38 🌸 ben severken öldürüyorum 桜

Start from the beginning
                                    

Ona bir şey söylemeyi deli gibi arzulasam dahi imkansızlığı öyle net duydum ki, tüm hücrelerim sağır oldu. Belli belirsiz dudaklarımı kıpırdattım belki, fakat onun dahi farkında değildim. Benden giden o küçük kız gibi onun kollarından toz olup uçtuğumu sandım. Az önce kemiklerimi parçalayan o tarifsiz acı şimdi mucizevi bir şekilde yok olurken, burnuma tekrar o zehirli koku doldu.

İnsanların hep bahsettikleri o klişe şeyi yaşıyordum artık. Küçüklüğümün mavi kumbarasından saçılan anı kesitleri gözlerimin önünden bir film şeridi gibi geçiyordu. Annemin gülümseyişinde parıldayan inciler, babamın sıcak kollarındaki huzurla birleşiyor, Min Soo teyze ve albay amcanın kahkahaları kulaklarımda bir yaz şarkısı gibi çınlıyordu. Jimin... Jimin'in her zerresi benimkiyle bütünleşmişti. Ellerime ilk dokunduğu andan, beni o kamp gecesinde ilk kez öptüğü ana kadar, bedenlerimizin ruhlarımızın hemen ardından birleştiği ve onunla bir bıçak kesiği gibi ayrıldığımız o ucu bucağı gözükmeyen anlara kadar... Her şey şimdi daha da belirgindi.

Sızlıyordu bedenim. Alev alev yanıyordu ruhum, bir taraftan boşa harcadığı en küçük zaman için bile titriyordu. Böyle mi bitecekti, yoksa böyle mi ödeyecektim tüm hatalarımın cezasını? Gözlerimin önünde uçuşan kiraz çiçeklerinin en berbat kaderini böyle mi paylaşacaktım?

Kapandı zaten hiç açamadığım göz kapaklarım. Ruhum artık bir pamuk zerresi kadar bile ağır değildi çabalamaktan yorulmuş bedenime. Onu gördüm son kez. Beyaz elbisesinin tek bir noktasına dahi kan lekesi sürülmemiş o güzel gözlü küçük kız çocuğunu. Minicik eliyle bana veda edişini, delik deşik olan kalbimle seyrettim.

Sonrası...

Sonrası koca bir boşluk.

-


"HAYIR, HAYIR, HAYIR!"

Jimin kollarının arasındaki bedene çaresizce bakarken, iliklerine kadar ölümü hissediyordu. Sujin'in kanlar içinde kalmış hali, en korkunç kabuslarından bile daha kötüydü. Geçirdiği anlık şokun hemen sonrasında, gerçeğin zehirli sarmaşığına sarıldı çıplak teniyle. Her diken vücuduna acımasızca saplanırken, çığlığını yutuyor, her defasında daha çok kan kusuyor ama tüm yolların çıkmaz sokak olduğunu biliyordu.

"Hayır mankafa hayır!" diye sızlandı titreyen kararmış parmaklarıyla genç kızın alnına dökülen saç tutamlarını geriye iterken. "Beni böyle bırakamazsın, duydun mu beni?"

Önce yere düşen, soğuk bileğinden nabzını ölçtü. Yavaşlıyordu lakin hala atışı bile onun için yeterliydi. Ardından dudaklarına yaklaştı, kesik nefeslerini hissetti kendi ölü teninde. Ona bir şeyler söylediğini hissetti. Gözleri kapalı olsa dahi, sanki hala onunlaydı ruhu.

Sujin'e çok ama çok kızgındı Jimin. Genç kızın kana bulanmış ıslak kabanını sıyırıp kurşunun isabet ettiği karın bölgesine baktı. Ters giden bir şeyler olduğunu, Sujin'in karnının normalden daha şişkin olduğunu gördü fakat buna hiçbir mantıksal açıklama getiremiyordu. Düşünemiyor, gözü kana bulanmış yaradan başka bir şeye odaklanamıyordu.

"Aptalsın, koca bir aptal!" diye kendi kendine söylenirken gözlerinden hızla süzülen yaşları silme ihtiyacı dahi hissetmedi. "Gidemezsin, gitmeyeceksin. İZİN VERMEYECEĞİM!"

Hızlı davranması ve bir an önce bu binadan çıkması gerektiğinin farkındaydı. Kızın kabanını yukarı çıktığında üşümemesi için tekrar üzerine örttü ve hareketsiz bedenini kavrayıp kaldırmadan hemen önce karşısında yere yığılmış diğer bedene takıldı gözleri. Tek el, tek kurşun... Çoktan öldüğünü biliyordu fakat istemsizce gidip onu da kontrol etti Jimin.

cherry blossom | pjm Where stories live. Discover now