1. Bölüm

16.9K 225 85
                                    

  Üsküdar'dan Bağlarbaşı tarikiyle [yoluyla] Çamlıca'ya gidilirken Tophanelioğlu'ndaki dört yol ağzı mevkiinden takriben [yaklaşık] bir yüz hatve [adım] ileriye medd-i nazar olunur [bakılır] ise o vasi[geniş] şosenin münteha-yı vasatîsinde [sonuna doğru] etrafı bir buçuk arşın kadar irtifada [yükseklikte] duvar içine alınmış bir ağaçlık görülür.

  Bu ağaçlığa varıldığı gibi şose yol sağ ve sol olmak üzere iki şubeye ayrılır. Duvar ile muhat [çevrili] olan ağaçlığın büyücek bir kapısı vardır ki iki yolun tamam nokta-i iftirakında vakidir [ayrıldığı noktadadır]. 

 Sağ ve soldaki yollardan hangisine gidilecek olsa taraf-ı muhalifi[karşı tarafı] mahut [sözü edilen] ağaçlıkla mahduttur [sınırlanmıştır]. Ağaçlığın yanındaki duvar alçacık olduğundan üzerinden hayvan ve bahusus insan aşamamak için boyunca teller uzatılarak muhafaza olunmuştur.

  Mutedil [Hafif eğimli] bir yokuş üzerindeki bu yollardan seyr-i adî[normal yürüyüşle] ile dört beş dakika kadar gidilince daima duvar ile mahdut [çevrili] olan ağaçlık bir meydancığa müntehî olur [ulaşır]. Ağaçlığın burada da cephede aşağıkine muhazî [aynı hizada] bir kapısı vardır. Yüksekten kuşbakışı bir nazarla [bakışla] bakmak mümkün olsa bir şekl-i mahrutîde [koni şeklinde] görünecek olan ağaçlık burada biter ise de iki yol yine birleşemez. Meydancığın bir otuz hatve [adım]ötesinde epeyce vasi [geniş] ve mürtefi [yüksek] bir set üzerinde –kâr-ı kadim [eski tarz] binaları taklit yolunda yapılmış– enli saçaklı bir kattan ibaret bir bina ve bunun etrafında bazı büyücek ağaçlar mevcuttur. Onun üst yanında diğer bir set ile başlayan yer ise birtakım selvi vemeşe ağaçlarını ve vaktiyle kırılamayıp kalmış ve mevkiin Sarı Kaya ismiyle benam [adlandırılmış] olmasına sebep olmuş büyük büyük sararmış kayaları havî [barındıran] inişli yokuşlu metruk [terk edilmiş]bir mezarlıktır ki geçtiğimiz meydancıktan buraya değin olan mesafede yine bir beş dakikalık kadar tahmin olunur. 

  Bu mezarlık da geçildikten sonradır ki iki yol hem birleşir hem de düzleşir. Buradan yine bir beş dakika kadar ileri yürünürse artık Çamlıca dağının eteğinde Kısıklı köyünün çarşısına varılmış olur. 

  Buraya çıkıncaya kadar yorulmadıksa yine aşağı doğru inelim de nikât ve hududunu [sınırlarını] tayin ettiğimiz mevakii [bölgeyi]tahkik edelim [inceleyelim]. Tabiîdir ki bu tahkikata mahut [söz konusu]ağaçlıktan başlayacağız.

  Burası Çamlıca Bahçesi namıyla İstanbul'da en evvel tanzim veküşat olunmuş [düzenlenip açılmış] olan bahçedir. Birkaç zamandan beri rağbet-i ammeden [halkın beğenisinden] bütün bütün mehcur[uzak] olduğu cihetle [için] ekser eyyamda [çoğu günler] kapıları kapalı durur. 

 Yazın ve bahusus baharlarda bu bahçeyi açtırıp da aşağıki kapıdan içerisine girerseniz beş on kadem [adım] ilerleyerek etrafınıza bir nazar ediverince muazzam ve mamur bir ravza-i dil-küşa [büyük ve imar edilmiş bir iç açıcı bahçe] içinde bulunduğunuza derhal kail olursunuz[inanırsınız].

  Bahçenin yalnız meydana geldiği tarihte güzel görünmesi fikriyle değil, ileride yani zamanlar gelip geçtikçe ağaçların, ormanların büyüyerek kesp edecekleri [kazanacakları] hâle göre letafetlerini[güzelliklerini] daima tezyiden [artarak] muhafaza eyleyebilmesi mütalâa-i dûr-endişanesiyle [uzak görüşlülüğüyle] icra olunan taksimat-ı dahiliyesine [iç düzenlemesine] ve o büyüklü küçüklü tarhların tenasüp [uygunluk] ve vaziyetlerine bakarak iptida tanzimini deruhte eden [ilk düzenlemesini üzerine alan] tabiat-şinas-ı mahir [ustatabiat bilgini] kim ise sanatına tahsin-han olduktan [sanatını beğenip övdükten] sonra her tarafını birer birer nazar-ı dikkat ve istihsandan geçirmeye [dikkat ve beğeniyle gözden geçirmeye] başlarsınız. 

 Haricin enzar-ı tecessüsünü [Dışarının meraklı bakışlarını] kesmek için kenarlara bir tertib-i matbu'da [düzgün bir sıra hâlinde] dikilip gereği gibi feyizlenmiş, dal budak salıvermiş salkım, aylandoz, atkestanesi gibi saye-dar [gölgeli] ağaçlar ile orta yerlerde ca-be-camağrus [yer yer dikilmiş] çınar, kavak, manolya, salkım söğüt misillü[gibi] eşcar-ı gûn-a-gûnun [çeşit çeşit ağaçların] ve bazı yerlerde nur-ınazarın [göz ışığının, bakışın] değil, eşia-i şemsin [güneş ışığının] bile içerisine kolaylıkla nüfuz edemeyeceği surette sıklaşmış ormancıkların etrafında dolaşır, bunları ziyadesiyle dil-pesend [gönül alıcı]bulursunuz.

  Biraz ilerleyince bir düzlüğün vasatında [ortasında] üstü kapalı,etrafı açık kameriyemsi bir şey ve bazı kenar yollar üzerinde kulübe tarzında muntazam ve matbu' [güzel] ufak ufak binalar müsadif-i nazarınız olur [gözünüze ilişir]. Bunlardan kameriyeye benzeyen şeyin–eyyam-ı mahsusada icra-yı ahenk için celp olunacak [özel günlerde konser vermek için çağırılacak]– çalgıcı takımına mahsus bir yer ve o kulübelerin de bahçe dahilinde me'kûlat ve meşrubat [yiyecek ve içecek]satmak için yapılmış "büfe"ler olduğuna intikal eder, bunları da beğenirsiniz. 

 Azıcık daha ileri gidince bir büyük lâk, onun ortasında dil-nişin[hoş] bir adacık, bu adayı kenara rabt etmek üzere suret-i gayr-i muntazamada[düzensiz şekilde] çitten yapılmış tabiî güzel köprüler ve adanın üzerinde yine işlenmemiş ağaç dal ve kütüklerinden inşa olunmuş zarif bir köşk müşahede eder [görür], bunlardan da aşırı hoşlanırsınız.En sonra yukarıki kapıdan çıkarak mahut [sözü geçen] meydancığı mürur [geçer] ve set üzerine suud ile [çıkarak] evvelce gördüğünüz binayı da yakından temaşa ettiğiniz [seyrettiğiniz] ve bunun da bahçeye merbut [bağlı] bir gazino olduğunu öğrendiğiniz hâlde bahçenin her suretle mükemmeliyetini tasdik eylersiniz.

Araba SevdasıWhere stories live. Discover now