-44-

4.3K 236 44
                                    

Merhaba! Okuma sayısı düşüktü ve yorumlar ayrıcada votelar. Beğenmedim memnun değilim. Her neyse. 

Yorum yapan melekleriim;
HeloiseDuncan-ZeynepYelegen-eserrahcgl-AhsenEkinci-aleynarry-melekdemirstyles-FulyaManioglu

HER BÖLÜM BANA UZUN YORUM YAPAN; 
mdnemzlm

 Önümdeki ağaçları inceledim. Evin önündeki bankın çok güzel manzarası vardı. Çok ilerideki nehrin başı gözüküyordu. Ağaçlar etrafı kaplıyordu. Yorgun hissini alıp uzakları götürüyordu. Size acı veren çoğu şeyi alıp götürebilirdi burası. Sevgilimin kollarında geçirdiğim bir geceden sonra sabah burayı keşfetmiştim. Daha önce bu bank ve manzara hiç dikkatimi çekmemişti. Sanırım etrafımı incelemeyecek kadar düşünceliydim ama bunlardan kurtulacağımı düşünüyordum. Sanki rahatlayacaktım ve dünyaya ben hâkim olacaktım. Savaş fikri hala beni ürpertiyordu ama Harry haklıydı. Yoksa sadece biz değil kimse mutlu olamayacaktı. Arkamdaki nefesi hissettim. Bu supersonic özellikler bu yönden çok iyiydi. Tanıdık koku burnuma doldu. Onun bu kendine has kokusunu seviyordum.

Büyük elleri omuzlarımı sardı ve burnunu boynuma sürttü.

“Gittiğini sandım.”
Ona güldüm ve dönüp onun sarılışına karşılık vermek istedim ama kolları beni sarmıştı.
“Seni görmeden gidemezdim ayrıca Kevin gelmedi.”
Gözlerini devirirken yanıma oturdu ve pis bir sırıtışla üstümdeki uzun kollu tişörtün kollarını sıvadı.
“Tanrım..” diye mırıldandım.
Hızla dudağıma öpücük bıraktı. Bileğimde dövme gibi duran kalp şekli vardı. Dün kanla bileğime kalp çizmişti ve şuan dövme gibi duruyordu.
“Çok güzel.” Dedi ve kendi bileğini de sıyırıp bana gösterdi onda da aynı şekilde vardı.
“Artık herkes senin birine ait olduğunu biliyor.”
Ona gözümü devirmek istedim ama boş verdim. Sanırım onu bozmamalıydım. Ayrıca bu çokta hoş durmuştu.

Ona baktım ve bana bakan parlak yeşil gözleri dikkatimi çekti. Uzun zamandır bu kadar parlak değillerdi. Dudaklarımı onunkilerle buluşturdum.

“Sevgilim bu çok güzel.”
En azından ona yanaşmaya çalışanlar bileğini görüp uzak dururlardı.

Birkaç saat sonra Kevin tek başına beni almaya geldi. Hepimizle selamlaştı-Harry dışında-. Bu beni kızdırdı. Aslında Kevin dışarıdan gayet karizmatik ve doğru bir adammış gibi gözüküyordu. Ama farklıydı. Bana dünkü öfkesi olmadığı için kendimi şanslı hissettim. Rupert ona bişeyler ikram etmekte kararlıydı ama kabul etmedi. Hemen gitmemiz gerektiğinden bahsedip durdu.

Zaten çantam yoktu ama Rupert benim için şehre inmiş ve birkaç tane kıyafet almıştı. Onları çantaya koymuştum. Çantayı sırtım taktım. Harry kapının pervazına dayanmış, dışarıda konuşan Louisa ve Kevin’a bakıyordu. Elimi omzuna koyduğumda bana baktı.

“Gidip gitmemen konusunda hala kararsızım.”

Başımı salladım. Zaten belli oluyordu. Kevin’ı sevmediği de çok belliydi ama yapabileceğimiz bişey yoktu. Güvenip gitmeliydim.

“Ne zaman birine güvensek bir sorun çıkıyor.” Dedi sesi soğuktu.

Ona sarıldım ama beni kendinden uzaklaştırdı ve başını eğip gözlerimin içine baktı.

“Sana bişey olmasını istemiyorum. Kendine dikkat etmeni istiyorum. Eğer yanlış bir şey hissedersen kaç.”
Başımı salladım ve gergin havanın uzaklaşması için gülümsedim. Oda gülümsedikten sonra beni öptü. Benim hakkımda bu kadar endişelenmesi bazen gurur kırıcıydı. Sonuç olarak bende kendimi koruyabilirdim.

