25 🌸 ansızın gelen kavalye 桜

Start from the beginning
                                    

Afallamış bakışları göz bebeklerine kadar sinen şaşkınlıktan belliydi şimdi. Koca bir tebessüm dudaklarına yerleşirken beni gövdesine doğru çekip sıkıca sarıldı ve saçlarıma birbirinden yakıcı onlarca öpücük kondururken "Hayatımın en güzel hediyesisin sen." dedi. "Hiç hak etmediğim bir hediyesin."

Varlığım bir anda çiçeklenmişti sözleriyle. Kendimi dünyanın en şanslı insanı hissetirecek kudretteki ruhunu ömür boyu kendime saklamak istedim. Kollarımı karşılık olarak sıcacık bedenine sarmalarken yüzümü gömdüğüm boynunun huylandığı kısmını öperek, "Kavalyem." dedim. "Hayatımın biricik kavalyesi."

Her gece, ağlayarak kurduğum düşlerin gerçeğe ilmek ilmek dokunuşunu görüyordum sanki. Bir peri masalının ortasında gibiydim ve her şey kalp okşayan bir senaryonun ürünüydü. Kahkahasından öpüşlerine kadar masalsıydı. Kıkırdayarak saçlarımı okşarken "Sshh...Annemin geldiğimden haberi yok." diyip dudaklarına işaret parmağını bastırarak haylaz bir çocuğun işlediği kabahati örtmeye çalışan haline kadar, tümüyle masalsıydı hem de.

Heyecandan ölüyordum. Baloya saatler kala odamda Rae Yun ile hummalı bir hazırlığa girişmiştik ve bu tür şeylerle aramın olmadığını belli edercesine sakar davranıyordum. Önce, elbisemin küçük bir kısmına ruj sürmüş ve yarım saat onu çıkarmayla uğraşmış ardından rimeli halıya düşürüp diğer yarım saatte de onunla ilgilenmek durumunda kalmıştım. Üstelik Rae Yun'un elbisesinden yanlışlıkla koparttığım ufak çiçeği -zaten elbisenin üzerinde emanet gibi duruyordu- ve en sevdiğim inekli bardağı kırdığımı da sayarsak resmen tüm lanetleri üzerinde taşıyan bir cadıya dönmüştüm.

Fakat tüm bunlara rağmen, mutluluktan ölmek üzereydim. İstediğim iki şey aynı anda oluyordu ve ben uzun zaman sonra ilk kez böylesine neşe saçıyordum. Bu nedenle yaptığım sakarlıkların hiçbirini kafama takmıyordum, Rae Yun da bu nedenle bana hiç kızmamıştı.

Üst kısmı çiçek işlemeli dantellerle kaplı, belinden tül eteğine doğru çiçek dantellerinin ara ara uzandığı omuzdan askılı toz pembe elbisemin fermuarını çekip, su dalgası yaptığı karamel rengindeki hafif seyrelmiş saçlarımı omuzlarımdan aşağı bıraktı. Sesi cıvıl cıvıldı.

"Gerçek bir prenses oldun Sujin-ah!" Ellerini kavuşturarak tamamen onun ürünü olan elbisemi ve yüzümü inceledi. Elbiseyi birlikte seçmiş, makyajımı ve saçımı ona yaptırmıştım. Çünkü Rae Yun, moda konusunda benden yüzlerce adım ileride olan bir dahiydi.

"Sen de nükleer bomba gibi oldun Yun, şu asalete bak!" derken hiç olmadığım kadar ciddiydim. Son anda karar verdiği; üstten taş işlemeli, mürdüm rengi belden oturtma zarif elbisesi onu öylesine güzel göstermişti ki, ilk denediği elbiseler yanında bir hiç kalırdı.

Masadaki pudrayı alıp yanaklarıma hafifçe sürerken, "Bunu iltifat olarak alıyorum." diyip güldü.

Ona imalı bakışlar atarak "Saman beyin alev alacak." dediğimde kaşlarını çatarak utanan ifadesini beceriksizce gizlemeye çalıştı. Ancak Rae Yun'du bu, ben bir şey söylersem o bin katıyla döndürürdü cevabı. "Bence başka birileri çoktan kül oldu ama neyse." diyip bana bıyık altı bir gülüş atarken gözlerimi devirdim.

Son hazırlıklarımızı da yapıp parfümden ozon tabakasını delecek hale gelen odadan çıkarken kapı zili duyuldu. Elimde tuttuğum topuklularla aşağı hızla inerken Rae Yun da maskeleri salondaki masanın üzerinden alarak yanıma ulaştı.

Kapıyı açar açmaz gözlerimi kamaştıran kişiye utangaçça gülümserken onun irileşen gözleri kalbimi çarptırıyordu. Jimin, kenarları gri geri kalan kısmı lacivert renkteki kadife ceketi, içine giydiği likralı beyaz gömleği ve altındaki siyah pantolonuyla muhteşem görünüyordu. Gürleşen siyah saçlarını sağ taraftan ikiye ayırmıştı ve teni ışıl ışıldı. Gözlerimi ondan ayırabilirsem eğer, konuşmayı becerebilecektim.

cherry blossom | pjm Where stories live. Discover now