ŞİŞKİN AY-4

14.9K 1.8K 620
                                    

           

Dudağımda kanım, henüz on yedimdeyim. Kollarımda küçük yaralarım, sırtım acıyor. Solmuş begonyanın yapraklarını okşuyorum. Dokunsam, düşer yaprağı diye ödüm kopuyor, ses edemiyorum. Kafamda  dönen çarkların sesiyle uyuyakalıyorum. Begonyamı Leo'nun hediye ettiği bir rüya görüyorum. Büyük acılarımı küçük devaların iyileştirdiği hercümerç düşler kuruyorum. Letafeti tartışılmaz. Keşmekeş bir zihnin orta yerinde, ölümü bekliyorum fakat ne babam kurtarmayı düşünüyor beni, ne annem, ne de küçük kardeşim Gül.

Babam eve gelmiyor. Annem dışarıdan, "Senin yüzünden!" diye bağırıyor. Suçlu hep Leyla oluyor. Suçlu hep, on yedisindeki Leyla oluyor.

Ayağa kalkıyorum. İçimde kopan tüm fırtınalardan korunmak için içimin camlarını kapatıyorum. Aynanın önüne geçiyorum ve kendime bakıyorum. Dudağımda bir yara. Kaşımda bir kesik, ruhumda bin bir kıymık. Kimseciklerin haberi yok.

Topladığım saçlarımı açıyorum. Uçlarına kına yaktığım saçlarıma bakıyorum. Benim annem beni hiç, "Kınalı kuzum," diye sevmedi. Benim annem, beni hiç sevmedi. Dizilerde böyle olmuyor halbuki. Babasından yara alan kızların anneleri daha bir seviyor onları. Fakat benim annem öyle aciz ki başkasının koynundan gelen babama, kendi yatağını açıyor.

Kapım çalıyor. Gül içeriye giriyor. Saçlarını örmüş benim güzel kardeşim. Öyle güzel ki. O kaşındaki yara, yakışmıyor ona. İç geçiriyorum. "Leyla," diyor. "Biri geldi. Seni görecekmiş."

Kalbimin kuşları uçuveriyor. Gurbete gidiyor, gökyüzüne veda ediyor. Ben o an, yere diz çöküp Allah'a yakarabilirim. Ben o an, gelenin Leo olması için tüm dünyayı ayağa kaldırabilirim. Leyla Koçak'ın bir devrim olmasını sağlayabilirim.

Hemen terliklerimi giyiyorum, kapıya koşuyorum. Fakat karşımda bir kız çocuğu beliriveriyor. Gözleri yemyeşil, saçları sapsarı. Dudakları kan kırmızısı. Leo'ya benziyor. Güzel Leo'ya benziyor. Öyle güzel ki. Gül'den, benim güzel Gül'ümden bile güzel.

"Çiçeği aldın mı?" diyor küçük kız. Kaşlarımı çatıyorum. En başta ne çiçeğinden bahsettiğini anlayamıyorum. Sonra solmuş begonyam geliyor aklıma. Başımdan aşağıya kaynar sular dökülüyor, içim kırılıyor, kırılan tüm camlar yerle yeksan oluyor. Latife ediyor zannediyorum. "Sen..." diyorum. "Sen mi koydun?"

"Yes," diyor. İngilizceye dair bildiğim tek şey bu olduğu için onu anlıyorum. Üzerime düşen tüm hayal kırıklıklarının parçalarını toplayıp bir kenarda saklıyorum. Kalbim kırılıyor. Leo'ya öfkeleniyorum. Çiçeği o koymadığı için bir anda ona öfke duyuyorum. Ah, Leyla diyorum kendime. Kalkıp ecnebilere tutulursan böyle olur işte!

İçeri kaçıyorum küçük kızı kapıda bırakıp. Odama gidiyorum, kapımı kilitliyorum. Eğri büğrü yazının olduğu not kağıdını alıyor yırtıyorum. Parça pinçik olana dek kağıdı bölüyorum ve sonra yere atıyorum. Annem kızacak, biliyorum ama ses etmiyorum kendime. Kendimi anlayabiliyorum. Leyla'nın acısını anlayabiliyorum. Ve her şeye rağmen Leo'yu görmek için duyduğum dayanılmaz isteği anlayabiliyorum.

Üzerimi çıkartıyorum hemen. Dolaptan aldığım sarı, kurdeleli elbisemi giyiyorum. Üzerime bir yelek alıyorum. Ayaklarımda terliklerimle kapıya koşuyorum. Gül bağırıyor. "Leyla!" diyor. "Babam gelecek dur!"