“Seni seviyorum.” Dedim dudaklarından ayrıldıktan sonra “Endişe etme her şey iyi olacak.”

Başını salladı ve elinin tersiyle yanağımı okşadı. “Ayrıca Kevin’la ders dışı konuşma.” Diye homurdandı.

Onun bu haline kıkırdadım. “Kıskanç melek havaların çok havalı.”
Oda benim gibi güldü. “Bebeğim ben hep havalıyım, bilirsin.” Bana göz kırptı ve beni bir kez daha öptü. Beni özleyeceğini biliyordum, bende onu özleyecektim ve dün ki kan yeminiyle alakalı garip hissediyordum. Sanki Harry’le evlenmiş gibiydik. Bu düşünce aslında hoşuma gitmişti. Ah! Biliyorum ben evliliği hiç düşünmezdim ama bu evlilik mevzusunun içinde Seksi bir melek varsa beni fazlasıyla etkiliyordu.  Sanırım o beni hep etkiliyordu.

“Bilmez miyim?” diye dalga geçtim.

Bana sarıldı ve arkadan bir ses duyduk. “Diana! Gitmeliyiz.”

Ona veda etmek istemiyordum. Oda olsun istiyordum ama başkaları onu istemiyordu. Geri çekilip bana gülümsedi.

“Beni özle.”
“Sen yanımdayken bile seni özlüyorum.”

Ona gülümsedim ve arkamı dönüp Kevin ve Louisa’nın yanına doğru yürüdüm.



Mistrallerin yaşadığı yer uzak sayılmazdı sadece yarım saat hızlı koşarsan buraya vara biliyordun. Kevin’la yolda hiçbir şey konuşmadık. Aslında bu benim yararıma oldu çünkü yolları ezberlemeye çalıştım. Yani Harry’nin bahsettiği gibi başıma bişey gelirse yolları bilirsem her şey benim için daha iyi olurdu.

Kabilenin yaşadığı yer ağaçların arasındaydı. Bir ara kendimi Kızılderili sandım çünkü mistraller çadırlarda yaşıyorlardı. Yaklaşık 25-30 arası çadır vardı.

“Yanımdan ayrılma.” Dedi Kevin ona neden demek istedim ama bakışlar yeterince şey anlatıyordu. Bulundukları dairesel alana girdiğimizden sonra bir sessizlik oluşmuş ve herkes çadırın dışarı çıkmış bize bakıyorlardı.

“Beni öldürme olasılıkları var mı?”
Kevin küçümseyici bir bakış attı ve yarım ağız “Ben söylemedikçe yüzde 1.”
“Ah sevindim.”

Ortadaki diğerlerinden daha büyük çadıra yürüyorduk. Herkesin bakışları öldürücüydü. Ben ne yapmıştım bu insanlara? Öfkeli topluluktan mırıltılar gelmeye başladılar. Kevin çadırın içine geçmemi söylerken bunu severek yaptım. O girmemişti ama bunda bir sakınca görmemiştim. Sonra Kevin’nın sesini duydum.

“ÖĞLEN YEMEĞİNDEN SONRA HERKES ATEŞİN BAŞINDA OLSUN.”

İçeri girdiğinde ona baktım. “Beni yakmayacaksınız değil mi?”
Gözlerini devirdi ve yürüyüp yeni fark ettiğim masaya oturdu. Karşısına oturmamı işaret ettiğinde çantayı kenara koyarak oturdum.

“Bu nefreti kişisel algılama. Bu nefretin yüzde yetmiş beşi sevgiline.”

Kızmamak elde değildi. Hırlamış gibi bir ses çıkardım. “O iyi biri.”

Bana öyle bir bakış attı ki kendimi bir  ara gerizekalı sandım. Omuz silkti. Umursamıyordu.

“Louisa olmasaydı, seni öldürüp herkese bir iyilik yapardım.”
“O zaman öldür gitsin ama sonra başına geleceklerden kimse sorumlu olmaz.”

Güldü.  Ayağı kalktı ve oturduğum sandalyenin önüne gelip ellerin yanına koydu. Yüzüme doğru eğilirken kaçmadım. Bu onu bozsa da belli etmedi, kendimi güçlü göstermeliydim. Adım buralara kadar gelmişken bu adı kirletmemeliydim. Sanki yeterince kirlenmemiş gibi.

“Beni tehdit etme.”
“Sende beni etme.”
Alayla güldü. “Beni seni tehdit etmiyorum açıkça sana yapmak istediğimi söylüyorum.”

