ÖZEL BÖLÜM II

13.2K 1.4K 486
                                    

Bir gün doğuyor. Ufukta. Geçmişte değil, gelecekte değil. Gün, bugün doğuyor. Hemen kalbimin köşesinde doğuyor. Berrak bir gökyüzüne yer vermek adına, kalbim hemen kenara çekiliyor ve gün aydınlanıyor. Küçükken şekilden şekle soktuğum bulutlar, bugün tek bir şeye benziyor gözlerimde.

Mutluluğa.

Pek bir yabancıdır bu sözcük bana. Mutlu olduğumda dahi mutlu olduğumu sırf nazar değecek diye söylemem ben. Öyle öğüt verdiler bana. Fakat kimse de söylemedi ki, mutluluk paylaşınca daha bir kıymetleniyor diye. Gözlerim, alabildiğine mavi olan gökyüzünde dolanırken, bir elim de tam kalbimin üzerinde. Sanki atışları dizginleyebilecekmişim gibi çabalıyor, elimi göğsüme bastırıyor, iç çekiyor ardından daha da büyük bir nefes alarak kendime gelmeye çalışıyorum. Günün doğduğunda inanamıyorum. Uzun zamandır yanaklarıma yerleştirdiğim gözyaşlarından iplere asılan acının artık kurduğunda ve şimdi mutluluğun asılması için elimde beklediğine inanamıyorum.

Üzerimde bir gelinlik var. On dokuzundaki Leyla'nın üzerinde, kendi seçtiği gelinlik var. Dantelli kolları, bileğimde biten gelinlik pek bir sade. Fakat benim. Sade ama benim. Benim isteğim üzerine seçilen ve var olan bu gelinlik, benim üzerimde. Ve ben, onunla ilk defa mutluyum. Saçlarım gösterişsiz bir şekilde ensemden toplanmış, dudaklarıma şeftali rengi bir ruj çalınmış. Aynada gördüğüm kim? Telaşsız bir yanıt dudaklarımın kapısını tekmeliyor ama ses etmiyorum pek. Gözlerimi tekrar cama çeviriyorum. Avcumu cama doğru çeviriyor ve parmağımdaki yüzüğe bakıyorum.

Midem kasılıyor, kalbim hızlanıyor. Boğazımda düğümlenen duygular silisesi bir türlü dağılmak bilmiyor.

Bomboş odada tek başıma otururken, kapım çalıyor. Leo'nun geldiğini düşünüyorum çünkü beni Leo'nun yanına götürecek bir babam yok, asla olmadı. Eksikliğini hissettiğim duygular arasına yazın bunu. Zira mutluluğun yanındaki hüzün, neredeyse göğü delecek.

Gözlerimdeki yaşlara ev hapsi vererek, "Gir!" diye sesleniyorum Leo'ya. Kapı açılıyor. Fakat beklediğimin aksine karşılaştığım gözler, Leo'ya değil küçük kardeşim Gül'e ait oluyor.

Gül, kapıyı ardından çekiyor. Her zaman ördüğü saçları, bugün omuzlarına dökülüyor. Üzerinde benim elbiselerimden biri var. Şu pek sevdiğim vardı ya hani...Dar olan. O işte. Nasıl da yakışmış benim Gül kızıma.

"Abla," diyor Gül yanıma gelip elimi tutarken. Biliyor musunuz, Gül bana ilk defa abla diyor. Ben onun için hep Leyla olmuşken, şimdi abla olmak yüreğime kaynar su döküyor sanki. Parmaklarım avcumun içine doğru bükülürken batıyor tırnaklarım yine avuçlarımın içine. Sonra sesimi arıyor, ta derinlerimde bir yerde buluyorum. "Ablam," diyorum ona. Sık dişini Leyla, ağlama Leyla, sen büyüksün Leyla.

Yüreğime dünyaları sığdırıyorum o an. Yüreğime dünya kadar acı sığdırıyorum ama yine de ağlamıyorum.

"Özür dilerim," diyor Gül. Gözleri bir türlü gözlerime dokunmuyor ama ben anlıyorum içinde verdiği kavgayı. Parmaklarıyla oynuyor, bacağını sallıyor, dudaklarını ısırıyor. Gül, hiçbir zaman benim gibi olmadı. O hep tepkisizdi. O hep ilk ayağa kalkandı. O hep beni utandırandı kendimden. Duygularını öyle iyi saklardı ki benim kardeşim, onun yerine sanki benim göz yaşlarım dökülürdü gözlerimden.

Neden özür dilediğini sormadım Gül'e.

"Sana kardeşlik edemedim. Kardeş demek yoldaş demek. Benimle yola bile çıkılmaz, abla. Ama bunu sen bilirsin. En iyi sen bilirsin. Oda sensiz pek bir boş. Ev pek bir sessiz. Annem pek bir suskun. Babam pek gelmiyor zaten. Begonyaların soldu, biliyor musun? Su veriyorum ben. Ama bana mısın demiyorlar. Sesini mi özlediler yoksa? Ben özledim, abla. Saçımı örmeni de özledim, dizine yatırmanı da özledim. İpe boncuk dizip bana kolyeler yapmanı da..."

AY'A SIĞINAN MEFTUNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin