2.5

3.7K 216 56
                                        

Merve, noodle ile dolu tabağı, tepsisiyle önüme koyduğunda, şirin şirin gülümsedim. "Teşekkür ederim. Dayanırdım aslında," dedim, biraz utanarak.

"Miden birbirine yapışmış gibi karnın gurluyordu kızım," diye güldü Merve, sonra yatakta bağdaş kurdu, "ölmeden ye şunu."

Ona dalga geçercesine dil çıkardım ve önümdeki noodle'ı çatala doladım. Gözümün önünden bu gece tüm olanlar geçiverdi. Merve'ye döndüm. "Bir şey soracağım," derken, çatalı ağzıma atıp çiğnemeye başladım. Yuttuğumda, derin bir nefes aldım. Off, tek gecelik bir şey yaşamıyorduk, değil mi ya? Nasıl düzgünce dile getirecektim ki şimdi ben bunu?

"Eee," geveledim ağzımda. Ay, çıkmıyordu işte resmen. "Şey," boğazımı temizledim.

Tam konuşacaktım ki, böldü beni. "Aramızdaki şeyi mi merak ediyorsun?" diye sordu, hiç beklemeden. Aklımdan geçenleri bilmesine hayrandım.

Başımı hafifçe salladım. Merve, tembelce esnedi ve nefesini havaya verdi. "Ben de bilmiyorum. Senden çok hoşlandım ve sana karşı koyamadım," gözlüğünün kenarıyla oynadı, "senin aklından geçen ne?"

Tepsiyi, yere bıraktım ve konuşmadan önce dudaklarımı yaladım. Merve'nin gözleri kısa bir anlığına oraya kaydı. "Benim de kafam karışık," dedim, mantıklı olmak istercesine, "ama seni istemekten de vazgeçiremiyorum kendimi. Üstelik sevgilin olduğunu da biliyorum," deyip, bakışlarımı kaçırdım ondan.

Merve, belli belirsiz gülümsedi. "Biz onunla son zamanlarda sevgili gibi değildik," omuz silkti, "çok değer verdiğim biri gibiydi, bir arkadaş. Destek olurdu ama çok da üzerdi." Bana döndü, "ayrıldık biz onunla. Ara falan vermedik bu sefer, daha önce olduğu gibi."

Sessiz kalmakla yetindim. Çok diyecek bir şeyim yoktu zaten. "Kendini suçlu hissetmeni istemem," derken yerinden kalktı ve tepsimi aldı. Üzerimi işaret etti, "sana pijama vereyim de, biraz oyun oynayalım beraber," güldü ve içeri gitti.

Ben de o esnada, üstümdeki sutyene biraz çeki düzen verdim. Daha abuk bir tablo olamazdı bu yahu! Olmadı, kızın bir de tişörtüyle gezseydim evde.

Merve geri döndüğünde, elinde tableti ve bir çift pijama takımı vardı. Pijamayı bana uzatıp, yanıma atladı. Üzerinde Galatasaray logosu olan, siyah pijama üstünü, üzerime giydim ve güldüm. "Galatasaraylısın, demek?"

Güldü. "Eskiden çok severdim maç izlemeyi, takip etmeyi falan ama şimdi çok ilgilenmiyorum."

Gülümsedim. "Ben de. Çocukken herkes hangi takımlısın diye soruyor diye, Galatasaraylıyım diyordum ama hiç anladığım falan yoktu."

Sırıttı ve tabletini açıp, kucağına koydu. "Ben çok severim savaş oyunu falan," o sırada Clash of Clans'ı açtı. Oyun dolmaya başladı. "Hatta bir ara, lisede sadece bu oyunu oynuyordum."

"Ben de oynardım lisedeyken, bayağı da para yatırmıştım oyuna. Sildim sonra. Tekrar yükledim ama bulamadım mis gibi köyümü."

Merve, keyifle gülümseyerek, bana döndü. "Sana da açalım o zaman. Klan kurarız beraber. Adı da," biraz düşündü, "AsMer olsun," kıkırdadı.

Onunla ortak bir şeyler yapmak çok hoşuma gitmişti. Böylece, birlikte yeni bir köy açtık. Merve, kendi köyünde yeni bir klan kurdu ve adını da -dediği gibi- Asmer yaptı. Kendimi herkes tarafından shiplenen bir çift gibi hissettim.

Annen bir güzel shipler sizi, sen merak etme, diye alay etti iç sesim. Ulan Allahın cezası, bir sus ya!

Beş seviye geliştirdiğimiz köyü, çalışan işcilerle birlikte yalnız bıraktık. Merve, daha sonra Instagram'a girdi ve resim beğendi. Bana da komik birkaç vine videosu izletti.

"Resim çekilelim mi?" Bana döndü anında. Onunla o kadar vakit geçirmeme rağmen, daha önce hiç yapmamıştık bunu. Ondan olmalıydı ki, düşünmeden, hevesle başımı salladım.

Merve, tabletin ön kamerasını açtı ve bizi fotoğraf karesinin içine aldı. Gülümsedim. O ise, beklemediğim bir şekilde, dudaklarını yanağıma bastırdı. Fotoğrafı çektik, Merve resmi inceledi. "Güzel çıkmışız," diye gülümsedi, "instagram'a atacağım. Olur mu?"

Başımı salladım. Merve, resme siyah-beyaz filtre koydu ve altına da siyah bir kalp ekledikten sonra, beni de üzerine etiketledi.

Telefonumu açıp, resmi beğendim ve altına da aynı kalp emojisini gönderdim.

Bana güldü. "Kopyacı."

Ona öpücük yolladım. Merve, önce gülümseyip, sonra da yorgunca esnedi. "Uyusak mı?"

Onunla tüm gece ayakta kalasım vardı aslında, ama birlikte uyuma fikri de çok cazip geldi kulağıma. Başımı sallayınca, üzerindekileri çıkarmaya ve pijama giymeye gitti.

"Duvar kenarı benimdir," diyerek, yanıma uzanmadan önce ışıkları kapattı.

Kıkırdadım ve ona döndüm. "Ben çok korkarım karanlıktan ama yanımda biri varken dayanabiliyorum," güldüm.

"Gel o zaman," beni kendine çekti ve göğsüne yasladı. Sıcak nefesi, saçlarıma değiyordu. "İyi uykular, güzelim."

Bana hitap edişi, beni içten içe gülümsetirken, belli etmemek için dudaklarımı ısırdım ve kolumu, beline sardım. "İyi geceler, tatlı rüyalar."

Gülümsediğini fark ettim. "Sen gel, tatlı olsun."

Gülümsedim, "unicornumla gelip, kapıyı boynuzumla tıklatacağım," diye mırıldandım şakayla, ardından gözlerimi yumdum. Çok geçmeden, kendimi de uykuya teslim etmiştim.

Üzerinden ne kadar geçti emin değilim, ancak dudaklarımda hissettiğim yumuşaklıkla, gözlerimi araladığımda, hava hala karanlıktı. Merve, dudağıma bir öpücük daha koyunca, ona hemen karşılık verdim.

"Sevişelim," kulağıma ağır ağır fısıldadı, "yarım kaldı."

📚Hon'ya ⚢Where stories live. Discover now