kocaman bir otel odasında görüyorum bizi, iki kişilik kral boy yatakta yatıyoruz, kıllı -evet, kıllılar- ellerin benim sana göre küçük düşen ellerimi kapatıyor,
odaya tütün kokusu yayılmış, ve biraz da kokain, ama bunda bahsetmek istemiyor, ikimizde istemiyoruz çünkü düşüncesi bile korkunç, ama o hala böyle kokuyor, üstünden o kokuyu atamadığını söyleyip bazen boynumda ağlıyor ve sümükle karışık yaşları gerdanımdan göğsümün arasına akıp beni titretiyor
oda servisinde çalışan parlak saçlı kadın içeri dalıyor ve gümüş tepsiyi odanın ortasında bırakıp kaçarmışcasına çıkıyor
doğrulmaya çalışıyorum ama sen vücudunu benim üstüme atıyorsun ve yemin ederim, ağırsın, o kadar ağırsın ki haraket edemiyorum ama bundan şikayetçi değilim, elimi tişörtünün altına sokuyor ve çıplak beline sarılıyorum
ürperdiğini ben bile hissediyorum, ölü olan sensin ama saatlerdir açık bırakılmış bir ampul kadar sıcaksın, ve ben buzdolabından yeni çıkarılmış bir muz kadar soğuğum
kulağımdan beni öpüyor, üstümden fırlıyorsun, vücudum uyuşmuş ve senin dokunuşlarını hala atlatamamış bir şekilde yatakta haraketsiz kalıyor ve senin aniden gelip tişörtümü kafamdan çekmene bile engel olamıyorum
çıplak karnımı kokluyor, burnunu ve sakallarını sürtüyorsun utanmadan, ve ben resmen kırmızıya dönüyorum, o kadar utanıyorum ki üstümden çıkardığın tişörtü yüzüme sarıyor ve nefes alamama taklidi yapmaya başlıyorum
ve sen gelip o siktiğim dudaklarını tişörtümün üstünden benim tişörtüme yaslıyor ve ince tabakanın üstünden dilimi bile bulmayı başarıyorsun
yanıyorum, seni orospu çocuğu
tişörtün altından yüzüne tükürüyorum ama o tükürük yüzüme geri düşüyor, çünkü ben salağın tekiyim
deli gibi kahkaha atmaya başlıyorsun, yaşımın gerekçesi ile öpücüğe en yakın alabileceğim şeyin bu olduğunu söylüyorsun
tişörtü yavaşça kafamdan atıyorum ve gözlerini kendimkilerine hapsediyorum, mavi gözlerin vücudumda yavaşça dans ediyor, bundan hoşlandığımı belirtmek için bir elini kavrayıp sessizce inliyorum, elleri bacağımda geziyor ve ben birazcık daha yüksek sesle inlememi arttırıyor, dudaklarını yalamana sebep oluyorum, kızarıyorsun
"sen gerçekten de vahşinin tekisin."
cebinden yeşil bir keçeli kalem çıkartıp bir anda göbeğime eğiliyorsun
"sen bir çocuksun, molly." yazıyorsun
gülüyorum,
"ve sende ölünün tekisin, ama yine de sana aşığım."
"En sa beauté gît ma mort et ma vie."
uyanıyorum, hala gece, lambanın aydınlattığı odada doğruluyor, örtüyü üstümden atıyor ve göbeğime bakıyorum
"o gümüş tepside ahududulu ve revanili kekler vardı, ama seni yemeyi tercih ederim molly, sevgilim."
yeşil keçeli kalemi ile ahenkli ahenkli ama karınca duası gibi göbeğime işlenmiş yazıya bakıyorum
gülüyorum, o da gülüyor, iliklerimde hissediyorum bunu
ellerim hazineme uzanıyor, yağmur bir yağıyor, bir kesiliyor ve ıslanıyorum
ben seni düşünüyorum