33. Bölüm

370 25 3
                                    

3 gün sonra

Asia:
"Bak burası İlcarus tepesi..."
Ben:
"Tamam biliyorum. Her şeyş en az 30 kere an-"

İçeriye bir adam girdi. Zırhlı idi ve savaş için giyindiği biliyordum.

Zırhlı Asker:
"Karşı birlikler savaşın olacağı yere geliyorlar!"

Annem ile birbirimize bakıştık.
Koşarak zırhımı giymeye gittim.

Annem peşimden koşuyordu ama umursamıyordum. En son bana yetişip kolumu tuttu.
Nefes nefese kalmıştı.

Asia:
"Dur! Büyük annenin zırhı benim odamda!"

Hemen onun odasına doğru koşarak gittik. Annem gardırobunu açtı ve bir çırpıda zırhı  yatağın üzerine attı.

Hemen üzerimdeki kıyafetleri çıkardım. Annem bana sargı verdi. Sütyenimi çıkarıp, göğüslerimi sargı ile sardım.

Zırhı giydiğimde aynada kendime baktım. Gerçek bir savaşcı gibi olmuştum.

Annem gözleri yaşlı bir şekilde elinde kaskımı getirdi. Kaskımın ucunda kırmızı bir tüy vardı ve yüzümün önünü örten zincirler vardı.

Kaskı da takınca tamamen tanınmayacak hale gelmiştim. Zırh büyük duruyordu ama gayet hafifdi ve gayet rahat hareket edebiliyordum.

Bir çırpıda dışarıya çıktık. Bana ayrılan ismi 'Poseidon' olan beyaz atıma bindim.

Anneme son bir kez daha baktıktan sonra 'Deh!' diye bağırdım.

Poseidon ışık hızını aratmayacak bir şekilde birliklerin olduğu yere doğru ilerliyordu.

Birliklerin olduğu yere geldiğimde herkes beni eğilerek karşılamıştı.

Bir çırpıda attan indim ve yanıma gelen adam ile konuşmaya başladım. Adam gayet kaslı kahverengi saçlı ve yeşil gözlüydü.

Ben:
"Düşman kaç kişi?"
Adam:
"500 bin olduğunu sanıyorum."
Ben:
"Biz kaç kişiyiz?"
Adam:
"450 bin efendim."
Ben:
"Herhangi bir büyük silahları var mıydı? Peki ya şifacıları kaç tane?"
Adam:
"500 binlik ordunun 100 bini okçu efendim. 50 tankları var. 250 bin atlı savaşçıları var. Şifacılar ise 100 bin kadar."
Ben:
"Bizim durumumuz ne?"
Adam:
"450 binlik ordunun 50 bini okçu efendim. 40 tankımız var. 200 bin atlı savaşçımız var. Şifacılarımız ise 80 bin kadar."
Ben:
"Beni komutanlara götür!"

Adamı takip etmeye başladım ve kocaman bir çadırın önünde durdu.
Adam:
"Burası efendim!"

İçeri girdiğimde küçük çaplı bir şok yaşadım.

Ino, Lee, Gaara, Sai, Shikamru, Hinata, Shino...

Herkes vardı. Beni eğilerek selamladılar. Hemen kaskımı çıkardım.

Ben:
"Benim!"

Herkesin yüzünde şok bir ifade vardı.

Ben:
"Bunun nasıl olduğunu sonra konuşuruz! Bir planım var."

Haritanın serili olduğu kocaman masaya geldim.
Elime kendi figurumu alıp en ön cepheye koydum.

Ino:
"Bunun anlamı da nedir?!"

Ben:
"Ön cephede duracağım çünkü düşmanın atlarını zehirlryecek bir karışım yapacağım için onu büyü ve çakra ile buluta çevireceğim ve yağmur yağacak. O sırada atlarımızı da çadırda saklayacağız."

Shino:
"Ben herkese söylerim."

Acele ile odadan çıktı.

Ben:
"Atları ölmeyecektir çünkü gerçek su gibi olacak zehir 10 dakika sonra tüm atları ölmüş olacak. Eğer renkli bir zehir yaparsak zehir olduğunu anlarlar ve durdururlar. Onların atları ölünce bize okçular ile saldırmak isteyeceklerdir. Burda da ben devreye giriyorum. Küçük büyü çemberleri yapacağım ve okların geleceği her yere koyacağım. Sözleri söyleyince de kalkan etkinleşecek ve 1 kıymık bile gelemeycek. Biraz daha kendi büyümü katarsam o okları zıt yönde döndürüp onlara atabilirim."

Kötü AşkWhere stories live. Discover now