17. BÖLÜM: "EN İYİ OYUN"

3.3K 700 220
                                    

Medya: Alexandre Desplat- The Meadow

"Sen hep beni izliyorsun biliyorum. Daima duvarların arkasına sinsice gizlenerek aklımı oynatmam için elinden geleni yapıyorsun ama ne sen ne de bir başkası aklımı benden alamayacaksınız. Bütün herkes beni deli ilan etmiş olabilir, tıp bile. Ama ben hepinizden daha akıllıyım, göreceksiniz. Epiktetos, duvarların arkasına saklanan Epiktetos. Buradayım, haydi şimdi çık karşıma, çık!" sağ elimde tuttuğum vazoyu kaldırarak bir kez daha ona meydan okudum. "Göreceksin, senin ölmediğini herkese ispat edeceğim. Buradasın, hissediyorum. Bütün herkesi öldüğüne inandırabilirsin ama beni asla!" diyerek sağ elimde tuttuğum vazoyu bütün gücümle duvara doğru fırlattım. Vazonun parçalara ayrılması sadece saniyeler sürmüştü. Gözlerimle kırılma anını yakalamaya çalışsam da becerememiştim zaten hiçbir zaman yere düşen bir eşyanın kırılma anını, havanın aniden karardığı anı, saksıda beslediğim eşmeya çiçeğimin, çiçek açtığı anı yakalayamamıştım. Gözümün önünde bir şeyler olup bitiyordu fakat benim bütün bu olanlardan zerre haberim olmuyordu. Ayaklarıma batan camların acısıyla, yüzümü buruşturup acıyla gerisingeri yürümeye başladım. Baş parmağımdan akan kan, geriye doğru yürüdükçe parkede doğru parçası oluşturuyordu. Kendi kendime gülümseyerek parke zemininin üzerinde oluşturduğum doğru parçasına baktım. Başı belli, sonu belli olan doğru parçası diye tekrar ederek acıyla dişlerimi birbirine bastırdım. Az sonra, gözlerimin önünden kayıp giden görüntüleri ellerimle yakalamaya çalıştım ve görüntü gitgide karanlığa teslim oluyordu. Ellerim ve ayaklarım aniden soğumaya başlamıştı, titriyordum... Dizlerimin üzerine doğru çömeldiğimde ellerime batan cam kırıkları canımı acıtmayı başarmıştı. Kararan gözlerim ve dönen başım hareket etmemi zorlaştırıyordu. Yatağın köşesinden güç alarak gözlerimle odayı gezdim bir süre. Bütün eşyalar, olanca hızıyla dönüyorlardı. Odadan gelen kan kokusu, midemi bulandırıyordu. Ellerimle mideme baskı yaparak yere cenin pozisyonunu alarak yattım. Annemin rahminde, cenin pozisyonundayken bütün kötülüklerden korunduğum gibi şimdi de korunacağımı düşünerek...

Gözlerimi hafif açtığımda Mert'in kucağındaydım ve kulağıma belli belirsiz gelen ses tonunu duyunca, kısık gözlerimi iyice açmaya çalışarak: "Ben deli değilim, ben-" dedim ama ne yaptıysam yorgun zihnim cümlemi tamamlamama izin vermiyordu. Mert'in kızarmış gözlerinin içine bakarak: "Neden ağladın?" dedikten sonra gözlerimi kapattım. Çünkü cevabını bekleyecek kadar kendimi güçlü hissetmiyordum. Yorgundum, hiç olmadığım kadar...

Kaç saattir burada öylece yatıyordum bilmiyordum. Artık zaman benim için sadece saçmalıktan ibaretti. Modern insanları, tıpkı bir makine gibi düzene sokmak için uydurulmuş bir kavramdı. Tik tak, tik tak, tik tak... Akıp giden saatler sadece rakamlardan ibaretti, çünkü zaman hiçbir şeyin ilacın değildi. Gün geçtikçe daha da kötü oluyordum. Şuan tek istediğim zamanı durdurup annemin rahminde, küçük bir kan pıhtısı olduğum ana dönmek isterdim. Bu dünyada vardım, ama varlığım bir bedene hapsedilmişti. En azından orada güvendeydim, dışarısı çok korkunçtu anne. Beni yeniden doğurup sonra kendi ellerinle öldürür müsün? Çünkü ben zaten hiç yaşamadım. Nefes alıyor olmam yaşadığım anlamına gelmez ki. Gözlerimi her kapattığımda; babamın, abimin ve yaşlı bunağın yaptıkları aklıma geliyordu. Tıpkı bir mal gibi satıldığım günü hatırlıyorum, bütün mahalleli halayın başını çekmek için yarışıyorlar, babam elindeki paraları saymakla meşgul, abim yeni aldığı son model arabasına Ceyda'yı bindiriyor. Evet, şimdi hatırlıyorum ama canım acıyor anne. Hatırlamak vücudumda kara deliğe neden oluyor...

"Çiğsel, hayatım ne olursun bir ses ver!"

Gözlerimi bomboş tavadan alarak Mert'e çeviriyorum hüzünle. Kısık bir sesle:"Ben hiç yaşamadım, nefes alıyor olmam yaşadığım anlamına gelmez ki..." dedim dümdüz bir ses tonuyla. Endişeyle yüzüme bakarak: "Lütfen, yapma bunu, kendini bırakma. Sana söz veriyorum, iyi olman için elimden gelenin fazlasını yapacağım ama bana bu yolculukta yardımcı olman lazım." deyip ellerimi okşamaya başladı. "Tedavi olmayı, lütfen kabul et. Sana yalvarıyorum."

PARANOYAK (BİTTİ)Where stories live. Discover now