25 🌸 ansızın gelen kavalye 桜

Start from the beginning
                                    

"Çok güzel olmuşsun..." diye aynı anda birbirimize iltifat ettiğimizde, arkamda dikilen Rae Yun homurdanarak yanımdan geçti ve Jimin'in arkasında dikilen, ne zamandır orada olduğunu anlayamadığım saman beynin yanına gitti. Jimin, elini ensesine atarak alt dudağını dişlerken bakışları siyah rugan ayakkabılarına dikilmişti. Utanıyordu, tıpkı benim gibi.

Sonunda arkasına sakladığı elini öne çıkarıp, tuttuğu beyaz hediye paketini bana uzatırken, "Sana bir şey getirdim." dedi aşık olunası bir heyecanla. "Kıyafetine yakışacak bir şey."

Dilim damağım yıllardır su içmiyormuşum gibi kupkuruydu. Elinden hediye paketini alıp gülümseyerek açarken bakışlarını üzerimde hissediyordum. Henüz topuklularımı bile giymediğim, maskesini de ona vermediğim doğruydu lakin hepsini birden unutmuş gibiydim. Yalnızca ona ve bana takdim ettiği şeye odaklanmıştım.

Poşetin içinden çıkan dal benzeri uzun bir ipin üzerinde irili ufaklı boncuklarla süslenmiş pembe kiraz çiçekleri vardı. Bir taca benziyordu, açık bıraktığım saçlarıma ve toz pembe elbiseme eşlik edebilecek oldukça güzel bir taç.

Minnetle gülümseyerek hediyeyi ona uzatırken, "Benim için onu takar mısın?" diye sordum. Yüzüne yerleşen rahatlama duygusuyla tacı elimden aldı ve bana biraz daha yaklaşarak saçlarımın üzerinde iki kez dolayarak toka biçimindeki ucunu saçlarıma iliştirdi. Ardından geri çekilerek gururla yaptığı işe bakarken kafasını sağa sola salladı ve içerlenerek, "Hata yaptım," dedi. "Bu kadar yakışacağını bilseydim almazdım."

Küçük bir kahkaha atarak vitrine doğru ilerledim ve ufak aynadan görüntüme baktım. Yakışmıştı, güzel çiçekleriyle ve saçlarıma sağladığı uyumla elbisenin bir parçası gibi görünüyordu. Tatmin olmuş bir biçimde geri dönüp kalın topuklu ayakkabılarımı giydikten sonra boyuna neredeyse yetiştiğim Jimin'in koluna girdim. Myung Soo'nun babasından bu gecelik ödünç aldığı beyaz jipe doğru giderken, "Teşekkür ederim." dedim minnetle. "Hediyen çok güzel."

"Sahibine çekmiş." dedi anında. Kalbimi yerinden oynatmayı her seferinde ustaca başardığından artık şaşıramıyordum. "Yah Jiminie~" diye aegyo dolu sesle göğsüne hafifçe vururken gözlerini kısarak "Sahibi benim!" dedi alayla. Yüzüm anında asılarak kolundan çıkarken tekrar beni tutarak kendine çekti ve ikimiz de gülerken "Şakaydı." dedi neşeyle.

Arabaya binip on dakikalık bir yolculuğun ardından balonun düzenlendiği okyanus manzaralı salona ulaşmıştık. Rae Yun'un ön koltuktan uzattığı gri renkteki çift maskesini alarak birini Jimin'e uzattım. Bangtan henüz parlayan döneminde olmasa dahi onu Busan'da, özellikle bizim okulda tanıyan bir yığın kişi vardı. Baloda benimle görülmesi koca bir sansasyon yaratırdı ve bunca yıl yapmaya çalıştığımız her şey alt üst olurdu. Bu sebeple, balonun böyle oluşu işimize gelmişti. Yüzünün yarısını kaplayan gri maskeyi taktıktan sonra çok dikkat edilmediği sürece tanınmayacak hale gelmişti. Zaten balo boyunca köşelerde takılarak ışığın olmadığı kısımları tercih edeceğimizden de pek bir sorun çıkacağını zannetmiyordum.

Ben de kendi maskemi Rae Yun ve Myung Soo ile birlikte taktıktan sonra arabadan indik ve salona doğru ilerlemeye başladık. Gökyüzü kızıl ve mavi renklere bürünmüş yaklaşan karanlığı bekliyordu ve içeriden gelen yüksek müzik seslerine bakılırsa balo bir saat erken başlamıştı.

Güvenliğin pek sıkı olmayan denetiminin ardından -yalnızca maskeli yüzlerimize bakıp isimlerimizi sormuştu- içeri girdik ve girişin sol kısmını kaplayan, içinde mezelerden akla hayale gelmeyecek meyvelere kadar yığınla yiyecek ve içecek bulunduran açık büfeyi arkamızda bırakarak masalara ilerledik. Üst kısmını açık kahverengi tülle sarmaladıkları, krem renkli yumuşak sandalyelerle çevrili dört kişilik ve ortasında üç kollu şamdan bulunduran masalardan en köşedekine yerleşirken, henüz mekanın pek kalabalık olmadığını fark ettim. Belki de sandığımız kadar kişi de gelmezdi ve böylece endişelenmek durumunda kalmazdık.

cherry blossom | pjm Where stories live. Discover now