11 🌸 korkma, yanındayım 桜

Start from the beginning
                                    

"İnmek istiyorum TANRIM TANRIM-AHHH YETEEER İNDİRİN BENİ!"

"ANNE BENİ KURTAR! ANNEEE!"

"Bana acı çektirmek neymiş gör bakalım, VUHUUU!"

"PİSLİK SUJIN!"

Saçlarımın bir kısmı gözüme girerken diğerleri uçuşuyor trendeki herkesin çığlıkları birbirine karışıyordu. Bağırıp çağırmaktan sesi kısılma noktasına geldiği anda tren durmuş ve inmiştik. Bir şişe suyu tek dikişte içen Jimin eş zamanlı ateş saçan gözlerini bana dikiyor işaret parmağıyla sen görürsün dercesine öfke saçıyordu. Bense hala oradaki ifadelerine ve bağırışlarına gülüyor, kızarmış yanaklarından akan terleri elimdeki peçeteyle siliyordum. Beni itip engellemesi gerekirken bu davranışımı engellemeyişi hala bana kıyamadığındandı, eh arada kıyıyordu tabii ama çoğu zaman gönlü elvermezdi. Sanırım arkadaşlığımızda acımasız ve sadist olan taraf bendim ve bunu her geçen gün içimde yanıp tutuşan intikam duygusundan çok net anlıyordum.

Şişeyi dolgun ve kıpkırmızı olmuş dudaklarından çekip aldığında göğsü düzensiz nefeslerle inip kalkıyor bakışları hiç ama hiç yumuşamıyordu.

"Hey dostum," yumruğumu omzuna orta sertlikte vurup alaycı bir gülüşle sırıttım. "İkinci bir ele ne dersin? Alışmışsındır artık."

Boştaki elimi tutup algılayamadığım bir zaman diliminde beni kendine hızla çekti ve sıcak nefesi yüzüme değerken bu sefer alayla sırıtan o oldu.

"Sonucuna katlanamayacağın şeyler yapma diye kaç defa uyaracağım seni? Beni her defasında çıldırtıyorsun ufaklık."

Sona eklediği ekle birlikte gülümsememe sinir eklendiğinde elimi kurtarmak için hamle yaptım ama boşa çıktı. Jimin güçleniyor, erkekliğine söz söyletmeyecek şekilde kuvvetleniyordu. Eskisi gibi kolayca alt etmek zor olacaktı sanırım ama imkansız da değildi.

"Altına işedin mi Jimin? Ah, istersen ağzın on metre açılmışken fotoğraf çekmişlerdir onu alalım, ne dersin?"

Hala bilinçsizce üstüne giderken yaşayacaklarımdan habersizdim. Beni en sonunda korku trenine zorla götürüp tek başıma dile kolay üç tura zorlayıp ardından acımadan gülüp durmuştu. Gerçi iki turda yeterince korktuğumdan ve alıştığımdan üçüncüde fazla etkilenmemiştim, fakat yine de betim benzim solmuştu. Aptal çocuk, her seferinde benden daha iyi intikam almak zorunda mıydı?


"Büyüdüğümüzü hissetmek beni korkutuyor."

Lunapark faciasının hemen ardından geldiğimiz sakin ve yalnız kumsalda ekmek rengindeki sıcak kumlara uzanmış, kirlenmeyi umursamadan gökyüzünü izliyor, dalgaların kıyıyı her okşayışında çıkan o muazzam sesin müziğimiz olmasına izin veriyorduk.

"Neden öyle düşündün? Hep büyümek istemez miydik?"

İnsanlar her daim nankör varlıklar olduğundan küçükken bir an önce büyüyüp kendi kararlarını verebilmek, büyükken de çocukluğa geri dönüp yetişkin vazifelerinden kaçınmak isterlerdi. Bense ne büyümek ne de hep çocuk kalmak istiyordum. Jimin'in korkusunun aksine hep çocuk kalmanın da beni korkutacağını bildiğimden büyümekten korkmak saçma geliyordu. Anı yaşayıp en güzel anıları nefes aldığımız saniyelere hapsetmek bence en güzeliydi. Keşkelerle veyahut ahlarla dolu bir hayattan çok daha güzeldi.

"Bilmiyorum, şuan mutluyum fakat ileride bu bozulursa tekrar böyle mutlu olabilecek miyim?"

"Elimizde olmayan şeyleri kafamıza takmamamız gerektiğini söyleyen birini tanıyordum ben aslında. O hala yaşıyor mu?"

Söylediğim şeyle birlikte kafasını gökyüzünden bana çevirerek güneşi kıskandıracak kadar güzel bir edayla gülümsedi. Bu parlak yüzlü çocuğun her seferinde bunu yapması beni güçsüzleştiriyordu.

"Ya kendi ellerimle bozabileceğim şeyler için endişeleniyorsam? Bunu bayan çok bilmiş hiç düşündü mü?"

"O zaman bozmazsın olur biter."

"Ya gerekirse?"

Yattığım yerden doğrulup anlamayan bir ifadeyle yüzünü incelerken kaşlarımın kalkmasına ve sorgulayan kimliğimin gün yüzüne çıkmasına engel olamamıştım.

"Ne saçmalıyorsun Minmin? Neden gereksin? Kafana güneş mi geçti?"

Güldü. "Yoo, gayet iyiyim. Ya sen?"

"İleride yapacağın herhangi bir şey için bugünden özür diliyormuşsun gibi hissettim de bir an ondan sordum. Mal mal konuşuyorsun."

"YAH! BANA HAKARET ETMEMEN KONUSUNDA ANLAŞMAMIŞ MIYDIK?"

"Anlaşmış mıydık? Ben hatırlamıyorum." Omuz silkerek kollarıma yapışan kumları temizlerken beni doğrulduğu yerden izleyen Jimin'e bakmamayı sürdürüyordum.

"Yetişkin bir ayının bir at kadar hızlı koşabildiğini biliyor muydun?"

"Konumuzla ne alakası var şimdi bunun?!"

"Çünkü Sujin..." ellerini yavaşça temizleyip avına saldırmaya hazırlanan bir aslan gibi doğruldu ve "Birazdan bu ayı seni bir at kadar hızlı şekilde kovalayacak!"diyerek söylediği son şeyle birlikte hızla ayağa kalkıp beni kovalamaya başladı.

Çığlıklarım kumsalda dalga seslerine karışırken arkamdan hızla koşan ve beni yakaladı yakalayacak hale gelen Jimin'i engellemeye çalışıyordum. Kumsal boyu epeyce koşup kum zeminde arada tökezleyerek yavaşlamış ve en sonunda yorgun düşüp denizin tam kıyısında yalın ayaklarım suya değerken yakalanmıştım.

Belimden sıkıca tutup beni çığlıklarım eşliğinde havaya kaldırırken ayaklarım arada suya değiyor ve ıslanıyorduk. Bu anıların, içine hapsolmayı dilediğim çocuksu ama bir o kadar da masalsı saniyelerin kısıtlı bir kapsülden ibaret olduğunu bilseydim o anda ağlar mıydım bilmiyordum. Omuzlarım onun varlığıyla hiçbir yükten etkilenmezken bir anda tüm ağrılarımın sebebi o mu olacaktı?

Korkuyorum demiştin ya Jimin, büyümekten ziyade bence yapacağın hatalardan korkuyordun. Ve ne yazık ki korkmalıydın da, çünkü bana ilk keşke çocuk kalsaydık dedirten insan sen oldun. Korktum ben de, büyümekten değil de seni kaybetmekten, tuzlu suların burnuma her dalgalanışında bana seni hatırlatmasından, ikindi güneşine benzeyen gözlerinin rengine her yerde rastlamaktan, en acısı da bulunduğumuz onca yerde senin anılara hapsoluşunu görmekten korktum.

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
cherry blossom | pjm Where stories live. Discover now