Özgür Kahraman

260 20 12
                                    

Mavi gökyüzünde süzülerek ilerlemek... Gözünden akan yaşları rüzgarın uçuruşu... Kendin için değil de başkaları için her şeyi  yapışın... Hayatının eskisi gibi olmaması... İçindeki hırs her gün büyüyor. Dünya eskisi gibi değil. Her şey değişik. İnsanlar eskisi gibi değil. Kimse birbirini anlamıyor. Yanınızdakinin sizin en iyi arkadaşınız olduğunu düşündüğünüzde en büyük hatayı yapmış oluyorsunuz. Önünüze birçok fırsat çıkıyor belki ama  geri tepiyorsunuz ancak benim karşıma çıkan fırsatı geri tepme gibi bir şansım yoktu. Reddetmek... Reddetmek... Ben onu hiç yapamadım. Yapma gibi bir seçeneğim de yoktu zaten.  Süperlerle dolu dünyayı kimse fark edemedi. Benim gibi. Toplumdan yavaş yavaş silinişimi kimse fark etmedi zaten...
Fakülteden çıktım hızla. Kalın topuklu botlarımın sesi benimle birlikte geliyordu. Yağmur yeni dinmişti ,yerler ıslaktı. Aceleyle tek omzumda taşıdığım siyah sırt çantamın fermuarını kapadım. Köşedeki otobüs durağına otobüs gelmeden önce yetişmem lazımdı. Otobüs göründü ,eğer o otobüse binmezsem durakta yaklaşık yarım saat bekleyecektim. Koşmam lazımdı. Topuklularla ıslak yerde koşmak yetenek ister. Yapamayacağımı düşünerek yürümeye devam ettim. Bu arada otobüs kaçtı ve hiçbir şey yapamadım. Eve gitmek için en az yarım saat beklemem lazımdı. Durağa vardığımda kimse yoktu. Ayakta dikilmekten sıkılıp beş dakika sonra oturdum. Arada bir saatime bakıp yolu gözlüyordum. Yağmur çiselemeye başladı yine. Bu sırada durağa birisi geldi şemsiyesini kapatıp ayakta beklemeye başladı. Şöyle bir gözümle süzdüm. 1.80 boylarında, siyah saçlı, mavi gözlü, erkek. İçimden böyle onu sorgu odasına almayı bekleyen polis gibi tüm özelliklerini ciddi ciddi söylediğim için güldüm. Yola tekrar baktığımda uzaktan gelen otobüsü gördüm. Sonunda, dedim. Yanımdaki adam Bana ters ters baktı ve o da yola bakmaya devam etti. Otobüs durağın önüne gelip durduğunda cebimdeki kartı çıkardım ve saçlarım ıslanmasın diye trençkotumun kapüşonunu kafama geçirdim. Otobüse ilk adımımı attım ,kartımı direksiyonun yanındaki garip kutuya okuttuktan sonra boş bulduğum tekli yere oturdum. Arkamdaki boş yere de  duraktaki adam oturdu. Kısa bir süre sonra telefonla konuşmaya başladı. Garip olanı ise telefonda ingilizce konuşmasıydı. Daha da garip olanı ise söyledikleriydi.
"Yeah master I found the girl. Are you sure that she is the girl we are looking for?" (Evet efendim kızı buldum. Onun aradığımız kız olduğuna emin misiniz?)
İçimden Allah Allah dedim. "Kızı buldum. Onun bizim aradığımız kız olduğundan emin misiniz? Kim neden böyle bir şey desin ki. Ay kesin birini kaçırcak bu." Merakımı yenemedim ve dinlemeye devam ettim.
"I know she is important for us but I followed her whole day. She didn't even run on rain. "(Onun bizim için önemli olduğunu biliyorum ana onu bütün gün takip ettim ve yağmurda koşmadı bile)
İçimden konuşmaya devam ettim. "Onlar için önemli bir kız var ve o bütün gün o kızı mı takip etmiş? Ne terbiyesizlik. Birinin yağmurda koşmaması gayet normal değil mi ? Ay ben mi yanlış anladım acaba? Boşver kızım Aylin sen elalemi ne yapacaksın? "
"I know she doesn't know about her powers yet and this makes my mission harder. I checked everything. Girl looks like same with the picture that Master Stephan has given to me. "(Biliyorum. O daha güçlerini bilmiyor ve bu benim görevimi daha zorlaştırıyor. Her şeyi kontrol ettim. Kız Efendi Stephan'ın bana verdiği resimle aynı. )
İçim bir paniklemişti. " henüz güçlerini bilmeyen bir kız var ortada. Süperkahraman avcısı mı bu ne gücü? Üstelik efendi Stephan diye birisi buna kızın fotoğrafını bile vermiş. Ay acaba polisi mi arasam?"
