15.BÖLÜM: Davet

349K 11K 966
                                    

Daha önce hayatımda bir kez dahi görmediğim adamı tanıyor olduğuma yemin edebilirdim.

Siyah saçlarının arasına karışmış beyaz saçlar alnına düşüyordu, akşam karanlığında bile parlayan yeşil gözleri, ince kaşları, düz çizgi halinde duran dudakları ve burnu... Fazla babamdı. Ama bu sadece görünüş olarak sınırlıydı, etrafına yaydığı hava oldukça farklıydı. Babam her zaman gülümserdi, karşımda duran adamın bir kez gülümsediğini bile zannetmiyordum.

Bakışları üzerimden bir santim oynamazken tedirgince Pusat'a baktım. Tam da bana bakıyordu, gözlerimiz birleştiğinde titrek bir nefes bıraktım. Bir şeyler söylemek istediğinin çok net farkındaydım ama onların neler olduğunu bilemiyordum.

Uzun bir sessizliğin ardından, "Gidelim mi?" diye sordu. Cevap vermeden hala bana bakmakta olan adama döndüm. Konuşmaya niyetli durmuyordu, yapacağı tek şey izlemekti sanki.

"Söyleyecek bir şeyiniz yok mu?" derken sesim fısıltı gibi çıkmıştı ve dört beş adım ilerimizde duran kişinin beni duymadığına neredeyse emindim.

Pusat'ın anlattığı her şeyi bir kenara bırakıyordum. Yıllar sonra karşısına çıktığı torunun yalnızca yüzüne bakmakla mı yetinecekti? Değişmeyen ifadesi sorumun cevabını veriyor gibiydi.

Gülmek için kıvrılan dudağımı ısırarak engelledim. Bu durumda arkamı dönüp gitmek bana düşerdi. "Gidelim."

Eli bileğimi sardığında adımlarına ayak uydurarak yürümeye başlamıştım ki arkamdan gelen kapı kapanma, ardından arabanın çalışma sesi duraksamama sebep oldu.

Omzumun üzerinden geriye doğru baktığımda gitmiş olduğunu gördüm ve sinir sistemimin bir anda şaha kaldığını hissettim. Vay be, dedim içimden. Bir insana ancak bu kadar değersiz olduğunu açıkça gösterilirdi.

Gerçi tam olarak ne olacağını sanıyordum? Pişmanlık belirtisi ya da özür mü? Bizi hayatında istemediğini net bir şekilde belli etmiş, önemsemediği kişiler olduğumuzu anlamıştık. Neden şimdi durup dururken bir atak bekliyordum ki? Aptallıktı bu.

"Bir hatan olmalı," dedim sinirlerimi bastırmaya çalışıp, arabaya binerken. "O adamın beni istiyor olması imkansız. Tek bir kelam bile etmedi."

"Karşına çıkıp canım torunum bundan sonra benimle yaşa, diyecek hali yok herhalde," dediğinde sesindeki alay tonu o anda canımı daha fazla sıkmaktan başka bir işe yaramamıştı.

Dişlerimi sıktım, "Böyle bir şey beklediğim yok."

Cama doğru dönerek ağrıyan başımı koltuğun kenara yasladım. İçimde tarif edemediğim bir takım duygular çarpışıyordu. Babamla bu kadar benzer olmaları hesaplarımın arasında yoktu, yıllar sonra babamı görmüş gibiydim fakat hisler o kadar farklıydı ki... Kollarını açıp sarılmamı bekleyen biri yoktu karşımda.

Bir kopyaydı ve galiba bu daha çok acıtıyordu.

"Üzüleceğin aklıma gelmezdi," diye mırıldandı. "Neden üzüldü ki? Bir bok anlamadım."

"Üzülmedim," dediğimde sesim bariz bir şekilde üzüldüğümü ele veriyordu. Tamam, benim için kan bağından ziyade can bağı önemliydi ama şimdi neden böylesine üzgün hissediyordum? "Geldik mi?"

"İki dakika."

Araba durana kadar başka bir şey konuşmamıştık. Durduğunda kemeri çıkarıp arabadan ineceğimde, "Konuşmayacak mısın?" dedi.

Konuşacaktım. Kelimeler ağzımdan dökülebilseydi.

"Benimle olmayı kabul ettin, bunun geri dönüşü yok."

SİYAHOnde as histórias ganham vida. Descobre agora