9. BÖLÜM: "DIŞARIDA KÖTÜLÜK VAR"

4.9K 756 446
                                    

Medya: Simply Falling- Iyeoka

*İnsanların eksiklikleri onların mükemmel iş çıkartamayacağını mı düşündürüyor?

Çam ağaçlarının kokusunu içime çekerek yanımda öylece uzanan Mert'e bakışlarımı çevirdim. 

"Ne düşünüyorsun?"

"Hiç..." dedi sağ eliyle toprağı eşeleyerek. Ardından elleriyle yerden destek alarak bir çırpıda ayağa kalktı. "Haydi Çiğsel bugünlük bu kadar yürüyüş yeter."

"Kafanın içindeki dünyayı bilmek istiyorum. Ne zaman ve nasıl evlendik? Lütfen anlat artık, lütfen..."

"Çiğsel, sınırlarını aşma! Her şeyin ama her şeyin bir zamanı var. Vücudundaki ilacın etkisi tamamen geçtiğinde her şeyi hatırlayacaksın. Gerçi çoğu olayı hatırladın ama nedense evlendiğimiz zamanı hatırlayamadın. Neyse..." dedi başını hafifçe sola çevirerek ve ardından sessizce mırıldandı: "İlacın etkisi, ilacın etkisi..." 

Ellerimi başımın arkasına alarak hala çam ağaçlarının izin verdiği ölçüde gökyüzünü izliyordum. Mert, elini bana doğru uzatarak: " Haydi kalk artık, eve gitmeliyiz." dedi. Uzattığı elini sımsıkı tuttum, ellerinin sıcaklığı vücuduma yayılırken, bütün sevimliliğim ile ona gülümsedim. Yine gülmüyordu, donuk bir ifadeyle yüzüme bakmaya devam ediyordu.

"Acılarını, acılarını tek başına yaşama! Mert, ben senin acılarını bilmek istiyorum. Bir kere olsun gülümse bana, bir kere olsun. Ben sana ne yaptım he ne?" diye bağırarak omuzlarını sarsmaya başladım. O ise hiç tepki vermiyor, sadece yüzüme donuk bir ifadeyle bakıyordu. Tepkisiz kalışına iyice sinirlenip ona vurmaya başladım. Tırnaklarımı kollarına geçirdiğim anda kollarından süzülen kana doğru baktı ve acıyla yüzünü buruşturarak bir hışımla beni arkamdan kucakladı. Ellerini göğsümün hizasında kilit yaptıktan sonra bir süre hiç sesini çıkarmadan öylece durdu. Mert'in hızlıca soluk alıp verdiğini, sıcak nefesini boynumda hissediyordum, onun kollarının arasına hapsedilmiştim. Kollarından tişörtüme bulaşan kan lekesini görünce öğürerek:" Bırak beni, bırak beni!" diye bağırarak kollarının arasında çırpındım. 

"Sakin ol, minik sevgilim. Hepsi geçecek.." diyerek boynumdan öptü ve kilit yaptığı elini hafifçe gevşeterek bedenimi kendine doğru çevirdiğinde dudağının kenarından çenesine doğru süzülen kanı görünce az önce yaptığıma pişman olup ağlamaya başladım.

"Özür dilerim, özür dilerim... Sana zarar verdim, lütfen bana bir şey yapma. Korkuyorum, çok korkuyorum..." dedim titreye titreye ağlayarak.

Mert ise kilit yaptığını elini tamamen açarak kollarından ve dudağının kenarından süzülen kanı hiçe sayarak saçlarımı sevmeye başladı.

"Bütün bunların sorumlusu benim. Özür dileme!" diye emretti.

"Ama Mert...Canını acıttım, çok acıyor mu?"

"Sen kollarımın arasındayken bütün acılarımı unutuyorum..." dedi sessizce ve ardından dudaklarıma doğru yöneldi. Dudaklarımız büyük bir şevkle kavuştuğunda az önce hiçbir şey yaşanmamış gibi onun ritmine ayak uydurmaya çalıştım. Çınar ağacının gövdesine beni yaslayarak ellerimi tuttu. Ona dokunmamı engellemek için. Boynuma doğru inen ıslak öpücüğüyle titreyerek kesik bir nefes verdim. Ellerimi bırakmıştı ama dokunmamdan rahatsız olduğu için ellerimi sanki suçlu gibi hala havada tutuyordum. Gözlerini gözlerime sabitleyerek derin bir nefes aldıktan sonra: "Dudağın kan olmuş." dedi, parmağıyla onun dudağından benim dudağıma bulaşan kanı sildi. "Haydi gidelim artık. Bak tam şurada çeşme var elimizi yüzümü yıkayalım zira Murat bizim aslan saldırısına uğradığımızı düşünebilir." diyerek dudağını sağa doğru kaydırdı. Gülmekle gülmemek arasında gidip gelmişti...

PARANOYAK (BİTTİ)Where stories live. Discover now