on galleon vs on beş galleon

8K 557 603
                                    

I'm gonna miss you
I'm still there
Sometimes I wish we never built this palace
But real love is never a waste of time

---

Hayatımızda bazen çoğu şeye hakim olduğumuzu düşündüğümüz zamanlar vardır. Her şeyin ellerimiz altında olduğunu ve çoğu şeyin altından kalkabileceğimizi düşündüğümüz zamanlar. Bu zamanlar hayatın size bir darbe savurmadan hemen önce verdiği nefes almalık dinlenme zamanları olduğuna inanıyordu Blaise. Ron'la geçirdiği tüm zamanlar nefes almalık dinlenme molasıydı ve sanki tüm bu güzellikler bozulacakmış gibi, birkaç gecedir kabuslarla uyanıyordu. Böyle hissetmesi için hiçbir sebep yoktu ancak daha önce hayatında hiçbir şey bu kadar uzun süre yolunda gitmemişti. 

Düzeltmesi gerekirse, daha önce hayatında hiç bu kadar uzun süre mutlu zaman geçirmemişti.

"Ron geliyor!"

Pansy'nin yüksek tonlu bağırmasıyla gözlerini kırpıştırdı ve daldığı noktadan gözlerini Draco ve Pansy'e çevirdi. 

Onun kafasını çevirmesiyle ikisi sırıtmış, hatta birbirlerine beşlik çakmışlardı. 

"Sana Ron'dan bahsedersek ilgisini çekeriz demiştim." dedi Pansy gözlerini devirirken. Draco ise onaylamaz bir şekilde kafasını iki yana salladı. 

"Dostum, ondan başka düşündüğün herhangi bir şey var mı cidden?"

Blaise yanağını eline yasladı, bir eli öylece önünde açık kalmış kitabın üzerinde duruyordu. "Başka bir şey düşünüyordum." diye geveledi. Gerçi onları kandırması imkansızdı, boşuna uğraşıyordu. Yaklaşan sınavlar yüzünden kütüphanede birkaç şeye bakıyorlar, daha çok başka şeylerden bahsedip eğleniyorlardı. Herkes Slytherin öğrencilerinin ne kadar başarılı olduğunu bilirdi ne de olsa. Draco bir elini Blaise'in omzuna yasladı.

"Kafanı ne kurcalıyorsa, git söyle. Böyle sadece kendini yer durursun." dedi kararlı bir şekilde. 

Belki de aşk gerçekten de insanı olgunlaştırıyordu. Blaise gülümsedi, en son bıraktığında Ron arkadaşlarıyla beraber Seamus'un patlattığı kazan yüzünden zindandalardı. Tüm bu absürt şeylerin nasıl oluyor da hep onların başına geldiğini anlamıyordu ama eğlenceli oldukları kesindi. Bununla birlikte günler önce onların yanına oturduğunda asla dışlamamışlar veya garipsememişlerdi. 

Kendisini kabul görmüş hissediyordu. 

"Daha bir saat önce yanındaydım, şimdi tekrar gitsem komik olmaz mı?" dedi düşünceli bir şekilde. 

Pansy oturduğu yerde Blaise'i kalkması için ittirdi. "Git kendini de kurtar bizi de. Boş bakışlı Blaise görmekten hoşlanmıyorum."

Draco ve Pansy suratını taklit edip güldüklerinde ikisine de göz devirdi, dudaklarında yarım bir gülümseme vardı. Koltuktan kalktı ve Ron'u bulmak için kütüphaneden çıktı. Doğru hatırlıyorsa akşam yemeğine kadar büyük ortak salonda oturuyor oluyorlardı. Elleri cebinde, gerginlikten kemirip durduğu dudaklarıyla ortak salona geldi. 

Tahmininde yanılmamıştı.

Ron boş sandalye olmasına rağmen masanın üzerine oturmuş, kahkaha atarak Herm ve Harry'e bir şeyler hakkında söyleniyordu. Blaise omzunu girişe yasladı ve bir süre öylece onu izledi. Onu izlerken dudakları kendiliğinden kıvrılmıştı bile. 

Turuncu saçlarını, güldüğünde kısılan gözlerini ve çillerini seviyordu. Aslına bakarsa, onun hakkında her şeyi seviyordu. Saniyeler sonra Ron izlendiğini hissetmiş gibi kafasını ona doğru çevirdi. 

HIMWhere stories live. Discover now