arkamızda.'' dedi daha da korkudan titreyerek.

''N-ne? Emin misin? Yanlış görmüş olmayasın. Kesin mantıklı bir açıklaması vardır.''

''İstersen gösterebilirim. İnanmıyorsan kendi gözlerinle gör.'' Kolumdan tutup odasına çekiştirdi. Tırsmıyor değildim açıkçası.

Masaya oturdu, video kayıtlarını açtı. -Geçen bölümde çektikleri video- Ben genelde videoları odamda çekerdim. Arkamda bilgisayarım ve masam, en arkada yatağım ve köşeden de pencere gözüküyordu.

Biraz ilerletip bir yerde durdurdu. Sonra parmağıyla bana neresi olduğunu gösterdi. ''İşte! Bak bu, sanırsam kız. Tam olarak çözebilmiş değilim. Kim olduğu hiç anlaşılmıyor zaten.'' dedi tepkime bakarak.

Pencerede çalılıkların arasında bir çift göz vardı. Gözlüklü biri. Aslına bakarsanız sadece gözlüklerinin yüzünü kapsadığı yerler gözüküyordu çalılıkların arasından. İçimi rahatlatmak için ''Belki de sadece oradan geçen biridir.'' Dedim.

Finn tekrar ekrana döndü. ''Emin misin? Yaklaşık iki dakika kadar orada kalıyor çünkü. Bende tahmin yürütmeye çalışıyorum ama kim niye yapsın ki?'' ekrandan gözlerimi ayırmadım. Bir süre orada bekledikten sonra birden çalıların arasından kayboldu.

Aynı anda birbirimize baktık. Ürkünçtü tamam. Mantıklı bir açıklaması olduğuna eminim. Kim neden bizi gizlice gözetlesin ki?

''Baksana, gerçekten boşver. Canımızı sıkmaya değmez. Bunlarla uğraşacağımıza pizza yiyelim.'' dedim oldukça mantıklı konuşarak. Haklı değil miydim ama? Bunlara harcayacağımız vakti pizza yemekle geçirebilirdik. ''Hem bak Sponge Bob da başlamıştır. Zaten dünkü bölümünü kaçırdık.''

''Haklı olabilirsin. Peki o zaman. Yalnız baştan söyleyeyim. Sen zaten iki dilimini yemişsin. Kalan üçü benim biri senin. Kardeş payı.'' dedi yine ince detayı kaçırmayarak. Bu işlerle ilgileneceğine ders çalışsa neler olurdu hayal gücüm yetmiyor.

''İyi peki büyüklük bende kalsın. Sadece altı dakikayla benden büyük olduğunu idda eden abiciğim.'' Dedim üstüne basa basa.

Bana 'hıı sen çok biliyon' bakışı atıp önüne döndü. Daha doğrusu pizzaya doğru. Bir yandan Sponge Bob izliyor, bir yandan da pizza paylaşmaya çalışıyorduk. Sanırım asla değişmeyeceğiz...

.................................................

Akşama doğru Finn uyuklarken bende biraz bilgisayardan kanalımı kontrol etmeye karar verdim. Hayır asla o mesajlar geliyor mu diye bakmaya değil saçmalamayın, saç malanmaz taranır çünkü.

E-postaları kontrol ederken bir davetiye gördüm. YouTube arada buluşmalar düzenliyordu. Daha önce iki kere katılmıştık. Her yıl sanırsam iki dere oluyordu. Finn'in okulu pek müsait olmadığı için ona danışmam gerekiyordu. Onsuz gidemezdim.

''Finn!'' İçeri doğru bağırdım. Ses gelmeyince en az beş sefer daha tekrarladım. Yine yaşam belirtisi vermeyince ultra rahat ve modern tekerlekli sandalyemden kaldıp içeri gittim. Bana neler çektiriyor görüyorsunuz. Her seferinde onun yüzünden canım sandalyemi bırakmak zorunda kalıyorum.

Yanına gittiğimde koltukta, elinde patlamış mısır kasesi ve kafasında da Sid ile uyuyordu. Evet Sid ile tanışmadınız. O evcil dinazorum. Evet, gerçek. Evet, nefes alıyor. Evet, onu çok seviyorum.

