*9.Bölüm*

3.7K 217 8
                                    

-1393-
Geçen iki yıl içinde sultanımla barıştık. Sultanım bir şehzade daha doğurdu. Adını Süleyman koydular. Allah uzun ömürler versin. Yirmi iki yaşındayım artık. Şehzadeler de büyüdüler. Şehzade Mehmet on dört yaşında oldu. Şehzade Musa on bir. Şehzade İsa ise on yaşına bastı. Şehzade Süleyman bile iki yaşını bitirdi. Küçük şehzade olduğu için hep sultanın dairesinde kalıyordum. Dilara ile kalmayı özlemiştim ama ne fayda. Gülbahar sultan nihayet Selim paşayla evlendi. Gördüğüm en görkemli düğündü. Çok güzel oldu Gülbahar sultanımız. Haliyle Dilara da gitti onunla. Saraylarına bir iki kez gittim. Çok asil bir saraydı. Gülbahar sultan kulağıma senin yardımların olmasaydı başaramazdım dediğinde gözlerim doldu.

Bugün saraya geleceğini duydum Gülbahar sultanın. Valide sultanın odasında olmalıydı bu vakitler. Devletşah sultan da valide sultanın odasına gitti. Şehzade Süleyman beni görünce gülümsedi. Kucağıma alıp bebek kokusunu içime çektim. Yumuşak saçları burnumu gıdıkladı. Kapı açılınca sultanımı gördüm.
"Gülbahar sultan gebeymiş. Çok sevindim."
Gülümsedim.
"Ben de sultanım."
Şehzade Süleyman ağlamaya başlayınca sallayıp beşiğine yatırdım. Acıkmış olmalıydı. Sütünü içirmeye başladım. Şehzade Mehmet kitabını bırakıp yanıma geldi.
"Çok güzel değil mi Neslişah?"
Başımı salladım.
"Evet şehzadem. Size benziyor."
Güldü.
"Haklısın."
Devletşah sultan yanıma geldi. Elini omzuma koydu.
"Dağıtılan lokmalardan yemeye gidelim. Hem kızlarla sohbet etmiş oluruz biraz."
Şehzade Süleyman uyumuştu. Yedek nedimeyi başında bırakacaktık. Sultanımla birlikte taşlığa indik. Cariyeler fısır fısır konuşuyordu. Bu durum canımı sıksa da yürümeye devam ettim.
"Duydunuz mu kızlar? Sırp prenses gelmiş diyorlar. Bir köşkte kalıyormuş lakin yakında hareme alacaklarmış."
Yutkundum. Sultanım da duymuştu. Yanına sokuldum.
"Kim bu prenses? Araştır,öğren."
Başımla onayladım. Sultan lokma yemeye başladığında taşlıktan ayrıldım. Mahpeyker kalfa önümde yürüyordu.
"Mahpeyker kalfa!" diye seslenince bana döndü.
"Neslişah hayırdır?"
Koluna girdim.
"Bir prenses var diyorlar. Sen bilirsin. Neden gelmiş?"
Etrafını kolaçan etti.
"Sırp prensesi Olivera dediler. Hünkarımıza gönderilmiş. Hareme alınacak yarın."
İçimi çektim.
"Sultanım üzülecek yine. Kötü oldu bu. Çok kötü oldu."
Mahpeyker kalfa başını salladı. Sultanımın yanına döndüm. Yanına oturdum. Bana soru soran gözlerle baktı.
"Sırp prensesi Olivera sultanım. Hünkarımız için hususi gönderilmiş dedi. Gerisini bilmem. Yarın hareme gelecekmiş."
Sultan şerbetini yudumladı.
"Gelsin bakalım."

Ertesi gün prensesi görmek için gözdeler koğuşunun önünde beklemeye başladım. Çok geçmeden mavi elbisesi içinde sarışın bir kız girdi içeri. Yanında yığınla nedimesi ve sandığı vardı. Baştan aşağıya süzdüm. Benim sultanımın yanına bile yaklaşamazdı. Gördüklerimi anlatmak için sultanın dairesine gittim. Yasemin hatunu görünce bir hayli şaşırdım.
"Sultanım? Yasemin neden geldin?"
Yasemin gülümsedi.
"Mühim bir havadis getirdim sultanımıza. Bilmek ister diye düşündüm. Şu Sırp prensesi Olivera var ya,hünkarımız az önce o hatuna nikah kıymış."
Nikah kıymış... Sultanıma baktım. Yüzü dalgalandı. Yanına koştum hemen. Koluma tutundu. O esnada Yasemin dışarı çıkmıştı.
"Neslişah duydun mu? O hatuna da nikah kıymış. Onu doğru dürüst tanımıyor bile. Üstelik Sırp. Murat Han'ı bir Sırp askeri öldürmüştü."
Sultanın elini sıktım.
"Müsterih olun sultanım. Yasemin'in yalan söylemediği nereden belli?"
Ayağa kalktı.
"Git bana Mercan ağayı çağır."
Hemen gidip çağırdım. Mercan ağa selam verdi. Sultan konuşmaya başladı.
"Bir şey duydum lakin doğru mudur bilmem. Hünkarımız Sırp prensese nikah mı kıydı?"
Mercan ağa terlemeye başladı.
"Sultanım ben... Nasıl desem bilmem ki..."
"Konuş ağa. Bilmek istiyorum."
Mercan ağa yutkundu.
"Az evvel nikah kıyıldı sultanım. Ben de oradaydım."
Sultan yere düşünce yanına koştum. Yüzüne yapışmış saçlarını arkaya ittim.
"Olamaz bu. Valide sultanın haberi var mı?"
Mercan ağa başını salladı ve dışarı çıktı. Çok geçmeden içeri hünkar ve prenses girdiler. Sultanım keder içindeydi. Hünkar prensesin elini tuttu.
"Devletşah,nikahlı zevcem Olivera ile tanış. Kendisi Sırp prensesidir."
Prensesi nefretle süzdüm. Hünkar bir de gelip onu sultanımla tanıştırmıştı. Daha büyük bir keder olabilir miydi? Sultanım başını dikleştirdi.
"Memnun oldum prenses. Ben de Devletşah."
Prenses gülümsedi.
"Memnun oldu ben."
Daha konuşmayı bile beceremiyordu. Yazık sultanıma. Çok yazık...

İçeriden şehzadeler çıkınca gözlerim doldu. Şehzade Mehmet kaşlarını çatarak prensese baktı.
"Bu kim anne?"
Devletşah sultan cevap vermedi;çünkü sürekli prensese bakıyordu. Onun yerine hünkar cevap verdi.
"Nikahlı zevcem Olivera. Şehzadem Mehmet."
Olivera reverans yaptı. Şehzade Mehmet elini annesinin omzuna koydu. Hünkar ve Olivera daireden çıktılar. Şehzade Mehmet bana döndü.
"Ne lüzum vardı bu hatuna? Anne,üzüldün değil mi?"
Devletşah sultan başını sallarken gözyaşı aktı. Ağlamamak için şehzade Süleyman'ın yanına gittim. Uyuyordu melekler gibi. Devletşah sultan gelip yanıma oturdu.
"Dört tane şehzade de doğursam yetmiyor. Gördün mü,hünkar ezip geçti beni."
Elini tuttum.
"Üzülmeyin sultanım. Sizin oğullarınızdan biri tahta geçecek."
Sultan acıyla gülümsedi.
"Şehzade doğurmayacağı ne malum? Ya onun oğlu geçerse?"
Bu ihtimalle yüzümü buruşturdum. Sultan ayağa kalkıp derin bir nefes aldı.
"Has bahçeye çıkalım. Ben haseki sultanım. Herkes yerini bilecek."
Birlikte has bahçeye çıktık. Bütün cariyeler hüzünle sultanıma bakıyorlardı. Kameriyeye oturan sultanımın yanında durmaya başladım. Prenses Olivera da bahçede dolaşıyordu. Sinirle başımı çevirdim. Ben bile bu hatunu öldürmek istiyordum. Prensese Mercan ağa sarayı anlatıyor olmalıydı. İleriden valide sultanın ve Hümaşah sultanın geldiklerini gördüm. Gelip sultanımın yanına oturdular. Prenses te gelip oturdu.
"Sizinle tanıştık. Siz kimsiniz?"
Hümaşah sultana sormuştu.
"Hünkarın küçük kardeşi Hümaşah sultanım. Saraya hoşgeldiniz prenses."
Prenses gülümsedi.
"Teşekkür eder ben."
Sultanıma göz ucuyla baktım. Ağlamamak için zor tutuyordu kendini. Valide sultan durumu anlamış olacak ki sultanıma döndü.
"Nasılsın Devletşah?"
"İyiyim validem. Hava almak istemiştim biraz."
O sırada şehzade Musa ve İsa geldiler. Şehzade İsa prensese kötü kötü bakıyordu.
"Neden geldin sen? Bu saray bizim! Defol git buradan!"
Gülümsedim. Valide sultan boğazını temizledi.
"İsa,gel bakalım oğlum. Özledim seni."
Prenses kalkıp gitti. Derin bir nefes aldım. Şehzade İsa hakkından gelmişti onun.

Karanlık olunca şehzade Süleyman'a sütünü içirdim. Aklıma Yasemin gelince dudaklarımı ısırdım. Haseki olma hayalleri suya düşmüştü böylece. Nikahlı hatun varken hünkar başka birini çağırmazdı. Süt bitince almak için mutfağa gittim. Kocaman bir tepsi hazırlanmıştı. Mahpeyker kalfa da başındaydı.
"Kime bu tepsi?"
Bana döndü.
"Hünkarımızla prenses Olivera'ya. Hünkarımız bizzat hazırlanmasını emretti."
Kaşlarımı çattım. Prenses hünkarla beraberdi o vakit. Tepsiye daha fazla bakmadan sütü alıp çıktım. İçimde oluşan merakla has odanın önünden geçmeye karar verdim. İçeriden gülüşme sesleri geliyordu. Sultanım iyi ki burada değildi. Üzüntüsünden kahrolurdu kesin. Hızlı adımlarla daireye geri döndüm. Sultanım camdan dışarıya bakıyordu. Sütü nedimeye verip sultanımın yanına oturdum.
"İyi misiniz sultanım?"
Bana yaşlı gözlerle baktı.
"Bu gece çarşamba. Yarın gece beni çağırmazsa silmiş demektir."
Yutkundum. Haklıydı ne yazık ki. Onu teselli etmek için bir şeyler söylemek isterdim ama gerçekten de söylenecek hiçbir şey yoktu.

Ertesi gün sultanım hamama gitmek istedi. Perşembe olduğu için temiz olmak istiyordu. Birlikte hamama gittik. Prenses te oradaydı. Omuzlarını ovuyordu esmer hizmetkarı. Sultanım tam karşısına oturdu.
"Hayırdır prenses? Ne işiniz var hamamda?"
Prenses dudağını büzdü.
"Çok ilkel ama idare ediyor ben. Dün akşam çok yoruldu. Masaj yaptırıyor Helen'e."
Açıkça mahremlerini anlatmıştı. Kızarınca bakışlarımı kaçırdım. Sultan hışımla başından aşağıya suyu boca etti. Prenses keyifle elmadan bir yudum aldı.
"Sen hünkarın ilk eş. Üzüldü ben nikahlandı diye?"
Sultan tası fırlatıp attı.
"Sen kim oluyorsun da benimle böyle konuşuyorsun? Ben haseki sultanım. Dört tane şehzadem var benim."
Prenses ayağa kalktı.
"Ben asıl kadın. Nikahlı olan kadın. Sen artık bir hiç."
Sultan ayağa kalkıp prensesin saçına yapıştı. Başını kurnaya daldırdı. Helen sultana saldırdı. Koşup duvara yapıştırdım.
"Sen ne yapıyor?"
Prenses korkmuştu. Sultan saçlarını sıkınca küçük bir çığlık attı.
"Beni iyi dinle Olivera. Ben senin bildiğin Sırp hatunlara benzemem. Canını alırım senin. Duydun mu beni? Benimle böyle konuşamazsın!"
Olivera kurtulmaya çalışıyordu ama bu imkansızdı.
"Ayrıca bundan hünkara bahsedersen senin dilini keserim. Duydun mu?"
Prenses hızla başını salladı. Sultan onu bıraktı.
"Gidelim Neslişah."
Hamamdan çıktık. Sultanın dairesine döndük. Sultan akşam olana dek haber bekledi. Sonunda Mercan ağa geldi.
"Kimi çağırdı hünkarımız?"
Ben de ağaya bakıyordum merakla. Ağa gülümsedi.
"Sizi çağırdılar sultanım."
Sultana bakıp gülümsedim. Hâlâ bir umut var gibiydi.

SULTANIN NEDİMESİ~NeslişahWhere stories live. Discover now