bölüm 14 «çift çizgi»

4.1K 351 258
                                    

"Luhan böyle devam edersen sınıfını geçmen inkansız." Demişti Bay Brad. Adam kesinlikle haklıydı. Çünkü ne derse giriyordum ne de girdiğimde kendimi derse verebiliyordum. Böyle olmayı kesinlikle istemiyordum. Fakat elimde değildi. Sanki içimde bir başkası vardı ve beni yönetiyordu. Ağzımdan çıkan kelimelere bile bazen inanamıyordum. Doktora bile gitmeme rağmen doktor bile hiçbir şey anlamamıştı. Kesinlikle diploması elinden alınmalıydı!

Bu sabah test sonuçlarının çıktığına dair bir mesaj gelmişti ve mesaj sesine uyandığımda karnımda bir hareketlilik, belimde de beni sıkı sıkıya saran kollar yoktu. Bunun üzüntüsüyle beraber mide bulantımda başladığında banyoda dakikalarımı harcamış ve yine hüngür hüngür ağlamıştım.

Şimdi ise okulun kampüsünde çimenlerin üzerinde otururken dakikalardır Hail'e ulaşmaya çalışıyordum. Lakin telefonu kapalıydı ve bu benim sinirlerimi bozmaya başlamıştı. Her zaman aradığımda kesinlikle açardı. Joe'da ortalıklarda yoktu. Zaten onu bulduğumda benden çekeceği vardı. Ama beyefendi ne yazık ki ortalıkta yoktu.

Hyunglar uçuştaydı ve bir süre dönmeyeceklerdi. Onlar dönene kadar da Eun, Chanyeol hyungun öz babasının yanında kalacaktı. Yani etrafımda derdimi anlatabileceğim kimse yoktu. Suho bile artık benimle ilgilenmek yerine Tao'nun peşinden koşuyordu. Aralarındaki tuhaf ilişkiyi hiçbir zaman anlayamamıştım. Sevgililer miydi yoksa sadece arkadaşlar mıydı onu sadece ikisi ve Tanrı bilebilirdi.

Sürü okuluna bile gitmeyi düşünmüştüm. Çünkü en azından konuşabileceğim ya da tuhaf hallerime çözüm bulabilecek birilerini kesinlikle bulurdum. Fakat gittiğim an kurul üyeleri tarafından sorguya çekilirdim ve onlar tarafından sorguya çekilmek tam bir işkenceydi. Gerçi ben fiziksel işkenceyi tercih ederdim. Çünkü sözlü işkence daha beterdi. En azından fiziksel bir işkenceye uğrarsam acısı birkaç güne geçerdi. Lakin sözlü işkence ömür boyu beni etkisi altına alırdı. O yüzden sürü okuluna bile gidemiyordum.

"Hey," İzin istemeden yanıma oturan propertius'la afallamıştım. Belki de ilk kez bir propertius gördüğüm için şaşırmıştım. Çünkü onlar sürünün nesli tükenen kısmıydı ve sayıca çok az kişi kalmışlardı. Ayrıca öyle kafalarına göre dolaşamazlardı. Muhtemelen bu ağzı kulaklarında gülen çocuk canına susamıştı ya da yürek yemiş falan olmalıydı. Çünkü başka açıklaması olamazdı. "Sen Luhan'sın değil mi?"

"Kimsin sen?" Hala gülmeye devam ederken ağzına bir tane çakasım geldi. Çünkü gülüşü çok sinir bozucuydu. Muhtemelen propertius olarak özelliği sürekli gülmekti.

"Kim olduğum bence hiç önemli değil. Çünkü adımı söylesem bile umrunda olmaz. Gerçi hiçbirinizin umrunda değil ama neyse. Beni buraya Hail gönderdi." Haklıydı, adını söylese bile umrumda olmazdı. Ama umrumda olmayışının nedeni kesinlikle yeni tanıdığım biriyle konuşmamak istemeyişimdi. Diğer sürüler gibi propertius'ları dışlayan servius ve vergilius'lardan değildim. Servius ve vergilius kesmi onları sevmezdi. Çünkü onlar kötü karakterli olmasa da sinir bozuculardı. Tıpkı bu sürekli gülen çocuk gibi. Her birinin tuhaf kişilikleri vardı ve kimi böyle gülerken kimi de sürekli somurturdu. O yüzden herkes onlara sürünün yüz karası der ve nesillerinin tükenmesi için ellerinden geleni yapardı.

"Hail mi dedin? Nerede? Beni ona götür." Kafasını iki yana salladığında hala gülüyordu. Pekala kesinlikle canına susamıştı. Çünkü biraz sonra gülebilecek bir yüzü olmayacaktı. Çünkü ağzını yüzünü dağıtacaktım.

"Maalesef seni ona götüremem. Beni o gönderdi çünkü sana söylemem gereken şeyler var."

"Pekala söyle ve defol git." Madem götüremiyordu o halde işime yaramazdı. Bir an önce gitmeliydi çünkü onu gördükçe hem midem bulanıyor hemde çok fazla sinirleniyordum. Düşünsenize karşınızda sürekli ağzı kulaklarında gülen biri var ve gülünmeyecek her şeye gülüyor kesinlikle kafayı yerdiniz.

tvingad fru :: hunhan Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin