“Eminim ki ilk duyduğun andan beri hissediyorsun. Nasıl bunu onlara yapacaksın? Nasıl onlara bedel ödeteceksin?” gözümden bir damla yaş akıp gitti. Ödetemezdim. Asla onlara kıymak istemiyordum. Kıyamazdım da. Onlar benim bebeklerimdi. Asla onların hayatlarına son veremezdim.

“Ödetemem. Yapamam.”

“Biliyorum. Sen bu kadar kötü olamazsın. Gözlerinden kırgınlığın, güçsüzlüğün o kadar belli ki… Ama senin onlara daha çok ihtiyacın var. Gücünü onlarda bulacaksın.” Gözlerimi sildikten sonra ona döndüm ve defteri öne doğru çıkardım.

“Kabullenemiyorum Alaz. Bütün hayatımın yalan olmasını kabullenemiyorum. Annemin ismi İpekmiş. Cemre diye biliyordum. İsmimi bile ona göre koyduklarını söylemişlerdi. Benim annem, bana şefkati, merhameti, iyiliği öğreten kadın hamile bir kadının ölümüne sebep olmuş. Sırf babama aşık olduğu için. Bu mu aşk? Bu kadar mı bencil?” kafasını olumlu anlamda salladı.

“Her insanın aşkı farklıdır. Öyle büyük bir günah ki bu aşk insanı içine çektiği zaman işletmediği suç kalmıyor. Aşkı için yapmadığı hata kalmıyor. Ben yıllarca Asya için ne günahlar işledim. Ama telafide ettim. Her adımımı düzeltmeye çalıştım. O defteri bende okudum. Babanı bilemem ama annen çok pişmanlıklar yaşamış ve sana hamile kaldığını öğrendiğinden beri her adımını senin için atmış. Gözünü kırpmadan defalarca senin için ölüme bile gitmiş. Ailesini, sevdiği şehri bile unutmuş. Artık aşkı iki kişilik olmuş ve senin içinde defalarca hata yapmaya başlamış.” Her bir kelimesini ezberlemiştim zaten. Ben olana kadar özlemle bahsettiği şehri okumuştum. Bana bile böylesine bir özlemle anlatmamıştı. Bana bile bu kadarını bahsetmemişti. Ama yine de aklım almıyordu işte. Bu kadarı bana çok fazla geliyordu.

“Şu hayatta emin olduğum tek şey, birinin gözlerine kalbinle bakabiliyorsan ondan ötesi olmuyor. Ondan doğrusu, haklısı, güvenlisi olmuyor. Aileni affetmezsen tüm hayatın boyunca işkence çekersin. Çünkü sana kendilerini affettirme şansları yok. Ama Ali’nin var ve ne kadar seni daha haklı bulsam da onu da haklı buluyorum. Yalanlar konusunda değil. Ama en az senin kadar yaralı bir durumda o da. Yıllarca ailenden başkasını gözün görmezken ve onlar kocaman bir yalan çıkmışken Ali’nin de hata yapması normal değil mi?” tekrardan bakışlarım denizi bulmuştu. Ali çok başkaydı içimde. Asıl kırgınlığım çok başkaydı.

“Yalanları acıtmıyor canımı. Beni babasına satışı acıtıyor. Ettiği laflar acıtıyor. Aylarca kalbim titreyerek sevdim, bütün benliğimi verdim, hayatımı eline sundum. Ve o da adı geçtiği her anda nefret ettiği babasına gözünü kırpmadan beni verdi. Hırsına ortak etti. Benim canım buna çok yanıyor.” Sessiz kaldı sözlerime. Bunun kolay affı olmazdı işte. Bahanesi hiç olmazdı. Onun gözleri sevgiyi değil acıyı veriyordu artık. O yüzden Ali için zaman lazımdı. Uzun bir zaman hem de. Uzun dakikaların ardından Alaz fısıldayarak konuşmaya başladı.

“Artık o adam sana hiçbir şekilde yaklaşamayacak. Hiçbir şekilde sana ve bebeklerine zarar veremeyecek.” Gözlerine baktım. Koyu bir kararlılıkla bakıyordu. Anlamıştım sanırım.

“Ali mi yaptı?” kafasını iki yana salladı. Daha fazlasını sormadım. O herifle ilgili başka bir şey bilmek istemiyordum. Her şeyi benden uzak olsun. Ailem ne kadar yalan olursa olsun bütün hayatımı alt üst etmişti. Her şeyimi elimden tek tek almıştı. Acımasızca hem de.
Defteri sıkarken önümde ki tepsiye baktım ve konuşmaya başladım.

“Yemeklerimi yersem, bana İzmir’i anlatır mısın Alaz?” tepsiyi önüme itti.

“Her köşesini anlatırım.”

DÜRÜST YALANCI: KISADIR AŞKIN BOYUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin