6.BÖLÜM: Talihsiz Gün

383K 12.2K 1.7K
                                    

Hayatın tepetaklak olması çok anlık bir şeydi sanırım. Boğazıma yapışan ele başka bir açıklama getiremiyordum.

Beni gıcık eden birinin doğum gününe gelmiş, son günlerde sinirlerime oynamaktan bıkmayan Utku'ya denk gelmiş, elinden kurtulmaya çalışırken bizi bir adamı bulmamız için eve göndermiş, geri geldiğimizde ürkütücü arkadaşlarıyla karşılaşmış ve tam kurtulduk gidiyoruz derken evden fırlayan adamı Timuçin yakalamaya çalışmıştı.

Ama başarılı olamadı. Elinden kaçan adam en yakınında beni bulduğu için bedenimi tuttuğu gibi elini boğazıma sarmıştı.

Bağıra çağıra bir şeyler söylerken nefes alamadığımdan morardığıma emindim. Biraz daha güç kullanmaya devam ederse sonuçlar çok daha kötü olacaktı ve o an kurtulmak için tek bir hareket dahi yapamıyordum. Ani saldırı şoka uğratmış, beynim gitmeyen oksijen yüzünden devre dışı kalmıştı.

Şule'nin çığlığı belli belirsiz kulaklarıma dolarken sürüklenmeye çalışan bedenim artık kendime gelmem gerektiği uyarıları veriyordu. Kurtulmalıydım, nasıl yapacağımı bilmiyordum ama adamın kontrol etmediği gücü öldürmek üzereydi.

"Bu gerçek bir yanlıştı," diye konuşan Pusat'a baktığım için gürültünün ortasında dediğini sadece ben anlayabildim. Gözlerimiz birleştirdiğinde dudağını oynatarak bekle dedi. Bu durumdayken yapabileceğim tek şey dediğine uymaktı. 

Etrafımız gittikçe kalabalıklaşırken sesler yükselmeye devam ediyordu. Her öne atılan kişiyle adam bir adım geriye gidiyor ve boynumdaki eli daha da sıkılaşıyordu. 

Pusat, Utku'ya saniyelik bakıp kafasını yavaşça hareket ettirdi. Ve Utku'da karşılık olarak bir adım daha attı, adam ona dönüp bağırmaya devam ederken yalnızca birkaç saniye sonra boğazımdaki baskı ortadan kalmış ve kendimi Pusat'ın kolları arasında bulmuştum.

Beni uzaklaştırdığı an Utku ve Timuçin adamın tepesine çöktü. Korkudan titreyen vücudumla beraber yere oturduğunda önüme düşen saçları yüzümden çekip kulağımın arkasına sıkıştırdı. Gözleri hızlıca yüzümde gezinirken Şule'nin, "Arya," diye bağırması ve yanımıza geldiği an yüzümü kendine çevirmesiyle ona döndüm. O da benim gibi titrerken ağlayarak yüzüme bakıyordu. "İyiyim," demeye çalıştım. Çok ciddi bir hasar almamış olmalıydım, bıçak falan dayamamıştı sonuçta. 

"Yüzün mor geri zekalı!" diye var gücüyle bağırdığında, "Hastaneye gidiyoruz," dedi arkasından Utku.

Pusat'a yaslı olan vücudumu kaldırmak istediklerinde, "Bekle," dedim güç bela. "Sadece herkes dursun."

İnsanlar yavaş yavaş dağılınca, "Eve gitmen gerekiyor," dedim ağlamaya devam eden Şule'ye. 

Küfredip, "Hiçbir yere gitmiyorum," dedi.

Gitmeliydi. Kemal amcanın ne kadar can sıkıcı biri olduğunu çok iyi biliyorduk, onun baskısı bazen Şule'den sekip bana bile ulaşırdı.

"Gitmen gerek Şule, saat çok geç oldu."

Evet, can derdindeyken bunu düşünmek çok saçmaydı fakat gerçekten gitmeliydi. Ne kadar geç giderse durum o kadar karışırdı, yaşananları Kemal amcaya anlatmak zorunda kalırsa bir daha ömür billah dışarıya çıkmasına izin vermeyebilirdi. Aşırı kuralcı ve sık boğazdı.

"Ona ayağımı incittiğim için geç kaldığımızı söyle," dedim artık son gücümle.

"Gitmiyorum Arya, çok kötü gözüküyorsun."

"Altı üstü boğuldum," diye gülerek söylediğimde bu bir tek onu sinir etmemişti. Yaslandığım beden gerilirken Utku ayağını sinirle yere vurdu. Sanırım dalga geçmenin sırası değildi. "Onu eve bırakabilir misiniz?" diye bana endişeyle bakan üç çift gözün sahiplerine sordum.

SİYAHWhere stories live. Discover now