Gözlerimi devirdim ve onu ittim. Buna şaşırmış olacak ki geri sendeledi ama kendini toparlayıp hırladı. Ayağı kalktım.

“Biz iki kişiyiz, kaçarak kendimizi kurtarırız ama siz? Bu kalabalıkla kaçamazsın ve en kötüsü ne biliyor musun? Sizin var olduğunuzu anlayacaklarında başınız fena derde girecek dostum.”

Söylediklerim onu sıkıca tuttu. Düşündü belki de ama tek bir kelime etmedi. Çadırın çıkışına doğru yürürken “Sana yardımcı olacak birini çağıracağım.” Dedi kararlı sesiyle.
“Ne saçmalama? Beni öldürürler.”
“Aslan kediye dönüştü.”


Betty tahmin ettiğim gibi beni öldürmeye falan çalışmamıştı. Gayet sıcakkanlıydı ve bana sürekli gülüp durmuştu. Onu Jess’e benzetmiştim ve içimde bir yerlerde özlem kırıntılarının olduğunu fark etmiştim. Tüm bakışların odağında bu küçük kasabayı gezdik. Burada herkes benim akrabamdı aslında. Beni öldürmek isteyen akrabalar. Betty’e hayatımdan birkaç şey anlattım çünkü biliyordum bunları anlatırsam yayılacaktı ve belki bu şekilde kendimi düzeltebilirdim. Ona iyi izlenim bırakırsam bu bütün herkese yayılırdı. O da bana hayatından bahsetti, nasıl mistral olduğunu anlattı. Bana güvendiğine sevinmiştim. En azından bana kötü bakışlar atmamıştı.

Öğlen yemeğine kadar bana etrafı dolaştırdı sonra beraber tavuk yedik. Mistrallerin yemek yeme gibi bir alışkanlığı yokmuş ama yerlerse daha güçlü oldukları açıkça belliymiş.

Öğleden sonra kasabanın biraz ilerisindeki ateşe gittik. Bakışlar yine korkunçtu ama halk bana alışacağa benziyordu çünkü başıyla uzaktan selam veren birkaç kişi vardı ve Jack isimli bir çocuk benle konuşmaya çalışmıştı ama Betty onu engelledi çünkü Kevin öyle istiyormuş. 

Kevin’nın hakkında da çok fazla bilgi edindim bu sürede. Kevin ilk mistral olanların arasında ilk 5’teymiş. Sevgilisi ve ona yabancılar saldırmış, sevgilisi için çok geç olsa da Kevin kurtulmuş. Kevin’nın çok fazla bilgisi varmış. Bunu kabile ile paylaşırmış ama anlattıkları kadar anlatmadıklarının olduğundan bahsetti Betty. Garipti ve bencilce.

Ateşin başındaki insanlar zaman geçtikçe çoğalıyordu. Heyecanlıydım. Betty “Bu konuşma senin için olacak.” Diye fısıldadı kulağıma. Bana bu bilgileri verdiği için şanslıydım.
“Neden?”
Gözlerini gözlerimden kaçırdı “Kırılma ama bence herkes bunu hakkediyor.”
Başımı sallayarak onu onayladım. Umarım çıkıp hayatımı anlatmamı istemezlerdi.
Betty aklımı okumuşçasına “Senden bilgi isteyecekler, konuşmanı şimdiden hazırla.”
“Ne?”
“Bunu sana söylememem lazımdı ama-omuz silkti- hazırlıksız yakalanmanı istemedim.”

Ona gülümsedim ve teşekkür ettim.

Beklediğimiz an geldi. Kevin daire şeklinde sıralanmış insanların ortasına geldi. Bir an herkes sessizleşti. Bu toplumun ona olan saygısı çok fazlaydı. O elini aşağı indirdi ve burada bulunan herkes oturdu.
Betty”Otur.” Diye fısıldadı.

Bende herkes gibi yeri oturup bağdaş kurdum.

“Buraya neden toplandığımızı merak ediyorsunuz ama sizin de bu olanları bilmeye hakkınız olduğunu düşündüm. Kimseye tanımadan yargılamamalıyız. Bu yüzden aramıza yeni katılan Diana’yı buraya çağırıyorum. Bize hayatından bahsetmesi için.”

Gözleri beni kalabalığın içinde buldu. Ayağı kalktım. Ne söyleyeceğimi bilmiyordum ama Kevin’nın yanına doğru yürüdüm. Kevin çarpık bir gülümsemeyle bana karşılık verirken ona buz gibi ifadeyle baktım.

