20 🌸 kiraz çiçeklerinin kaderi 桜

Start from the beginning
                                    

Gözüne düşen birkaç saç telini çekerken burnunu bileğime sürtüp küçük bir öpücük kondurdu. Küçük bir kız çocuğu gibi gözlerimi kısarak gülerken daha çok öptü. En sonunda bileğimi çektiğimde eş zamanlı babamın sesi duyuldu.

"Merhaba çocuklar~"

Bizim evin bahçesinde olduğumuz gerçeğini nasıl unutmuştuk bilmiyordum ancak durumumuz, babamı görmeyle birbirimizden uzaklaşıp hiçbir şey olmamış gibi ona gülümseyişimiz dışarıdan fazla komik görünüyor olmalıydı. Ah, fena yakalanmıştık. Fakat babam bunu yüzümüze vurmayı düşünmüyormuş gibiydi. Sanırım ona evde bir açıklama borçluydum, Jimin ve beni öğrenmeliydi.

"Ne dikiyorsunuz?" diye sordu gözleriyle toprağı işaret ederken. Sabahki çisenin nemlendirdiği toprağı Jimin ile birlikte düzeltirken babama dönüp "Süs kirazı." diye cevapladım.

Bakışlarındaki 'ama o çiçekten burada yeterince var' düşüncesini rahatlıkla okuyabilsem de babam yine de sesli dile getirmişti. "Sokak boyu her evin önünde yok mu zaten?"

"Ama bizim evlerimizin önünde yok." diye yanıtladı Jimin omuz silkip gülümserken. Burada fazlaca olmasına rağmen süs kirazı ağacının güzelliğinden faydalanamıyordu evlerimiz. Jimin'lerin evinin önü müsait değildi fakat bizimki gayet de bakabilirdi bu yavru ağaca. Bu nedenle onu seçmiştik. Her yıl bahar mevsiminde birkaç hafta çiçeklenen vasıfsız bir ağaçtı ama çok güzeldi.

Babam kafasıyla bizi anladığını belli edercesine onaylarken söyledikleri nedense pek de huzur vermiyordu. "Umarım birlikte diktiğiniz bu ağacın kaderini yaşamazsınız çocuklar. Kiraz çiçeklerine benzemeyin."

Ekim 2012

Havalar gitgide daha çok serinliyordu. Sokaklar ağaçlarından düşüp dünyadaki kısa ömrünü yitirmiş sarı ve kırmızı renkteki yapraklarla dolmuştu. Bastıkça hışırdıyor, kırılıp büzülüyorlardı. Sonra güçlü bir rüzgar esiyor, savuşturuyordu kırık bedenlerini. Oraya buraya savruldukça uzaklaşıyorlardı sonbaharın acımasız kollarından. Ölümün soğuk nefesini enselerinde hissetmeyecek, yaklaşan kışın haberdarı olmayacaklardı artık.

Fakat sonbahar yalnızca ölüm mü demekti? Aslında yeni başlangıçlar için de ortam sağlamıyor muydu dökülen yapraklarıyla? Yeniden yeşereceklere yer açıp, hazırlamıyor muydu kendini sıcak baharlara? Belki de...

Ona doğru hızlanan adımlarımla koridorun bir ucundan diğer ucuna adeta uçuyordum. Dalından yeni kopan bir yaprak gibi düşmeden evvel kollarımdan tutması için ona gidiyordum. Önce gözleri fark etti beni. Bir yığın insanın arasından seçip aldı hemen. Daha da hızlandım. Okulun birlikteliğimizi kabullenemeyen kıskanç kızlarının gözü önünde koşmaya başlayarak özlediğim bedene doğru zıpladım ayaklarımın ucunda. Yalnızca bir hafta olmasına rağmen özlemimin kor alevlerinde harlanan bedenim kendini suyla dolu bir kuyuya atmıştı sanki. Boynuna doladığım kollarımı sıkıca sararken o da belime yerleştirdi kollarını. Yumuşacık siyah tellerinin özlemle dolu mis kokusunu içime çeke çeke koridorun tam ortasında uğultuları takmayarak sarıldım ona. Son sınıf olduğundan katıldığı bir haftalık dans kampından anca dönen sevdiğim çocuğun günlerce telefon ardından duyduğum sesine sarıldım. Koklayamadığım tenine, dokunamadığım kalbine sarıldım.

"Çok özledim." diye fısıldarken kulağıma gözyaşlarım yanaklarımdan süzülüyordu.

"Çok özledim." dedim ben de aynı ses tonuyla. "Çok özledim Minmin."

Kısacık bir an eğer bunun ileride yaşayacağım özlemin fragmanı bile sayılmayacak derecede küçük hali olduğunu bilseydim, ne yapardım diye düşündüm. O'nsuz bir haftaya katlanamazken yılları devirebilir miydi kalbim? Kokusunu almadan nefes alabilir miydi? Sararıp solmuş bir yaprak gibi yere düşüp savrulurken yeniden yeşerebilir miydi ilkbaharda?

cherry blossom | pjm Where stories live. Discover now