11 🌸 korkma, yanındayım 桜

Start from the beginning
                                    

Çiçek kokularının birbirine karışıp muhteşem detaylarıyla burnuma dolduğu bu anlarda ellerimi onun beline dolamış, gözlerimi huzura kapamıştım. Ne de olsa o sürüyor mantığım devrede olduğundan umursamaz Sujin'in azar işitmesi tez olmuştu.

"Yah, pedal çevirmekten eridim resmen, kaç kilo oldun sen?"

"Sana ne be benim kilomdan? Kendine bak önce, yağlarından çeviremiyorsundur."

Pedallara daha da bindirdiğini anladığım bu anlarda ulaştığı hızdan korkarak ağzımdan küçük bir çığlık kopmasını engelleyemedim ve Jimin hışımla solumaya devam etti.

"Yolun ortasında bırakayım mı seni? Bana laf atmaya nasıl cüret edersin bücür?"

"Beni burada bırakırsan albay amcaya ve Min Soo teyzeye ne kadar kötü bir oğlan olduğundan bahseder ve seni ev hapsine mahkum ederim."

"Sana inanmazlar." dedi alayla karışık sinirle kıkırdayarak, "Beni o kadar çok seviyorsun ki, kötü biri olduğumu söylediğin an bana sinirlendiğini ve uydurduğunu düşünürler."

Elimin altındaki küçük göbeğini sağ elimle kıstırdığımda ağzından hafif bir acı feryadı koptu ve ikimizi de sarsacak şekilde bisikletin hakimiyetini biraz kaybetti.

"NE YAPTIĞINI SANIYORSUN MANKAFA? CANINA MI SUSADIN?"

"Her seferinde üste çıkmandan nefret ediyorum. Oh olsun."

Lunaparkın devasa büyüklükteki süslü yazısı yüz metre ötede belirginleştiğinde asfalt yolun kenarında ani bir fren yaptı ve etrafımız toz bulutuna teslim olup öksürmeme sebep olurken tek düze bir tonda yüzüme bile bakmadan "İn aşağı." diye emir verdi.

Anlamayan bir ifadeyle kollarımı belinden çözdüm ve şaşkınlığımı gizleme gereksinimi duymadan "Ne?" diye sordum.

"İn aşağı dedim, nesini anlamadın Su? Yolun geri kalanını yürü de biraz kilon azalsın."

"İnmeyeceğim!"

"İn dedim! Yoksa zorla atarım." Sırtıyla beni itiklerken daha fazla dengede kalamayacağımı anlayıp pes ettim.

"Gerizekalı." söylene söylene oturduğum yerden inip ayaklarımı yerle buluşturduğumda zafer kazanmışçasına pis pis sırıtarak eski haline büründüğünü ve o güzel birkaç günün tamamen geride kaldığını açıkça gösterdi.

"Parkta görüşürüz, adios!"

Beni söylenmelerimle baş başa bırakıp hızlıca yanımdan uzaklaştı ve sıcağın tam altında yürümeme acımadı. İçimden bir ses lunaparkı boş verip ceza olsun diye geri dönmeyi teklif etse de Sujin'in yüce konseyi bunu kabul etmeyince mahzun bakışlarla yerlerine çekildiler.

Ama ben de Sujin'sem lunaparkı Park Jimin'in minik burnundan fitil fitil getirecektim.


"YAH, BU ŞEY ÇOK HIZLI KAHRETSİN MIN SUUJIIIN!"

Keyifle kahkaha atarken tam yanımdaki şahsın bağırışlarını sinek vızıldaması gibi duyuyor tüm süratiyle aşağı ve yukarı doğru kıvrılıp duran hızlı trenin içerisinde eğleniyordum. Buna binmek istemiyor sadece benim bineceğimi sanıyordu, hayatta en çok korktuğu şeylerden biri yükseklikti ve ben bunu defalarca yaşayıp korktuğu yükseklikten düşüşünü izleyebileceği bir şeye onu bindirmiştim. Nasıl yaptığımsa elbette benim özel ve minik sırrımdı. Ufacık kopya vermem gerekirse, Jimin'in yatağının altında bulduğum yetişkin dergileri, ebeveynler ve ceza diyebilirdim.

Onları neden yatağının altında tuttuğunu, daha da önemlisi neden en baştan aldığını anlayamıyordum. Bu çocuk ne ara böyle hormonlarının esiri olmuştu da fark edememiştim, tuhaftı. Üstelik orada resmi bulunan tüm kadınlar tiksinç görünüyordu, yaşları oldukça büyüktü ve...ah gözümün önüne geldikçe kafasına kafasına vurasım geliyordu bu çocuğun.

cherry blossom | pjm Where stories live. Discover now