" We're on the bus, Master. I'm sitting behind her"( Otobüsteyiz, Efendim. Onun arkasında oturuyorum.)
Gözlerim açılmıştı. Çantama sıkı sıkı sarıldım. " Tövbeestağfirullah. Kızın arkasında oturuyorum dedi. Benim arkamda oturuyor. Eğer o kız bensem benim güçlerim mi var? Polisi arasam bana inanırlar mı acaba? Ayrıca benim fotoğrafımın Efendi Stephan diye elalemin adamında ne işi var? "
"We're getting closer. I'll catch the girl and I'll bring her to you." (Yaklaşıyoruz. Kızı yakalayacağım ve size getireceğim.)
"Yaklaşmayalım lütfen yaklaşmayalım. Acaba hangi durakta insem bundan kurtulurum?" Aklıma hiçbir şey gelmiyordu. İneceğim durağa yaklaşıyorduk. Beni bütün gün takip ettiyse eğer evimi de biliyordur. Gidecek arkadaşım yok ki gideyim diye düşündüm. İneceğim durağa gelmiştik. Hadi bismillah ineceğim şimdi. Kapüşonumu suratıma doğru çektim ve yüzümü iyice kapamaya çalıştım. Kapıya yaklaştım. Otobüs durup da kapı açılınca koşarak indim. Yerler hâlâ ıslaktı ama koşmaktan korkmuyordum. O adam telefonda konuşurken yağmurda koşmadı bile demişti. Güç falan bir şeyden bahsediyordu. Deneyelim bakalım bu güç neymiş ve yağmurda koşmakla ne alakası var? Arkama bakmadan koştum fakat arkamda bir başkasının da koştuğunu anlayana kadar fazla zaman geçmemişti. Koşarken bir anda önümde bir karartı belirdi ve ona çarptım. Bu o adamdı. Telefonda konuşan adam. İyi de nasıl? Arkamdaydı. Şimdi önümde. Ona çarptım ama düşmedim. Dimdik duruyordum önünde. Yüzüne kinle baktım ve iğneleyici bir şekilde " You can't scare me." ( Beni korkutamazsın.) Dedim. Adam alaycı bir şekilde sırıttı. "Vay İngilizce de konuşuyorsun o zaman senin yanında kendimi yabancı hissetmeme gerek yok." dedi.
"Amacın ne? Neden beni kaçıracaksın? Benimle ne yapacaksın? O efendilerine söyle hiçbir yere gelmiyorum. Her kimsen senden korkmuyorum. "dedim.
"Sakin ol kızım. Benim adım Johnny. İngilizim ve seni götürmeye geldim. Teknik olarak bu benim ilk görevim."
"Görev mi ? Seni kim gönderdi?"
"Çok fazla soru soruyorsun" dedikten sonra beni belimden tuttu. Onu itmeye çalıştım ama beceremedim.
"Bırak beni seninle hiçbir yere gelmiyorum." Derken havalanmaya başladık. Gökyüzüne doğru yükseliyorduk. Johnny konuşmaya başladı:" Umarım kimse bizi görmüyordur. Yoksa hayatımız tehlikeye bile girebilir. Geçenlerde Trabzon'da uçuyordum adamın biri kaptı tüfeği beni vurmaya çalıştı. Neyse ki okuldaki uçuş eğitmeni hızlı uçuş dersinde bize beklemediğimiz anda gelen yabancı cisimlerden bir saniyede nasıl kaçabileceğimizi öğretti. Sen de öğreneceksin. Tabii uçabilirsen." Uçabilirsen derken hafif sırıtıyordu. Anlatırken biraz güldüm. Beni bilmediğim bir yere uçuran bir yabancıya güldüm. Hayatımda yaptığım en saçma şeyi yaptığımı hissettim. Uçabilirsen derken hava atmıştı bana. Benim de bitmeyen bir hırsım vardı ve biri bana yapamazsın dediğinde Aha yandı. Uçamazsın bile dese o iş yapılacak. Dirseğimle Johnny'i ittim. Havada başka bir tarafa savruldu. Neden böyle bir salaklık yapıp yerden on metre yükseklikte ani bir hamle yaptım bilmiyorum. "Hey" diye bağırdı Johnny . Bense giderek aşağıya düşüyordum. Sonra kendimi toparladım. Yapacağım , dedim. Yapacağım. Yüzüyormuş gibi kollarımı çırparak üste itiyordum kendimi Johnny beni kurtarmak istercesine bana doğru uçmaya çalıştı ama ben ondan daha önce yükseldim ve yukarıya