•Bölüm 2•

6 1 0
                                    

''Buzdolabında bir şeyler yok mu? En son geçen gün doldurmuştuk...'' bana Shrek'deki masum kedi bakışlarını yolladı. Ve şirince sırıttı. ''Zaten azıcık almıştık. Biliyosun ben de o gün çok açtım... Biraz hızlı bitti sanki stok.'' Dedi kıvranarak.

''Finny! Anca yiyorsun. Miden çöplük gibi. Yakında beni de uykumda mideye indireceksin.
Giderek vahşi bir boyuta yükseliyorsun. Senden korkmaya başladım.'' Dedim iğrenerek ona bakarken.

Bana kaş göz hareketleri yaptı. Kendini havalı sanıyordu değil mi? ''Kork benden ikiz. RARR!!'' Suratıma doğru ısırır gibi yapıp zıplayarak odadan çıktı. Bense olayı idrek etmekle meşguldüm. Olmamış bu çocuk. Hayır yani ona da üzülüyorum. Genlerin hepsinin bende toplanması ve ona hiçbir şey kalmaması onun suçu değildi. Aynı zamanda IQ seviyesi de öyle. Onu suçlayamam bu konuda.

''Gelmiyor musun Jackkyy?!!'' Böyle seslenmesine gıcık olduğumu biliyordu. Bildiğine emindim. Gıcıktı işte sadece.

''Geliyorum Finn geliyorum.'' Dedim seslice nefes vererek. Üstümü değiştirip bilgisayarı kapattım. Telefonumu da şarjdan alıp içeri gittim.

''Madem tüm yiyeceğimizi sen yedin, sen alıyorsun Finn.'' Boş ceplerimi gösterdim. Açıkcası YouTube'da birikmiş yüklü bir para vardı. Ama ben onu üniversite için saklıyordum. Bu ayının midesine inmesi için değil.

''Kardeş payı yapalım. Yarı yarıya.''
Diye öneride bulundu. Hemen atıldım.

''Aa olur mu benden 6 dakika önce doğan abiciğim. Büyük olan sen değil misin?''dedim.

Bana tip tip baktı. Sonra bıkkınca göz devirerek askılıktan cüzdanını ve anahtarları aldı. Hehe! Bu iş böyle yapılır.

Kapıyı açıp kaykaylarımızı da yanımıza alıp çıktık. Benimki sarı onunki ise turuncuydu. Gerçek kaykayların bir boy -hatta belki iki boy- küçüğüydü. Onlara bayılıyorduk. Lise hayatımız boyunca okula onlarla gidip geldik. Nasıl unutabiliriz ki?

Önce markete uğradık. Bay Çöplük Mide ne bulduysa doldurdu. İçimden bir ses bana, kendi ödediği ve öğütücü bir makina olduğu için sana gram yiyecek bırakmayacak diyordu. Haklıydı da.

O abur cubur reyonuna yönelmişken bende ortalıkta dolanıyordum. İçeceklerin olduğu kısma ilerledim. Yemeği geçtim, içeceğimiz bile kalmamıştı.

Önümdeki alışveriş arabasını popomla ittirip içeceklere göz attım. Ice Tea, Sprite vs. doldurdum. -Şalgam suyu filan takıldım öyle-

Finn yan reyondan bana kafasını uzattı. Şirince sırıtarak, ''Benim işim bitti. Gidebiliriz Jackky!'' Ondan tarafa ilerleyip sepetine göz attım. Bir kısmı Oreolar, M&Ms, KitKatlar, Milkalar doluydu. Diğer kısmı ise Haribolar ve Marshmellowlar... Bu kadar Marshmellow'u ne yapacak bu çocuk?

''O kadar marshmellow almak doğru mu sence, ben burada gerçek besin kaynağına dair bir belirti göremiyorum.'' dedim sepeti incelemeye devam ederek.

''Yanlış yönden bakıyorsun Jackky. Bunlar gerçek besinler. Ben yıllardır bunlarla besleniyorum. Mükemmel kalmama yardımcı oluyorlar.'' Dedi saç savurur gibi yaparak.

''Belli belli.''

Arabayı parkettim. İndi ve arabadaki poşetlerin bir kısmını aldı. Zıplayarak eve doğru gidip içeri girdi. Bende peşinden gittim. Poşetleri yere bırakır bırakmaz odasına gitti. Bense aldıklarımızı yerleştiriyordum. Normalde olsa asla yapmam ama ailemiz birkaç haftalığına yurt dışına çıktığı için bu işler bana kalıyor. Sözde abim. 6 dakikayla kendinin büyük olduğunu idda edip duruyor.

''Jack! Sana takık olan şu psikopattan haberler var!'' dedi içeriden bağırarak. Yanına gittim.

''Yeni yorumlar yazmış. Sanırım o kadar da boşverilecek bir durum yokmuş. Ciddi gibi görünüyor.''

Kaşlarımı çattım. Hayır kim benden ne istesindi ki!?

''Finny hiç şuan o konuyu konuşmak istemiyorum. Hey! Çekmemiz gereken bir video var unuttun mu? Dünden beri koltukta yığılılar. Açmak için sabırsızlanmıyor muydun?''

''Tabiiki istiyorum. Ben kamerayı hazırlayayım o zaman.'' masadan fırladığı gibi odama koştu. Hatta belki uçtu. Bu çocukta bir tuhaflık var. Neyse, fazla kötülemek de istemiyorum. İkizim sonuçta. Neticede benziyoruz değil mi?

''Jackie gelmiyor musun? İstersen ben tek de çekebilirim yani.'' Bir gün kesin YouTube kanalımı ele geçirecek. Hissediyorum. 4 milyon abonemi kısmanıyordu. Nazar etmesin nolur, çalışsın onun da olur.

...............

''Finn sen editlersin değil mi? Biliyorsun yorgunum.'' dedim yalvarıcı bakışlar atarak.

''Tabii canım yorgunsundur. Bilmez miyim seni.'' sandalyede ondan tarafa döndüm. ''Hadi ama Finny. Finn Finn The Better Twin.''

''Bir şartım var, bilgisayarda senden daha yetenekli olduğumu kabul edeceksin. Tek şartım bu.'' Biliyordum. Karşılıksız bir şey yapmaz ki.

''İyi peki. O dediğinden işte.'' Dedim bıkkınıkla. Kafamı arkaya yasladım.
''Ne? Bir şey mi dedim ki az önce? Hatırlamıyorum, biliyorsun hafızam pek kuvvetli değildir. Tekrar edebilir misin ikiz?'' dedi gayet masum gibi görünerek. Seni pis çıkarcı seni.

''Tamam peki benden bilgisayar konusunda daha iyisin. Oldu mu? Mutlu musun? Nirvanaya mı ulaştın şimdi?'' sırıtarak cevapladı. ''Kesinlikle.''

''Madem bana bunu söylettin hadi işinin başına.'' Sandalyesini tutup bilgisayar masasının önüne ittim.

.................
İkinci bölümün de sonuna geldik. :) Umarım hikaye hoşunuza gidiyordur çünkü ben yazarken çok eğleniyorum.

Yine sizden oy vermenizi ve yorum yapmanızı rica edeceğim. Bana bu konuda destek olmanızı çook istiyorum. Gerçekten hikayemin sevildiğini bilmek istiyorum.

Ha bu arada, çektikleri video multimedia da ;) -Opening Mail 1-

My YouTube Love || @littlebitfangirl || TürkçeWhere stories live. Discover now