2

126 35 1
                                    

Günlerden Pazartesiydi. Gözlerim kontrolüm dışında erkenden açılmıştı ve aklımda sadece bir şey vardı. Açelya. Günlerdir beni meşgul eden tek şey Açelyaydı. Fakat ona layık bir isim bulamamıştım ve daha sonrasında düşünmeyi bırakmıştım. Üstelik bugün yine oraya gidecektim, annem üzerine basa basa söylemişti. Pazartesi, perşembe ve bana bağlı olarak cumartesi günleri oraya gidecektim. Gideceğimi biliyordum çünkü annem beni evden göndermek için bahane arıyordu. Neden göndermesindi? Duvardaki siyah saatten gözlerimi çekip yeşil pijamalarımın kol kısımlarını çekiştirdim. Annemin odama gelmesine daha yarım saat vardı. Yorganım üzerimdeydi, dümdüz sırt üstü uzanıyordum.

Eğer oraya gidiyorsam, kesinlikle ünlü birisi olmalıydı Chanyeol. Annem beni düşünmezdi, fakat popülerlik ve lüks onun vazgeçilmeziydi. Ben ise ara sokaklarda birkaç hayvanla koyun koyuna yaşayabilecek kadar uzaktım lüksten. O sırada rahatsızca sağa doğru dönmüştüm. Dizlerimi kendime çekerek gözlerimi kapattım. Onu merak etmiştim, fakat hiçbir şekilde araştırmamıştım. Ben sadece yaşamayı gereksiz buluyordum, aptal değildim. Chanyeol'le uzun süre görüşeceğimin farkındaydım ve onu ben tanımak istiyordum. İnternetten okuduğum birkaç övgü dolu yazı başlamamış olan tüm bağlarımızı koparabilirdi. Para üzerine kurulu sahte bağlarımızı. Yine de itiraf etmeliydim, yöntemini iyi biliyordu. Beni nasıl fark etmişti, o tohumları nasıl bulmuştu, nasıl ellerimi öyle rahat kavrayabilmişti? Benim ellerimi.

O sırada ellerimi gözlerimin önüne getirip avuç içlerimdeki şekilli çizgileri takip ettim. Sanki birer kesik izleri gibiydiler. Ellerimi hafifçe kapattığımda direkt içeri göçüp büyük bir iz yaratıyorlardı. İstemsizce parmaklarımla yumuşak deriye dokundum, fakat huylanmamla geri çekildim. Her ne kadar istemesemde sakince yorganı üzerimden çekip attım. Annem odaya girmeden önce adımlarımı banyoya yönlendirdim. Üzerimdeki yeşil pijamayı sakince çıkartıp diğer kirli yeşil pijamalarımın yanına gönderdim. Bileklerimdeki pamuğu yavaşça çıkarıp kapanmış deriyi izledim, aynı zamanda minik çöp kutusunu açıp elimdeki pamuktan kurtuldum. Test etmek için musluğu açıp bileğimi suyla temas ettirdim. Hafif bir sızı beni ele geçirdiğinde suyu kapatıp geri çekildim. Soğuk mermerle sırtım temas ettiğinde titremiştim.

''Bunu bir daha yapma Baekhyun.''

Gözlerimi kapatıp çıplak bileklerimi çarpraz bir şekilde çıplak göğsüme bastırdım.

''Yapma.. Yapma..''

Fısıldayarak konuşuyordum. Kaç kez bu sahneyi yaşayacaktım bilmiyordum. An geliyor ve ben, ben olmaktan çıkıyordum. Sanki iki Baekhyun'la yaşıyordum. Birisi bedenime zarar vermek için yanıp tutuşurken bir diğeri iyileştirmek için elinden geleni yapıyordu. Su bileklerimi yakmıştı. Ilık su ve köpük eminim daha fazlasını yapacaktı. Fakat duş almalıydım. O sırada hafifçe gülümsedim. Bir annem vardı, saçlarımı bile yıkamaktan aciz.

İnsanlar üşengeçti. Üşengeç oldukları için bir çok ürün üretiyorlardı. Çekmecemdeki spreyi kavrayıp saçlarıma sıktım. Yağların yok olmasını sağlayan kuru bir şampuandı bu. Dakikalar içinde saçlarım eskisi gibiydi, bir süre daha böyle idare edebilirdim en azından. Bedenimi ise banyodaki bezle temizlemiştim. Klozetin üzerine oturmuş ve tüm vücudumu ıslatıp gerekli yerleri dikkatli bir şekilde temizlemiştim. Mükemmel olmamıştı, fakat ter kokumu yok edebilmiştim. Annem ise odamdan gideli yarım saat oluyordu. Kapıma dört kere vurup, üç saniye bekleyip iki kez daha tıklatmıştı. Ardından kısa sürede hazır olmamı ve aşağıya gelmemi söylemişti. Yarım saat gecikmek demek, işiteceğim sıkı bir azar demekti.

Derin bir nefes bırakıp spreyi yerine bıraktım. Bugün mavi kot pantolon giyinmiştim. Üzerimde beyaz bir gömlek, o beyaz gömleğin üzerine siyah fakat beyaz puantiyeli bir kazak. Beyaz gömleğimin yakası kazağın ardından görünürken siyah spor ayakkabılarımla merdivenlere yönelmiştim. Yine ayaklarım üşüyecekti, ama itiraz etmeye halim yoktu.

ToprakOnde histórias criam vida. Descubra agora