17 🌸 hislerimi arkama sakladım 桜

Börja om från början
                                    

"Çok yanlış düşünüyorsunuz kralım." Gözyaşlarımı yanaklarımdan silip avuçlarımı sıcak yanaklarına bastırarak baş parmağımla okşadım. Tıraş etmediği yanaklarından dolayı sakalları elime batmıştı. "Yapmak zorunda olmadığın halde her gün bana yemek hazırladın, ihtiyacın olsa dahi bir kez bile Sujin kıyafetlerimi yıka veya ütüle demedin, yaptığımdaysa kendimi yorduğum için beni azarladın, kararsızlıktan ölen bir ergenin gelip geçici olabilecek bir hevesi olduğunu düşünmeden ona yardım ettin." Bu sefer ağladığını yalnızca bir kez gördüğüm babamın gözünden bir yaş damladı, sildim. "Çok daha önemlisi, bana en güzel hediyeyi verdin sen baba. Sevgin, hediyemdi."

Her gün oturup bu tarz şeyler konuşmazdık, babamla genel olarak ilişkimiz çok yüzeysel fakat görünmeyen derinliklere sahipti. Kelimelere ihtiyaç duymaz, çoğu şeyi hareketlerimizle belli ederdik. Ancak tam şu anda görüyordum ki, bazı şeylerin söze dökülmesi gerekiyordu. Eğer bir insanda etki yaratmak istiyorsak bir şekilde kalbine giden yolu kelimelerle süslemeliydik. Anlatmalıydık sevgilerimizi, bazen kırgınlıklarımızı, bazense hayallerimizi.

İşte o zaman anlayabiliyorduk gerçek anlamda. Hislerimizin gerçekten var olduğunu, nefes alıp yaşayabildiğimizi.

Tekrardan yüreğinin devasa yansıması olan kollarının arasına alırken bedenimi çok daha mutlu ve huzurluydum. "Hayatının güzelliklerle dolu olması için elimden geleni yapacağım manolyam. Yürüdüğün yolun dört bir yanına çiçekler ekeceğim, solmamaları için her gün sulayacağım. Yapamadığım şeyler için affet beni prensesim, artık daha iyi bir kral olacağım."

"Adımlara dikkat edelim lütfen, evet bir iki üç!"

Turuncu bisiklet yaka uzun kollusunu siyah yüksek bel pantolonunun içine sokuşturmuş Jimin, etraftaki kızların bakışlarına aldırmadan belimden tutup beni kendine yaklaştırdığında bakışlarımı yüzüne dikmiş, kaskatı kesilmiş bedenimi kontrol edemez olmuştum. Uyumlu olsun diye giydiğim açık turuncu renkteki belden oturtmalı kışlık elbisem şimdi öylesine ağır geliyordu ki, elimi tutup dans pozisyonunu aldığında gözlerime iliştirdiği gözlerine dayanamayıp bayılacağım zannettim.

Dans dersinin ilk gününde beceriksizce rezil olmak istemediğimden bakışlarımı çekerek hafifçe öksürdüm ve yakınlığımızı umursamamaya çalıştım. Hayır, anlamıyordum ki, eskiden bundan çok daha yakın olurduk birbirimize. Fakat böylesine heyecanlanmaz, alışageldik bir şey olduğundan umursamazdım. Şimdi ne oluyordu? Ne değişmişti de eskisi gibi 'arkadaş' çerçevesinde bakamıyordum?

Bakış açın, dedi iç sesim vals müziği başladığında.

Artık onu sıradan bir arkadaş gibi görmüyorsun, hayır o senin arkadaşın bile değil. Yanlış sularda yüzüyorsun, üzüleceksin.

İç sesimi müzik bile bastıramazken Jimin'in sesini duydum. "Su, yüzüme bak ve kendine gel. Müzik başladı eğitmen de komutları veriyor ama sadece ben dans ediyorum." Sonlara doğru güldüğünde ben de gülerek silkelendim ve derin bir nefes vererek çoktan aptalca dans etmeye başlayan insanlara göz gezdirdim.

"Özür dilerim." diyerek eğitmenin dediği şeyleri uygulamaya çalıştık. Jimin bana doğru bir adım attıkça benim atamadığım diğer adıma gülüyor sürekli birbirimizin ayaklarına basarak herkesi bize döndürecek şekilde gülüyorduk. Beceriksiz miydik? Biraz.

Beş dakika sonra müzik bittiğinde eğitmen yanımızda durdu ve ciddi mi yoksa şakacı mı olduğunu anlayamadığım bir tavırla bizi süzdü. "Siz ikiniz" dedi parmağıyla işaret ederken. "İsminiz ne?"

"Sujin"

"Jimin"

Jimin benimkini ben de onunkini söylediğimde ikimiz de şaşkınlıkla birbirimize baktık. Beyinlerimiz bile karşı tarafa öncülük vermeye başlamıştı artık. Eğitmen gülerek bana dönüp, "Pekala Jimin," dediğinde ikimiz de kahkahayı bastık ve ben elimle onu reddederek "Hayır ben Sujin'im." diye düzelttim.

cherry blossom | pjm Där berättelser lever. Upptäck nu