''Finn, uyan artık, zor kullandırtma bana.'' Başka çarem kalmayınca Sid'i kuyruğundan tutup hafasından kaldırdım. ''Üzgünüm Sid, ama tek çarem bu.'' Sid'i Finn'in yüzüne yaklaştırıp içimden üçten geriye saydıktan sonra birden suratına doğru bıraktım.

Bırakmamla Sid'i fırlatıp havaya fırlaması bir oldu. Tiz bir çığlık duyduğuma yemin edebilirim. ''JACK! BİTTİN SEN!'' Bir tazı misali üstüme atladı. Daha doğrusu omzuma bindi. Cidden, ölüyorum sandım. Sanmadım, tehlike atlattım.

Anında yere yapıştım ve kafamı yana eğerek üstümdeki ayıyı yere düşürdüm. Boynum kırılıyordu az kalsın. Halıya doğru yuvarlanıp ayağa kalktı bana tip tip bakarak, ''Ne istiyorsun!? Rahat bırak beni Jack lütfeen.'' Dedi. -Yalvarman hoşuma gitti bir daha yap sjjsj-

''Bir şey sormam lazım hemen uyuma, heey!.... Finn, Finny uyan!'' Omuzlarından tutup salladım gözlerinin anca yarısı açıktı ancak. Daha fazlasını yapamıyordu.
''Ne var?? İki dakikan var çabuk olsan iyi edersin. Güzellik uykuma ihtiyacım var. Nasıl böyle harikayım zannediyorsun.''  Dedi koltukta doğrularak.

''Şu YouTube toplantılarından biri varmış. Geçen sene gidemedik ya, eğlenceli olur dedim. Ne dersin?''
Biraz düşündü. ''Aslında mükemmel olur ama okula danışmam lazım.'' Finn'in ilgi alanı daha çok film yapımcılığı, tasarımcılıktı. Aslında yakın ilgi alanlarımız vardı. Bense videolar fotoğraflar çekiyordum. O da bunları editliyordu. İyi bir takımdık. Aynı zamanda da seyahat etmeye bayılıyorduk.

Onun üniversitesi normalden biraz daha farkılıydı. Konservatuar tarzı bir şey olması lazım. Bu konular hakkında pek bilgim yok açıkcası.

''Ne zamanmış tam olarak?'' Oturduğu yerde gerindi. Sid yerdeydi. Ters bir şekilde. ''Sid hayır.'' İleri uzandım ve onu yerden aldım. Bana her zamanki şirinliğiyle bakıyordu. Ah canı acımış mıydı acaba. Zavallı Sid.

''Hey! Dünyadan Jack'e!'' Elini önümde şıklattı. Kafamı ona döndürüp Sid'i omzuma bıraktım. Omzumda durmaya bayılıyordu.

''Tam olarak belli değil. Sanırsam önümüzdeki hafta olmalı. Sadece yapılacağını haber veren bir mail atmışlar.''

''Peki kimler geliyor? Biliyor musun?'' Dedi. Arkasına yaslanıp.

''Emin değilim. Ama klasik kadro gelir diye tahmin ediyorum. Zoe, Alfie, Louise, Marcus, Tım, Tanya, Caspar, Joe, Tyler, Troye...'' aklıma gelen ilk isimleri sıraladım. Tamamıyla daha önce tanışmıştım. Harika insanlardı. Özellikle Caspar, Tyler ve Alfie ile Zoe. Hepimiz İngilterede olduğumuz için görüşmek çok kolay oluyordu.

''Pekala.'' Telefondan ayırdı gözlerini. Ne ara telefonu eline aldığını bile görmemiştim.
Bana kafasını çevirip sırıttı. Tek kaşını kaldırdı. ''Valizini toplasan iyi olur Jackie.''

.....................

Bir bölümün daha sonuna geldik! Umarım beğenmişsinizdir. 💙💙

My YouTube Love || @littlebitfangirl || TürkçeWhere stories live. Discover now