değil ileriye doğru gitmeye başladım. İzlediğim süperkahraman çizgifilmleri sağ olsun süperkahramanların nasıl uçtuğunu biliyorum. Sağ kolumu öne doğru uzattım ve elimi yumruk yaptım. Johnny yanımda belirdi. Kaşlarımı kaldırarak ona baktım. "Uçabiliyormuşum" dedim. Johnny hayretle bana bakıyordu. "Impossible " ( İmkansız.) diye haykırdı. "Bu mükemmel bir şey. Ben uçmayı öğrenmek için altı yıldır çalışıyorum ve hala acemiyim. Sende yetenek var ama teknik yok. İstersen sana taktik verebilirim." Dedikten sonra en sevdiğim cümleyi söyledim. "Taktik maktik yok BAM BAM BAM!" Sonra da kendimce kahkaha attım. Maalesef Johnny anlamadı. Anlamasını da beklemezdim zaten. "Beni neden götürüyorsun Johnny? Bu yaşıma kadar bununla yaşamışım ve farkında bile değilmişim. Ömrümün geri kalanını süperkahraman olmadan geçirebilirdim bence." Johnny sırıttı. "Seni okuluma götürüyorum çünkü bu benim ilk görevim. Yani seni okula götürmek. Son zamanlarda zor günler geçiriyoruz. Okul müdiresinin dediğine göre yeni düşmanı senin yeteneğinle yenebilirmişiz. Bu yeni düşman kendisine Ayoza diyor. Hepimizi yıkıp geçiyor ama senin özel gücün sayesinde onu yenebilirmişiz." Şaştım kaldım. Benim özel gücüm ne ki komik isimli bir kötüyü durdurayım? " Johnny güldü. "Okula neredeyse geldik . bence bunları sana okul müdiresi anlatsın. Bunlar beni aşar. " Hmm , dedim. "Peki istediğin gibi olsun. O zaman sen söyle bu Ayoza'nın amacı ne? Dünyaya hükmetmek mi istiyor?" Johnny dalga geçer gibi baktı. "Bu kadar saf olma Aylin. Kaçıncı yüzyılda yaşıyorsun sen? Neredeyse bütün kötüler dünyaya hakim olmak istedi ama hiçbiri başaramadı. Ayrıca dünyanın hakimi olma isteği artık klişe oldu. Kim ister ki artık?" Johnny 'e şaşırmış biçimde baktım. Sanki daha önce birçok kez dünyaya hükmetmiş gibi konuşuyordu. "İşte geldik. "
Önümde gökyüzünde duran bir bina vardı. İnanılır gibi değil. "Bu nasıl...?" Derken Johnny söze girdi. "İleri teknoloji. Şurada gördüğün kadın da okul müdiresi Eslem. Arap kökenli. Arapça,Türkçe, İngilizce, Almanca ve İspanyolca biliyor. Yani bizim gibi süper güçleri yok. Özel gücü olanlar dünya üzerindeki tüm dilleri zorlanmadan konuşabilir. Sen de kısa bir programla hemen öğrenirsin. Eslem'in özel güçleri olmasa da bu okulu idare etmede çok başarılı. Eğer o olmasaydı şu an biz süperkahramanlar yani özel güçlüler birbirimizden haberdar olamazdık. Hepimizi o bir araya topladı. İlk başta şüphelendik tabii ama amacını anlayınca onun da bizim gibi iyi olduğunu anladık ve Ayoza'ya karşı beraber savaşmaya başladık. Bu sözlerden sonra okula iniş yaptık. İlk uçuş ve iniş denememe göre gayet başarılıydım. Kadın uzun , siyah , deri bir etek ve beyaz bir gömlek giymişti. Siyah başörtüsü kadının ciddi görünümünü tamamlıyordu. Bana gülümsedi. " Okulumuza Hoşgeldin Aylin. Buraya gelmeyi kabul ettiğin için teşekkür ederim. " O anki şokla araya girdim. " Kabul etmeme gibi bir şansım mı vrdı? Bana kimse teklif sunmadı." Kadın Johnny'e kızgınlıkla baktı. İğneleyici bir şekilde " Congrats Johnny but you have to go back to your work." ( Tebrikler Johnny ama işine geri dönmen gerek.)dedi. Johnny başını bir yukarı bir aşağı sallayarak içeri girdi. Kadın elimi tuttu. Birazdan ağzından dökülecek kelimeler yeni hayatımın başlangıcı olacaktı.

ÖZGÜR KAHRAMAN | #Wattys2017Where stories live. Discover now