34 🌸 kâbuslarımda da güzelsin 桜

En başından başla
                                    

Donakalmıştım. Beklediğim, umduğum, en azından olmasını istediğim kesinlikle bu değildi. "Ne?" diye şaşkınlıkla sorarken dudakları alayla kıvrıldı.

"Seni o banyoda aklın başına gelsin diye bıraktım ama sen..." tekrardan güldüğünde karşımda duran kişinin psikolojisinin normal olmadığını çok net bir şekilde anladım. "Sen yine seni sevdiğini sandığın o prensine sığındın."

"Ciddi olamazsın." diyerek kafamı sallarken, "Şu durumda bile nasıl beni suçlarsın?" diye sordum. Lissie tanımaya fırsat bulamadığım bir kızdı. Ya da tanımaktan korktuğum, çekindiğim... Onun saplantı haline gelen hislerini ilk öğrendiğimde inanmamıştım. Jimin ile birlikteliğimizin başladığı andan bu yana üzerimizde gezinen bir çift gözün bu derece kindar olabileceğine inanmak istememiştim. Bir kızın, böyle bir şekilde beni 'sevebileceğini' asla tahmin edemezdim çünkü.

Gözleri bir anda dolup yanaklarından yaşlar süzülmeye başladı. Ellerim titriyor, bacaklarımdaki güç çekiliyordu. "Sevgimi hak etmiyorsun." dedi kısılan ses tonuyla. "Sevgimi hiç hak etmiyorsun Sujin..."

"Ama ben yine de seveceğim." Kemikleri belirgin ince parmakları saçlarıma dokunduğunda geri çekildim. Kalbim göğüs kafesimi delercesine atarken nefeslerim kesikleşiyordu. "Ve güzelim, seni çok güzel pişman edeceğim."

Bir ay sonra Lissie okuldan kaydını aldırmıştı. Yalnızca kötü bir anı olarak kaldığını sandığım o kız, aslında hiç gitmemişti. Ne yazık ki bunu fark ettiğimde, her şey için çok geç olacaktı.

-

"Daha yukarı, gökyüzüne dokunmak istiyorum!"

İpek gibi uçuşan saç tutamları yüzünü okşayan küçük kızın sesi etrafı inletirken, süs kirazı ağacının dalına bağlanmış salıncağı genç adam tarafından daha da güçlü sallanıyordu.

"Sıkı tutun prenses, şimdi bulutlara uçuyoruz!" Genç adamın kahverengi saçlarının bir tutamı kaşlarının bitimine dokunurken, diğer tutamı da rüzgarda arsızca uçuşuyordu. İnci beyazı dişleri kiraz dudaklarının arasından parıldarken kahkahası nefes kesici bir şekilde çoğaldı.

Küçük kızın kıkırtıları genç adamınkilere karışırken onları izleyen bedenimin başka bir ağacın arkasına saklanmış olduğunu fark ettim. Burası yeşilliklerin arasında birkaç evin olduğu güzel bir kasaba gibiydi. Çocukluğumun geçtiği Busan'a çok benziyordu ama ne bizim ev, ne de Jimin'in evi yoktu. Sadece süs kirazı ağacı vardı. Ve ona bağlanmış güzel bir salıncak.

Genç adam gömleğinin kollarını yukarı katlayıp, "BULUT HAVA YOLLARI İYİ UÇUŞLAR DİLER!" diye bağırarak küçük kızın şen kahkahalarını katlarken ben de kendimi tutamadan onların güzelliğine gülümsemeye başladım. Bir manzara tablosunu andıran bu görüntü burnuma dolan kiraz çiçeklerinin kokusuyla belirginleşirken ne kadar süre geçti anlayamadım. Fakat bu güzel manzarayı bozan detayı fark etmem, bir anda olmuştu. Karşıdaki ağacın arkasına kamufle olmuş bir beden ve elinde tuttuğu silah... Cennet bir anda cehennem oldu. Ağacın arkasından usulca çıkıp namluyu çevirdiği yere baktım korkarak. Dudaklarım, atamadığı her çığlık için kanarken, gözlerim feryat ediyordu. Bağırmaya çalıştım, oraya koşmak istedim fakat olmadı. Felç geçirmiş gibi olduğum yerde kalıyor, onları uyaramıyordum.

Genç adam salıncağı sallayıp küçük kızla gülmeye devam ederken silah sesi duyuldu. Ve ondan birkaç saniye önce acı bir detayı fark ettim. Salıncağı sallayan Park Jimin'di fakat silahı tutanı hala tanıyamamıştım.

Ancak o küçük kızın dudaklarından dökülen son cümle, yüreğimi alev alev kavurmaya yetip, artmıştı bile.

"Baba dikkat et!"

cherry blossom | pjm Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin