Bölüm Başlığı

113 14 4
                                    

Anonsla birlikte yerimizden kalktık ve  yukarı çıktık. Altı kişi beraber ikinci sıraya oturduk. Bu arada Müdüre kürsüde konuşmak için hazırlık yapıyordu. Salon dolunca her renkten her dilden her dinden insan olduğunu fark ettim. Sonunda mikrofon açıldı. Müdüre konuşmaya başladı: " Sevgili öğrenciler, buraya geldiğimizde hepimizin bir amacı vardı. Benim amacım ise sizin gibi bütün özel güçlere sahip olan insanları bir araya toplayıp neler yapabileceğimizi görmekti. Sonra karşımıza bu Ayoza denen kötü adam çıktı." Derken projeksiyondan Ayoza'nın fotoğrafını yansıttı. İlk kez görüyordum ve hiç de öyle korkutucu bir tipi yoktu. Müdüre konuşmaya devam etti. " Düşmanımızı yenmek istiyorsak önce amacını anlamalıyız. Amacını açıklayabilecek biri var mı? Evet Ashley" Ashley anlatmaya başladı. " Ayoza'nın amacı Dünya üzerindeki tüm duyguları başta sevgi olmak üzere yok etmek." Ashley bunları söyledikten sonra sustu. Konuşmaya müdüre devam etti: " Aferin Ashley. Düşmanını tanımak için önce amacını iyi bilmelisin. Bu birinci adımdı. İkinci adım ise Düşmanının özelliklerini bilmek. Düşmanın zayıf noktalarını ve güçlerini bileceksiniz. Şimdiye kadar aranızdan sadece biri Ayoza ile karşı karşıya kaldı. Steve. Anlat Steve." Steve ayağa kalktı. Normalde çok sessiz görünen Steve büyük bir hırsla anlatmaya başladı." Şehir merkezinde yürüyordum. Birden arkamda bir şey hissettim . Hiçbir şey yoktu ama ben hissedebiliyordum. Kaçmak için koşmaya başladım ama bu sırada çıkmaz bir sokağa girdim. Önümde belirdi ve birden kulağıma bir şeyler fısıldamaya başladı. Ne dediğini anlayamadım ama rahatsız edici bir siren sesi gibi geliyordu kulağıma. O konuştukça düşmeye başladım. Ayakta duramamaya başladım. Köşedeki çöp konteynerini üstüne fırlatmak istedim ama yapamadım. Güçlerimi onun karşısında kullanamadım. Sonra bana bir şeyler söylemeye devam etti ama asla anlayamadım. Yoldan geçen polis arabasını fark edince kaçıp gitti. Benim toparlanmam biraz uzun sürdü." Steve bunları söyledikten sonra yavaşça yerine oturdu. "Anlattığın için teşekkürler Steve. Steve'in de söylediği gibi hepiniz güçlerinizi Ayoza karşısında kaybediyorsunuz. Beyninize gelen yüksek titreşimli ses dalgaları beyninizi kontrol etmenizi zorlaştırıyor. Bu nedenle gücünüzü kullanamıyorsunuz. Sadece biri. Aranızdan sadece biriniz gücünü Ayoza'nın karşısında kaybedemez. Aylin. Hepiniz güçlerinizi sonradan kazandınız ama Aylin'in gücü doğuştandı. Kendisi aramıza dün katıldı. Aylin , yanıma gelir misin?" Müdürenin isteğine karşı çıkmadım ve kürsüye doğru yürümeye başladım. Şoktaydım çünkü gücümün doğuştan geldiğini bilmiyordum. Gerçi benimkine de özel güç denmez ya. Denge. Ne olacak ki. Çok çalışırsın dengeyi elde edersin. Kürsüye çıktığımda müdüre beni omuzlarımdan tuttu. " Arkadaşlar bu Aylin. Aramıza yeni katıldığı için ona yardımcı olmaktan çekinmeyin. Ayrıca onun size öğretecek çok şeyi var. " Hafifçe tebessüm edip yerime oturdum. Benim onlara öğretecek neyim var ki? "Şimdi on dakika aranız var sonra derse." Müdüre bunu söyledikten sonra mikrofonu ve projeksiyonu kapadı. Odasına doğru yol aldı. Belinda neşeyle ayağa kalktı. "Sonunda kendi silahını seçeceğin derse geldik çok eğlenceli olacak." dedi. Silah mı? Diyerek cevap verdim. Ashley abartılacak bir şey olmadığını söyledi. Altı kişi sıradan kalktık. Jackson, Ashley'in yanına geldi ve "Bu ders ne olursa olsun seni yeneceğim." dedi. Ashley tek kaşını kaldırıp " Halat kılıçtan keskinse." dedi. Bu sırada Belinda, Steve'in yanına gitti. "Çok güzel konuştun Steve." dedi ve Steve'in cevap vermesini beklemeden önden yürüyüp gitti. Bu sırada Johnny'den bu ders, yeni uçuş denemeleri yapacağımızı öğrendim.
On dakika aramız vardı ve verimli kullanmak istiyorduk o yüzden dışarı çıkmaya karar verdik. Dış kapıya doğru ilerledik. Müdüre Eslem'in odasının önünden geçecekken en önden ilerleyen Belinda bir anda durdu. Ne oldu anlamında hepimiz şaşkın şaşkın Belinda'ya baktık. "Telefonda konuşuyor. Aylin dedi." dedi. Hemen Belinda'nın yanına geldim topuklu ayakkabının sesinin duyulmaması için yavaş yürüdüm. Telefon konuşması şu şekildeydi:
"Evet efendim Aylin'i getirdik. Çok başarılı bir öğrencim olan Johnny onu getirmeyi başardı. Gücünü öğrendi. Hahaha tabiiki onu burada en iyi şartlarda tutacağıma söz veriyorum ama sonunda ikimiz de amacımıza ulaşacağız ancak başımızda bir baş belası var. Ashley. Zihnimi ne kadar zorlayabilirim bilmiyorum. Onun yanındayken asla bu konuları düşünmüyorum. Haha tamam. Çok yakında görüşürüz. Büyük tarihi sabırsızlıkla bekliyorum." Hepimiz şaşırmıştık. Büyük tarihte ne olacaktı? Hiçbirimiz bilmiyorduk. Telefonun kapanmasıyla geri gittik. Johnny durdu. "Bence başımız dertte." dedi. İki kat yukarı çıktık ve silah seçimi ile uçuş derslerinin yapıldığı salona girdik. Çoğu kişi orada bekliyordu bile. Biraz sonra herkesin öğretmen diye hitap ettiği, Antonio adlı bizden yaşça büyük olduğu belli olan adam içeri girdi. "Çabuk yerlerinize, yerlerinize. Öhöm." Adam bir ileri bir geri yürüyordu. "1 saat boyunca arkadaşlarınızla çalışacaksınız. Karşınızdakini yaralamadan silahınızla ne yapabileceğinizi anlamaya çalışacaksınız. Sonra uçuş tekniklerine geçeceğiz." dedikten sonra benim önümde durdu. "Siz küçük hanım. Yenisiniz. Benimle gelin de size bir silah seçelim. " diyince onu takip ettim. Büyük salonun bir köşesinde durduk. Önümüzde bir kapı vardı. Öğretmen kapıyı cebinden çıkardığı anahtarla açtı. Salonun yaklaşık yarısı kadar olan bir odaya açılıyordu bu kapı. Duvarda halatlar asılıydı. Bir kenarda okların dolu olduğu bir çanta, yanında da iki tane yay vardı. Yayların hemen yanında dikey şekilde kılıçların durduğu bir fıçı , birkaç mızrak ve bunlar gibi aletlerle dolu olan bir odaydı. Öğretmen öncelikle elime bir kılıç verdi ve orada bulunan tahta bir mankene önce birkaç vuruş yapmamı istedi. Pek başarılı olamamıştım. Kılıcı tutmayı bilmiyordum ve kimse de bana göstermemişti. Neymiş efendim kullanacağım silahı gördüğüm gibi benimsemem lazımmış. Bir sürü silahı denedim. En son elime yay ve ok almak istediğimde öğretmen beni engelledi. "Bunların hiçbirini beceremedin onu nasıl yapacaksın? Bırak." Sinirlenmiştim. Hırslanmıştım. "Yapabileceğime eminim efendim." Önümde beş tane hedef tahtası vardı. Elime beş ok aldım. Birini ayırıp dördünü ağzımda tuttum. Dişlerim acıyordu. İlk atışı yaptım. On ikiden. Ağzımdan bir ok aldım. İkinci hedef tahtasının önünde durdum. Atış yapıldı. On ikiden. Üçüncü oku aldım. Üçüncü hedef tahtasının önüne geldim. Üçüncü atış , on ikiden tam isabet. Dördüncüyü aldım. Ağzım yorulmuştu ve odaklanırken zorlanıyordum ama küçükken spor kanallarındaki okçuluk müsabakalarını hep izlerdim ve aşağı yukarı nasıl yapıldığını biliyordum. Dördüncü hedef tahtasının önündeyim. Tam isabet. Bir vuruş daha artık sonuncu kaldı. Ağzımdan son oku çekip aldım ve son hedef tahtasının önünde durdum. Ellerim terlemişti. Odaklandım ama bu sefer başaramadım. Hedef tahtasında on iki ve on arasındaki çizgiye denk gelmişti ok.  Öğretmene baktım. "Hiç fena değil. Hem de hiç fena değil. Oklar ve yay senindir. Salondaki hedef tahtalarının oraya git." Başımı sallayıp odadan çıktım. Ashley salonun ortasında elinde kılıç tutan bir mankene doğru kılıcını sallıyordu. Arkadan Jackson aynı mankeni kementiyle yakalamaya çalışıyordu. Çoğu zaman mankene kementini geçirip çıkarıyordu. Dört beş kişi kılıç antrenmanı yapıyordu ama sadece Ashley, Jackson yüzünden rahatça çalışamıyordu. Bir bakıma Jackson da haklıydı. Ondan başka kement kullanan yoktu ve çalışacak alanı kısıtlıydı. Ashley bezmiş bir şekilde " Kementine sahip çık ve düşüncelerini okuyabildiğimi unutma ve cevabım sevgili arkadaşım Jackson , hayır bir saniye bile çalışmamı bırakıp seninle ilgilenmeyeceğim." Jackson gözlerini devirdi ve "Tamam öyle olsun" dedi. Ashley kılıcını indirmişti. Tekrar kaldırmaya hazırlanıyordu ki Jackson'un kementini üzerinde hissetti. Kızgın kızgın kaşlarını kaldırdı Ashley. "Komik değil" dedi ve halatı kılıcıyla kesti. İster istemez güldüm. Sonra arka tarafta bir kum torbasını yumruklayan Belinda'yı gördüm. Yanına gittim "Hey BelBel." Belinda ismine bir çok kısaltma bulabilirsiniz: Belle , Bella... Ben ise BelBel demeyi seçiyorum. "Senin silahın yok mu?" Belinda gözlerini devirerek baktı. " En güçlü silah nedir biliyor musun? Yumrukların. O oklar, kılıç yanınızda olmadığında nasıl savaşacaksınız? Ahh" derken yumruklarını kum torbasına geçiriyordu. Steve bir bumerangı fırlatıyordu. Salonun en köşesine gittim. Johnny hedef tahtalarının önünde okunu yayına takmış nişan almaya çalışıyordu. "Bakın kimler gelmiş? Yeni partnerim ha?" Bu arada hâlâ yayla uğraşıyordu. Tam odaklandı, durdu ve hedef tahtasına okunu atacaktı ki ben önce davrandım. Aynı hedef tahtasına nişan aldım ve on ikiden vurdum. Johnny gözlerini devirerek baktı. "Bunda da mı benden daha iyisin? Süper olmanın da bir sınırı var ya. Daha geleli iki gün oldu bütün karizmamı , başarılarımı altüst ettin ya. En iyi uçan bendim, en iyi oku atan bendim." Kısa bir kahkahadan sonra " Ah yine ben kazandım." dedim. Johnny devam etti. " Maalesef ki umrumda değil ama sen ve ben ikimiz mükemmel bir takım olabiliriz biliyor musun? Düşünsene sen ve ben, Ayoza'nın karşısında. Tabii ben onun karşısında ayakta durmayı becerebilseydim." Yüzümü buruşturdum. "Takım olarak çalışmayı pek sevmem biliyor musun?" Johnny buna karşılık bir şey demedi ve hedef tahtalarına ok atmaya devam ettik.

ÖZGÜR KAHRAMAN | #Wattys2017Where stories live. Discover now