“Konuya hemen gireceğim. Benden nefret ettiğinizi biliyorum, bakışlarınızdan bunu anlayabiliyorum. Adım buralara kadar gelmiş ama temiz sayılmaz. Sizi tehlikeye atacağımı düşünüyorsunuz. Sizi kullanıp atacağımı düşünüyorsunuz. Kovulmuş melekleri düşman olarak görüyorsunuz ama yanılıyorsunuz DOSTLAR! Biz sadece barış istiyoruz. Bugün bize yarın size! Bu yüzden savaş istiyoruz.”


Konuşmadan sonra herkes dağıldı. Daha yumuşamış gibiydi. Konuşmam yaklaşık bir saat sürmüştü. Tüm tutsaklık anılarımı ve yaşadıklarımı ortada dönen olayları anlatmıştım. En iyisi de buydu. Akşam Betty ile takılırken Kevin beni çağırdı. Çadıra girdiğimde elindeki telefonu gördüm. Burada telefon kullanılıyordu?

“Sevgilin.” Dedi bana uzatırken ondan biraz uzaklaştım ve telefonu kulağıma götürdüm.

“Harry?”
Pürüzlü sesini duydum. “Seni özledim şimdiden.”
“Bendi.”
“Her şey yolunda mı?”
“Evet, bugün her şeyi anlattım.”
Homurdanma sesi duydum. “Onlara hiçbir şey anlatmak zorunda değilsin.”
“Biliyorum ama istedim.”
“Peki. O lanet olasıca aptal sana bişeyler öğretti mi?”
“Hayır bugün tanıştım. Sanırım yarın başlayacağız.”

Yan gözle Kevin’a baktığımda kitap okuduğunu duydum. İstese beni hatta Harry’i rahatlıkla duyabilirdi.

“Arkadaş edindim. Betty çok iyi bir kız. Bana herkesten farklı davranıyor.”
“Bunlar seni cezbetmesin. “
“Olumlu düşünmelisin biraz olsa da.”
“Endişelenmeli miyim? İçimden bir ses bir daha bana gelmeyeceğini söylüyor.”
Kahkaha attım. “Aptal!”
“Yemini unutma.” Dedi tehditkâr bir sesle. Dalga geçtiğini biliyordum.
“Asla! Seni seviyorum.”
“Seni seviyorum.”

Harry’e veda edip, telefonu Kevin’a verdim.Telefonu verirken Kevin’nın gözleri bileğime takıldı ve kurnazca gülümsedi. Bunu küçümsediğini göre biliyordum ama bu hoşuma gitmişti. Harry beni seviyordu ve bende onu. Daha önemlisi olamazdı. Olmamalıydı.

“Ne üzerine ettiniz?” dedi başıyla oturmamı işaret ederken. Kitabı masanın üzerine bıraktı.
“Ölmek.”
Başını salladı. Belki de küçümsememişti.
“Beni kötü görme ama nasıl tanıştınız?”
Omuz silktim. “Beni öldürmek için görevlendirilmişti.”

Kevin’nın gözleri kocaman açıldı ve ardından kahkaha attı. “Ne yani? Seni öldürmek istiyordu ama şimdi aşkınız üzerine yeminlisiniz. Vay canına! Hiç böyle bir aşka şahit olmamıştım.”
Gülümsedim ve bileğimi bakarken “Bende.” Diye fısıldadım.
“Peki neden?”
Ona baktım. Ne demek istediğini anlamamıştım. Anlamadığımı anladığında “Neden öldürmek istiyordu?” diye açıkladı.
“Çünkü nefil kanına sahiptim. Melekler-“
“Ne?” dedi aniden sözümü keserken.
“Nefil-“
“Tanrım!” diye bağrdı ayağı kalkarken. “Bana yalan söylediğini söyle.”
“Ha-hayır.”
“Bunu daha önce nasıl söylemezsin.”
“Ben-“
“Bunu egonu okşamak için demiyorum ama yaşayan en güçlü mistral olduğunu bilmeyecek kadar aptalsın!”


SINIR KOYDUM. +400 READ-+70 VOTE-15 YORUM
SINIR GEÇMEZSE FİNAL GELMEZ.
HAFTAYA FİNAL GELECEK. HAFTA İÇİNDE İKİNCİ KİTAP HAKKINDA BİLGİLENDİRECEĞİM. 

Meleğin Fısıltısı (Harry Styles Fanfic)Where stories live. Discover now