Durmuyorum.

Seslere aldırış etmeden, ruhumdaki sürgünün dilini koparıyorum ve koşuyorum. Aşağı mahalleye doğru koşuyorum. Leo'yu görme uğruna bir şeyler yapmak istiyorum. Yoksa öfkeme yenik düşüp ağlarım diye korkuyorum.

Aşağı mahalleye gidene kadar bin bir çeşit şey işitiyorum. "Kız iyi misin?" diyor bir teyze. O görmüş babamın beni nasıl dövdüğünü anlıyorum. Arkadan bir bağırıyor. "Akıllanmadın mı sen?"

Bir şey diyemiyorum çünkü akıllanmadığımı biliyorum.

Koşa koşa ulaştığım tamirhanenin önüne geldiğimde soluk soluğayım. İçim de dışım da çıkacak gibi. Yüreğimde yeşeren fidanın sesini duyuyor musunuz? O bile kıpırdıyor. Bir anda yeşeriyor. Dört bir yanı bahara çeviriyor.

Sonra onu görüyorum. Arabanın altında uğraşıyor. Sadece bacakları görünüyor ama o olduğunu bir çırpıda anlıyorum. Kolları hareketli. Bileğindeki dövmeyi görüyorum. Bir dizi yazı yazıyor. Dokunmak geçiyor içimden ve sonra bunun aykırılığı canımı yakıyor. Nasıl düşünürüm böyle bir şeyi diyorum. Nasıl? Ama kendimi geri tutamıyorum. Ellerim uzansa, dokunsa. O harfleri tek tek işlese, sahi ne iyi olurdu değil mi? Düşünmeden edemediğim düşlerin vebasını yine boynuma bağlıyorum.

O sırada sesiyle irkiliyorum.

"Yusuf ağabey erken çıktı," diyor. "Arabayla ilgili bir şey mi diyecektin?"      

Gözlerim arkasındaki güzelim kırmızı pikaba takılıyor. Az önce altında çalıştığı araba buydu ama ben onu o kadar incelemek ile meşguldüm ki pikabı bile fark edememiştim.

Saçımı kaşımak için parmaklarımı saç köklerime attığımda, acıyan canımla beraber yüzümdeki yaraları anımsıyor ve hemen onları saklamak için bir tutamı öne atıyorum. Ama ben o hareketi yaptığım anda, Leo ani bir şekilde parmaklarını saçlarıma atıp çekiyor. "Saklama," diyor. "Yaralayan her neyse, şifadır." Kaşlarımı çatıyorum ama ses edemiyorum. Dudaklarımdaki yara, gözlerimdeki şişlik, burnumdaki acı nasıl olur da deva olabilir, anlam veremiyorum. Yine de sırf o dedi diye ses etmeden duruyorum.

"Ben..." diyiveriyorum ama cümlenin devamı gelmiyor. Buraya neden geldiğimi söyleyemiyorum ona. Seni görmek istedim, diyemiyorum. Ben bir yabancıya tutuldum, latife etmiyorum inan diyemiyorum. Öyle ki ben, sadece...sadecelere sığınabiliyorum.

Bir anda Leo beni kolumdan tutuverip çekiyor. Öyle sert çekiyor ki ne olduğumu şaşırıyorum. Hemen ardımızdaki pikabın kapısını açıp ikimizi de içeriye itiyor. Arabanın üstünde duran anahtarı çeviriyor ve bana, "Baban," diyor. "Eğil."

Anlıyorum ki babamı görüyor. Ve biliyor ki babam beni burada görürse öldürmekten beter eder.

Başımı hızla kucağına doğru eğdiğimde bir kahkaha koparıyor. En başta anlam veremiyorum ama sonra başımın konumunu fark ettiğimde utancımdan yerin dibine giriyorum.

"Dur öyle," diyor. "Rahatım ben."

Bacağına vuruyorum. Ve beni götürmesine izin veriyorum. Her nereye olursa.

Leyla o gün ilk defa utanırken gülüyor.

Leyla o gün, mutluluğun ne demek olduğunu tadıyor.

ask.fm:gokyuzukokan.

instagram:dilaoz0

Dipnot: Hikayeler için, kesitler ve daha başka şeyler için bir instagram hesabı nasıl olurdu?

AY'A SIĞINAN MEFTUNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin